Şeytanı kıskandıran adam!
Eğer Tayyip Erdoğan’la ilgili “Şeytanı bile kıskandıracak işler yaptı” diye bir iddiada bulunsaydım muhtemelen soluğu mahkemede alırdım... Doğrusu bu konuda kim kimi daha çok kıskanmalıdır, tam bilgi sahibi değilim!..
Bu konuyu seçmemin sebebi önceki gün İstiklâl Marşı’na saygı tartışmalarıyla gündeme gelen bir ‘prototip’ Emine Şenlikoğlu... Şenlikoğlu -ilim irfan kapasitesini tartışmayı geçelim- dinî hassasiyet sahibi olduğunu düşünen kitlelerce sevilen, on binlerce takipçisi olan bir ‘aydın’!..
Sadece o bile, Türkiye’deki din eksenli siyaset düşüncesinin nasıl bir kapasite, derinlik, ilim ve idrak problemi yaşandığını göstermeye yetecek bir örnek... Kendisinin mevcut siyasî iktidara nasıl sonsuz bir destek sağladığını, bu desteğin sadece kitleler tarafından değil, o kitlelere yön veren yayın organları tarafından kullanıldığını görünce, bu iktidarı ayakta tutan ‘kalite’nin ve ‘seviye’nin ne olduğu ortaya çıkıyor...
Cumhurbaşkanlığı kampanyasına destek olsun diye ‘Asrın Efsanesi’ adlı bir şiir yazıyor Emine Hanım... Öve öve bitiremiyor Tayyip Erdoğan’ı... Kararmış gündüzlere güneşçe doğuvermiş... Huzme iner gibi ruhlara inmiş... Rüzgâr gibi esmiş, imdada koşmuş... Canlarımızı kurtların ağzından almış... Işığımız olmuş, güller ekmiş, ümitvar etmiş... Bize nasıl insan dendiğini öğretmiş... Dünyaya örnek olmuş, doğarken de er doğmuş...
Bu övgülerin sıralandığı şiirin son dizeleri ilginç... Olduğu gibi aktaralım: “Şeytan onu kıskandı, dedi ‘Olmaz Erdoğan’ / Ölümüne yılmadı, koştu Tayyip Erdoğan.”
Şeytan birini neden kıskanır, neden onun yaptıkları karşısında komplekse düşer, onun cevabını ‘şair’ vermeli elbette!.. Bizim bu derin mukayeseye aklımız yetmez!.. Şeytanın kandıramadığı, doğru yoldan sapıtamadığı insanlara düşmanlığının ve kızgınlığının artması anlaşılabilir de kıskanmak neyin nesi? Şeytanın yerine geçmeye çalışan, onun işini ondan iyi yapan mı var sanki? İşin ilginç tarafı bu şiirin iktidarı destekleyen yayın organlarında yayınlanması ve altına yazılan destek yorumlarının çokluğu...
Buna ‘dil sürçmesi’ mi demeliyiz, ‘beyin sürçmesi’ mi? “Ben çocuklarıma helâl lokma yedirmedim” lâfından beter bir durum!.. Şimdi İstiklâl Marşı’nda ayakta durulmasından rahatsız olan, “Amuda kalkarak dinlesek ne fark eder?” diye sorabilecek görüntüdeki çap ve kalite bu!.. Ne yazık ki şekilde kendisini gösteren hâl, ‘kitlesel beyin sürçmesi’nin küçük bir göstergesi ve anlamlı bir modeli!.. Tencere ve kapakların tam oturduğu zekâ fışkıran sistem!..
O ‘zekiler’ buna da bir izah getirebilirler; kendisinin ‘daha hayırlı’ olduğuna inandığı için ona secde etmeyi reddeden İblis’in Hz. Adem’i kıskanmasını örnek gösterebilirler!.. ‘Dokunmanın ibadet sayıldığı’ içtihadı ve ‘Allah’ın vasıflarıyla donanmışlığı’ itiraz görmediğine göre buna niye itiraz edilsin ki!..
Zaten bu tipler ne için var? Şenlikoğlu değil miydi 17 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonra twitter’dan şu mesajı atan: “Bugün biri sordu, kaset doğru olsa ne derdin? Dedim ki, dindarlar zekâtını yoksullara ulaştırmak için Başbakan’a vermiş olabilirler”... İşte size şeytanın aklına gelmeyecek bir izah!.. Mesele bu kadar basit!.. Şeytan dertlenmesin de ne yapsın?
Başbakanlık Basın Müşavirliği’nin bir görevi de Başbakan’a medya yoluyla yapılan hakaretleri toplayıp hukuka intikal ettirmek... Ya ‘Şeytanı bile kıskandırma’yı ıska geçtiler, ya da hep birlikte övgü kabul ettiler!.. Birinci ihtimal neyse de, ikinci ihtimal doğruysa, nasıl bir kültürün ve dinî anlayışın (daha doğrusu anlayışsızlığın) hüküm sürdüğünü ve iktidarın nasıl bu kitleler üzerinden beleşe getirildiğini göstermeye yarar, bu ve bunun gibi binlerce örnek...
“Ya şu İstiklâl Marşı’na saygı duruşunda durmak hoşuma gitmiyor... Oturduğumuz yerden dinlesek ne var? O saygı dinsizlerin çıkardığı bir şey, kime saygı duruşunda bulunuyoruz öyle yaparak, bana onu söyleyin canım, ben anlayamıyorum” diyenlere ve onların dediklerini dinden bir cüz zannedenlere neyi nasıl anlatacaksınız?
Cuma hürmetine duayla bitirelim yazımızı... Allah’ım, “Apaçık düşmanınızdır” buyurduğun şeytanın ‘düşman olduğu’ kulluktan ayırma bizi...