10 Ağustos 1920 tarihinde Fransa’da ParAtatürk İzmir İktisat Kongresi’nde, görüşmeleri şöyle yorumlar: “Konferanstaki muhataplarımız bizimle 3-4 senelik değil, 300-400 senelik hesapları görüşüyorlar. Osmanlı Devletinin tarihe karıştığını, yeni Türkiye’nin varlığını, bunu kuran milletin çok azimkar, imanlı ve celadetli olduğunu, tam bağımsızlık ve millî egemenlikten zerre kadar fedakârlık yapamayacağını hâlâ anlamamışlardır”. Giderek sertleşen görüşmeler 4 Şubat 1923’te kesildi. İsmet Paşa oteline döndü ve neler olduğunu soran gazetecilere, “Ne olacak, hiç. Esaret altına girmeyi kabul etmedik” dedi. TBMM Hükümeti yeniden savaş hazırlıklarına başladı. Savaş plânı tüm ordu birliklerine dağıtıldı. Heyet-i Vekile Başkanlığından Matbuat ve İstihbarat Müdüriyet-i Umumiyesi’ne gönderilen, 6 Mart 1923 tarihli yazıda, şunlar yazılıdır: “İtilâf Devletlerinin Lozan Konferansı sonucu olarak Heyetimize sundukları proje, bağımsızlığımızı ihlal edecek şartları ihtiva ettiğinden kabul edilmemiştir. İtilâf Devletleri bu projenin aynen kabulünde ısrar ettikleri halde meydana çıkacak sonuçların sorumluluğundan kurtulmamız, pek mühim ve hayati olan Musul meselesinin belli bir sürede halli ve mali ve ekonomik ve idari meselelerde millet ve memleketimizin hayati hakları ve bağımsızlığının tam ve emin olarak elde edilmesi ve barıştan sonra işgal altındaki bölgelerimizin süratle tahliyesi esasları dahilinde barış teşebbüslerine devam edilmesi için Hükümete büyük çoğunlukla yetki verilmiştir.”
İngiltere ne kendi halkını ne de Müttefiklerini savaşa razı edebildi. Artık barış isteniyordu. 23 Nisan 1923’te başlayan görüşmelerde artık İngiltere’nin uzlaşmaz temsilcisi Lord Curzon yoktu. 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalandı. Bağımsızlık Savaşımız bitmişti. Yenik uluslar arasında kendisine dayatılan antlaşmayı reddedip savaşan ve yeni barış antlaşmasını imzalatan sadece bizdik.
Mustafa Kemal, “Lozan, Türk Milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr’le tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın sonunu ifade eden bir belgedir” sözleriyle bu Antlaşmayı yorumladı.
Lozan’la Türk ulusu hâlâ devam eden bir barış dönemine başladı. Yeni Türk Devleti tanındı, bağımsız devletler arasındaki yerini aldı. Son zamanlarında artık siyasi, adli ve mali egemenliğini yitirmiş, Sevr’i imzalamış Osmanlı Devleti yabancılara ve gayrimüslim uyruklarına tanıdığı kapitülasyon ve imtiyazlarla birlikte tarihe gömüldü. Lozan’la kazanılanlar değerlendirilirken Sevr’le neler kaybettiğimiz unutulmamalıdır. Lozan’da masaya oturan yeni devletin, art arda girilen savaşlarda gençlerini yitirmiş yoksul nüfusu, harap toprakları, yorgun (ama herşeye rağmen savaşa hazır) ordusu vardır. Savaşlar tüm kaynaklarımızı yok etmiştir. Ama Kurtuluş Savaşı ve Lozan’da verilen büyük mücadelede başarılı olunmuştur. Sevr’e razı olan, teslimiyetçi, yalvaran tutum, yerini Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren, gerekirse tekrar savaşa hazır yürekli insanlara bırakmıştır. Türk ulusu huzur içinde yaşayabileceği yurdunu her şeyi göze alarak büyük fedakârlıklarla kurtarmıştır. Türkleri bir ulusa dönüştürmeyi başaran, savaşı ve barışı planlayan, uygulayan, gerçekleştiren Mustafa Kemaldir.
Lozan, I. Dünya Savaşı’nı bitiren antlaşmalardan tek ayakta kalandır.
Sevr’in karanlığı Lozan’ın aydınlığına, köleliği hürriyete, sömürgesi bağımsız devlete dönüşmüştür.
Atatürk, her alanda yaptığı devrimlerle Lozan’la kavuştuğumuz bugünkü sınırlarımız içinde silik bir yığının parçası olmayan, kadınıyla, erkeğiyle en ileri ve uygar ülke vatandaşlarıyla eşit hak ve özgürlüklere sahip, önlerine gelişmeleri için hiçbir kıstasla engel konmayan, gelişime açık, “fikri hür vicdanı hür” insanların yaşadığı bir Cumhuriyet kurmuştur. (Bitti)