Şiddetten politik pazarlığa
AB ülkelerinde PKK terör örgütüne karşı yapılan operasyonlar birilerine göre zafer, birilerine göre açılımın meyveleridir. Muhafazakâr görünmek iyidir şemsiyesi altında toplananlar ise operasyonları ‘AB ülkeleri gerçeği gördü’ şeklinde yorumlamaktadır. Belirtilen yorumlar bu ülkede aydın olmanın ne anlama geldiğini ortaya koymaktadır. Utanç verici tablo ve yönlendirilmiş çarpık zihniyet.
AB ülkelerinin PKK’ya yönelik operasyonlarını zafer görenler, ‘boynuna sarılmak istenen belanın ne olduğunu anlamayan’ gafillerdir. PKK terör örgütüne her alanda kucak açan, her türlü faaliyetlerini rahatça yerine getirmeleri için ortam hazırlayan, ekonomik kaynak temin etmesini sağlayan AB ülkeleri, bu güne kadar destek verdikleri bu örgüte şimdi neden operasyon yapmaktadırlar? Üzerinde düşünmeye değmez mi? Eğer bu, Türkiye’nin başarısı ise vay bu ülkenin haline! Oysa şiddeti, politik pazarlık haline getirmenin kapısını açan bu gelişme çok ağır bir sürece girdiğimizin göstergesidir. Nitekim PKK’ya yönelik İtalya, Fransa ve Belçika’da düzenlenen operasyonların ardından Avrupa Parlamentosu üyesi Fransız milletvekili Jose Bove şu itirafta bulundu:
AB ülkeleri gerçeği gördü, şimdi gereğini yapıyor diyen kesim ise hem hor görülmüş hem de aşağılanmış ’köle psikolojisini yansıtan’ bir zihniyetin ürünüdür. O kadar ezik ki Avrupa’da büyük çaplı bir hırsızlık yapılsa onu aydınlanmanın bir parçası sayacak ve efendinin yaptığı hırsızlığın ne kadar erdemli olduğunu anlatmaya başlayacaktır. Sadece AB ülkelerinde faaliyet yapan örgüt kampları ve derneklerin sayısına, sağlanan ekonomik desteğe ve Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararlara bakan ve bu konuda verilen demeçleri düz okuyan bir kişi bile AB ülkelerinin neyi gördüğünü, bu günde ne yapmak istediğini anlar. Şiddetle kıvama getirilmiş durumu, diplomatik ve siyasi masaya taşıyan AB ülkeleri için gerçeği gördüler, bu nedenle PKK’ya operasyon yapıyorlar diyebilmek için ‘efendisinin sen aşağılık varlıksın, hiçbir şey düşünemezsin’ sözünü amentünün esası haline getiren mahlûk olmak gerekir.
Açılımın meyveleri yavaştan toplanıyor diyen kesim ise kendi rolünü bırakıp, kendisini avlayanların rolünü çalma peşindedir. En acı durum da bu. AB ülkelerinde yaşanan gelişmeleri değerlendiren bazı aydınlar, operasyonların ABD öncülüğünde yapıldığını ve olayın yeni bir sürece girdiğini anlatıyorlar. Sözde Ermeni soykırımı tasarılarını koro halinde çıkaran ülkeler, PKK terör örgütüne karşı neden operasyon yapsınlar? Hidayete mi ulaştılar, yoksa stratejik derinliğin görünmez araçlarıyla abra-kadabra seansından mı geçtiler? AB ülkelerini büyülediniz de biz mi fark edemedik! Rol çalmak için gücün dilini konuşanlar, sadece aydın olma sıfatını değil, başta insan olma, Müslüman olma vasfını kaybederler.
Arnold Toynbee, Haçlı seferlerini ‘geçici bir fetih ve ticaret hareketi’ olarak yorumlar. Bilindiği üzere Haçlı seferlerinin belli başlı üç sebebi vardır: Dini tutkular, Papalığın genişleme arzusu ve ticari çıkar. 1990’dan itibaren başlayan ve özellikle 11 Eylül 2001’den itibaren batılı merkezi güçlerin ürettiği ve uyguladığı politika üç ana esas üzerine oturmaktadır: Üçüncü bin yıl misyonu, Ekümenizm ideolojisini yayma ve genişletme, enerji havzalarını ve hatlarını kontrol altına alma. Fetih ve ticaret şeklinde özetlenen haçlı seferileri, şu an içinde bulunduğumuz durumdan daha saf ve insaflıdır. Senin boynuna terör örgütünü saran güç, şimdi açıyor görüntüsü veriyorsa ‘başına ikinci çuvalı geçirmeye hazırlanıyor’ demektir. Şiddet yoluyla siyasi aktörleri kıvama getiren güçler, açılım yoluyla Türkiye’yi kıvama getirmek istiyorlar. Mesele budur.