Sigaranın dumanı, deprem ve çamur
Sigara Yasağı Kanunu yürürlüğe girdi, çok da iyi oldu! Hem fertler hem de toplum açısından! Bu yasağı, ’kişisel özgürlüğe’müdahale diye eleştirmek doğru değil! Hem, göz göre “intiharları” önlemek hem de toplumu “dumandan”kurtarmak, devletin görevidir. Bu yasak nasıl uygulanacak? Çok güç; ama sigara içilmemesi, zamanla adet haline gelir ve içenler de yadırganır, ayıplanır!
“Bağımlılığın” her türlüsü kötü, ama sigara, sağlığa, toplum sağlılığına ve düzenine zarar! Sigaranın kansere, damar hastalıklarına sebep olduğu bir hakikat! İnsanları -kendilerine rağmen- bu “yavaş” intihardan kurtarmak gerekiyor!
Ben bir ara sigara işi yaptım ama bu hayatta utandığım, nadir şeylerden biri. Şimdi geriye bakınca, getirisi ne olursa olsun “yapmamalıydım” diyorum!
Ben sigara içmem. Belki laf olsun diye, merak saikası ile bir, iki nefes çekmişsem de hayatımda sigara içmedim. Hele tiryakisi olmadım!
Neden? Çünkü 16-17 yaşlarımda, gösteriş olsun diye pipo içmeye heves etmiştim. Rahmetli babam cebimde pipo ve tütünü görünce, bana nadir tokatlarından birini attı... O gün bugün ne pipo ne de sigara içtim... Okulda arkadaşlar “orman” dediğimiz ağaçlığa kaçarlar sigara içerlerdi... Okul idaresi “Smoking Room” (Sigara Odası) diye bir oda açmıştı. Son sınıf öğrencileri, o odada sigara içerlerdi! Ben, bu dumanlı odaya hiç girmezdim. Babamın tokadı helal olsun! Ben sigara tiryakisi olmadım ama ağabeyim, “futbolcu” Gündüz, babamın önünde içmezdi lakin tiryaki idi, elinden sigara düşmezdi... Antrenmanlarda bile! Sonunda “bronş kanserinden” öldü!
Deprem
Bir de “deprem bağımlılığı” var... Ülkemizin altındaki siyasi sosyal fay hatları yetmiyormuş gibi her bölgemizin altından, her an kırılabilecek “fay hatları” geçiyor. Özelikle Marmara-İstanbul’da yeni bir deprem olasılığı -Allahın işi ama- uzmanılar muhakkak diyorlar!
Herhalde hazırlıklı olmak gerek. Hükümetin, mahalli idarelerin belediyelerin bütün tedbirleri almaları ve özellikle, okulları depreme dayanıklı hale getirmeleri lazım.
Hep yazdım, bir “erken uyarı sistemi” ve bir afet vukuunda, ortaya çıkacak yalan haberler yüzünden paniğe kapılmamaları için mesela, Amerika’da olduğu gibi, bütün radyo ve televizyonların, anında bağlanacağı bir “Afet Haber Merkezi Sistemi” kurmak lazım... Çok yazdım, ama acaba bu yapıldı mı? Yapılmadı ise RTÜK bunu yapamaz mı?
Halkı depreme ve afetlere karşı uyarmak gerekli ve uzmanların da görevi... Ancak bunun da bir haddi var. Oysa bazı “uzmanlar” bu haddi aşıyorlar ve açıkçası fırsattan istifadeyle, kendi reklâmlarını ve felaket tellallığı yapıyorlar. Korkarım; eğer deprem olursa (veya olunca) “haklı çıktım” diye övünecekler, olmazsa da, adeta üzülecekler! Acaba bunların arkasında başka hesaplar rantlar mı var diye düşünesim geliyor!
Dedikodu çamuru
Deprem kadar kötü ve zararlı bir şey var; “dedikodu” ! Dedikodunun “mahallelisi” kötü; ev yıkar... “Toplumsalı” çok daha kötü; ülkeyi sarsar! Şimdi de toplum olarak, bir dedikodu çamurunun içinde yüzmekteyiz... Yüzdükçe de, girdabına kapılıyoruz! Bazı dedikodular milletin ruh sağlığını ve birliğini tehdit ediyor!
“Ergenekon Davası”, hakikatler henüz ortaya çıkmadığı için kocaman bir dedikodu...
Böylesine “çamurlu” bir dedikodu da, Fikri Sağlar’ın Birgün gazetesındeki köşesinden, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve muhterem eşi Filiz Hanımla ilgili olarak ortaya attığı “iddia”. Bu “dedikoduyu” burada, tekrar etmekten bile teeddüp ederim! Şu sırada, Ordu üzerinde baskılar yapıldığı şu ortamda “acabası” bile zehirli!
Kendileri, elleri, çamurlu olanların işi. Sağlar’ın ne olduğunu, şeceresini biz biliriz, orduyu pek sevmediğini de!
Orgeneral Büyükanıt, bütün hayatı tertemiz şerefli bir asker... Eşi Filiz Hanım da, onun şerefi üzerine titreyen, her türlü şüpheden vareste bir Türk asker hanımı. Bu çamurla, güneşi -onların onurunu- sıvayamayacaklar, ama çamurlarının izi, bir “acaba” kalması bile akıllara zarar! En iyisi bu çamuru, dedikoduyu çıkaranların yüzlerine sürmek, onları ve maksatlarını teşhir etmek, cezalandırmak!