“1- Müttefiklerin atadığı polis müdürünün başında bulunduğu cemiyet şehrin asayişini ihlal edebilir. Bu cemiyet, Lozan Konferansı’nın bir sonuç alınmadan dağılacağı, dolayısıyla savaşın kaçınılmaz olduğu hakkında propaganda yapmaktadır. 2-. İslâm memleketlerinden celb olunacak özel birliklerle bir halife ordusu kurulacağı ve muhalif subaylardan ikiyüzelli kişinin burada görev alacağı duyulmuştur. 3- İngilizler Vahdettin’in hayat ve hürriyetinin kurtarıldığını ilan etmişlerdir.”
10 Aralık: “Noradukyan Efendi, Ermeni yurdu istedi. Nasihat ettik”. Özellikle Boğazlar, azınlıklar, kapitülasyonlar, Musul üzerinde büyük tartışmalar oluyordu. Atatürk 25.12.1922’de Lozan görüşmeleri ile ilgili olarak şunları söylemiştir: “Kapitülasyonların konferansta birçok içtimaları işgal etmiş olmasının sebebini bir türlü anlayamıyoruz. Bu meselenin mevzubahis ve müzakere edilmesi bile millî onurumuza yöneltilmiş bir hakarettir. Bunları diğer şekil ve namlar altında gizleyerek bize kabul ettirmeye muvaffak olacaklarını tasavvur ve tahayyül edenler çok aldanıyorlar. Zira Türkler kapitülasyonların devamının kendilerini pek az bir vakitte ölüme sevk edeceğini pek iyi anlamışlardır. Türkiye, esir olarak mahvolmaktansa, son nefesine kadar mücadele etmeye azmetmiştir”.
İcra Vekilleri Heyeti Reisi Hüseyin Rauf Bey, 28.12.1922’de İzmir’de bulunan Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekili Fevzi Paşaya şifreli bir telgraf yollamıştır. Bu telgrafta, İsmet Paşa’nın 27.12 1922 tarihli telgrafı verilmiştir: “Curzon ile konuştuk. Boğazlar işinde sivil bölgelerin denetlenmesi ve siyasi teminat meselesini görüşmeye başladık. Denetimden vazgeçilebileceğini söylüyor ama ataşemiliterler ve sivil tedbirler üzerinde ısrar ediyor. Bizim kendisine itimadımız olmadığı haberinin kendisine sızdığını, halbuki kendisinin bana itimadı olduğunu söyledi. Hüsnü mukabele ettim. Komisyonlar ve tali komisyonlar hiçbir meselede ilerlemiyorlar. Türk Heyeti bulundukları noktada ısrar ediyorlar. Böyle devam ederse bir umumi proje vermekten başka çaremiz kalmayacak” diyor. İzah ettim ki bu durumun sebebi iki tarafın zıt prensiplerle çalışmasıdır. Evvela prensipler üzerinde ittifak etmek lazımdır. Bu arada Kapitülasyonlar meselesini açtı. Uzun uzun izah etti. “Bu hususta dünya bizimle beraberdir. Mutlak bir teminat vereceksiniz” dedi. Bu adam bütün meselelerde kendi görüşlerinde harfiyen ısrarlıdır. Ayrıldık. Hakikaten müzakereler bir yaklaşma ve uyuşma zemini bulunamayacak şekilde beklemektedir. Azınlıklar konusunda gayrimüslimlerin askerlikten istisnası için kesin surette ısrarlıdırlar. Bu konuda hükümetin son ve kat’i bir görüşü var mıdır? “ Fevzi Bey, 29 Aralıkta yolladığı cevapta şunları yazmıştır. ” Lord Curzon’un Sevr Antlaşmasını tadil edilmiş, hafifletilmiş, başka bir şekilde bize kabul ettirmek istediği anlaşılmıştır. Azınlıklar ve kapitülasyonlar konusunda hiç bir fedakarlıkta bulunamayız ve askeri tedbirlerimize devam ederiz. Ben birkaç güne kadar Çanakkale cephesini teftiş ve tetkik edeceğim. Yeniden üç sınıfı silah altına almak üzere olduğumuza dair neşriyat ve propagandaya devam olunmalıdır. Lozan’da sulhperver görünmekle beraber, döktüğümüz kanları bir takım hayalata feda edemeyeceğimizi kesin bir biçimde ihsas etmeliyiz.
27 Ocak, İsmet Paşa: “Görüşmeler kesildi. Musul, kapitülasyonlar, Trakya sınırı, tazminatlar askıda”.
Mustafa Kemal, İzmir’den çektiği telgrafta, “Karşı tarafın sunacağı bir projeyi reddettiğimiz takdirde konferans sona ererse, askeri harekat tabii ve elzemdir ve o yolda hareket edilecektir” der. 8 ay süren görüşmelerde, İsmet İnönü’nün deyimiyle “bütün Türkiye’yi versek kafi gelmiyordu”.