Şeyh Sait ve AKP’nin şifreleri
Madem bugünü anlamak istiyoruz, öyleyse gelin biraz olsun tarihe bakalım. Şeyh Sait, sayısını kendisinin de bilmediği kadar çok olan koyun sürülerini otlatabilmek için Erzurum’un Hınıs kazasına taşınmış. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Caltrhorpe’nın 1919 Nisanının 22’sinde kendi Dışişleri Bakanlığına çektiği “gizli” tel yazısından öğreniyoruz. Bu “gizli” bilgiden öğreniyoruz ki Seyit Abdülkadir Efendi, Osmanlı’nın kendisine sunduğu nimetlere nankörlük ediyor, 15 Nisan 1919’da görüştüğü İngiliz Yüksek Komiserliği Başçevirmeni Andrew Rayn’a, “İngiliz güdümü altında” bir “Özerk Kürdistan” kurmaları için destek talebinde bulunuyordu. İngiliz Yüksek Komiseri de bu talebi Londra’ya
iletiyordu.
1920’de yani İstanbul işgal altında ve Türk milleti Kürdü, Türkü ile Kurtuluş Savaşı verirken Şeyh Sait’in feyz aldığı Seyit Abdülkadir’in Atatürk’ü öldürtmek ve Kuvâ-yı Milliye’yi çökertmek için Damat Ferit aracılığı ile devreye sokulduğunu 19 Mayıs 1920 tarihli İngiliz Gizli İstihbarat Raporu’ndan öğreniyoruz.
Yine, Şeyh Sait’in ilham aldığı Seyit Abdülkadir için İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horaci Rumbold 29 Aralık 1920’de Dışişleri Bakanı Lord Gurzon’a gönderdiği yazıyla, siyasi memur Andrew Ryan’ın, “Mustafa Kemal’in eylemlerine karşı koymak amacıyla Kürt öğelerini kullanmak, Majeste Kral yönetiminin politikasının bir kısmını oluşturursa, bunda, İstanbul’daki Kürt ileri gelenleri bir rol oynayabilir; ama belki de Bedirhan ailesinin kimi üyeleri dışında, buradaki Kürtler pek güvenilmeyecek kadar Türk geleneklerinden esinlenmektedir” demiş olduğunu öğreniyoruz.
Evet, Şeyh Sait’in irtibat kurduğu Kürt Teali Cemiyeti’nin Halep’teki kolu ve İstanbul’daki uzantıları Bedirhan ailesi böyle bir ailedir. Kürtlerin kahir ekseriyeti Osmanlı’ya, Türkiye Cumhuriyeti’ne kılıç çekmez, “Biz kardeşiz” derken, “Din elden gidiyor” diye ayaklanıp, “Bir Türk öldürmekle yetmiş gavur öldürmüş kadar sevaba gireceksiniz” diyerek adamlarını motive eden Şeyh Sait, gerçekten hata yapmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’ne paralel bir devlet kurmak için çekilen bu kılıcın kabzalarında Musul ve Kerkük petrollerinden Türkiye’ye pay vermek istemeyen İngiliz parmağı olduğu da inkâr edilemez. Nitekim “Din elden gidiyor” diyerek bunca olaya sebebiyet veren Şeyh Sait idam için sehpaya yürürken, yani bir insanın en samimi olması gerektiği bir anda şunları söyler:
“-Ahmet Zihni Bey’in Fütühat-ı İslâmiyesi’nde yazılıdır. Mehdi’nin hurucunda Türkler üç yüz bin asker vereceklerdir. Anlaşıldı ki Türkiye kıyamete kadar İslâm’ı koruyacak... (...) Fena yaptık, bundan sonra iyi olur inşallah..”
Bu hamur çok su çekecek, belli oldu.
Yalnız ben bir şeyi hatırlatarak bu meseleyi kendi açımdan kapatmak istiyorum.
2005 yılının sonlarında Şeyh Sait’in torunu, o gün AKP Milletvekili olan Abdülmelik Fırat sık sık televizyonlara çıkıp, “Şeyh Sait ve arkadaşları Kürtlerin önderidir. Kürt davası için öldüler. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün mutlaka o şehitler için büyük bir abide yapılacaktır” gibi sözler sarf ediyordu.
Aradan altı yıl geçti bunca belâ içinde birdenbire bir Şeyh Sait hadisesi ortaya çıktı.
İnsan ister istemez Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat’ın 2005 sonlarında bahsettiği o günlerin gelip gelmediğini merak ediyor.
Merak ettiğim bir konu da, AKP iktidarının kıytırık PKK’nın elindeki kıytırık kozları, “Kürtler için ölen sen değilsin, Şeyh Sait’tir” diye almak istemesi ve Şeyh Sait’in davasını güdenlerin de AKP olduğunu propaganda etmesi midir, bütün bu gelişmelerin sebebi!