Sevgili kavramlarımızdan “CUMHURİYET”
Dilimizden düşürmediğimiz kavramlardan biri de cumhuriyet. Çok güzel. Ama “cumhuriyet” deyince acaba hepimiz aynı şeyi mi anlıyoruz? Maalesef hayır. Bir maalesef de, “Atatürk ilkeleri” için söylemeliyiz. Böyle olunca da temel kavramlarda müthiş bir, mana ve kafa karışıklığı ortaya çıkıyor.
Devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü içten ve dıştan saldırıya uğramış, bir kısım iyi niyetli insanımız bu saldırının cumhuriyete karşı yapıldığını, cumhuriyet düşmanlığı olduğunu söylüyor. Saldırganlara, yandaşlarına ve işbirlikçilere bakıyorsunuz, “cumhuriyete” karşı itiraz eden yok. Hatta cumhuriyetten yanayız diyorlar. Buna, haçlılar, ırkçı, bölücü PKK terör örgütü ve BDP dahil. Bu arada PKK’nın son hedefinin “Bağımsız, Birleşik, Demokratik, Kürdistan Cumhuriyeti” olduğunu hatırlayalım.
Düşmanın derdi belli: Türk Milletine ve devletine karşı hazırlanan BOP haritasıyla, “tek millete hayır, anayasadan Türk sözünü çıkarın, etnik kimliklere güvence verin, ana dilde eğitim yapın, özek bölgeleri kurun, genel af çıkarın” dayatmalarıyla ortada. Yine de bir türlü uyanış olmuyor. Hayret doğrusu!
Cumhuriyetten kasıt nedir anlamaya çalışalım. Acaba:
- Devletin şekli mi?
- Devletin nitelikleri mi?
- Devletin kendisi mi?
- Devletimizin kuruluş esasları dediğimiz, Atatürk ilkeleri mi?
Bunları tek tek açalım:
- Anayasalarımız “Cumhuriyet” için “devletin şekli” ifadesini kullanıyor. Yani Cumhurbaşkanlığı sistemi. Zaten buna karşı çıkan yok.
- Cumhuriyetten kasıt devletin nitelikleri ise, Anayasamız bunları “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk” devleti olarak belirliyor. Laiklik Anayasamıza 1937’de, diğer nitelikler 1961 Anayasası ile girmiş. Hepsi de önemli, ama bunlara itiraz eden de yok. Haçlılar, PKK ve BDP de bu görüşte. Ancak Laiklik AKP iktidarının sabıkası sebebiyle biraz sorunlu. Ama yetkililerin açıklamaları, Başbakan’ın Mısır, Tunus ve Libya konuşmalarında laikliği tavsiye etmesi, 2007’de hazırlattıkları anayasa taslağında ilk 3 maddeye dokunulmaması gibi hususlar dikkate alındığında, sorun bir ölçüde çözülmüş görünüyor.
Esasen vatanımızı, milletimizi, devletimizi bölmek isteyenler, bu “cumhuriyeti” yaşatacağız deseler, sorun bitecek mi?
*Eğer cumhuriyet devlet demek ise, neden devlet denmiyor? Hatta Türk devleti denmesi gerekmez mi?
l Atatürk ilkelerine gelince: “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir (milli devlet)-Tam bağımsızlık- Cumhuriyet-Vatan bölünmez bir bütündür-Devletin temeli yüksek Türk kültürüdür- Resmi dili Türkçedir-Başkenti Ankara’dır (üniter yapı)-Bayrağı beyaz ay yıldızlı al bayrağıdır-Milli marşı İstiklal Marşıdır” gibi değişmeyen temel esasları hatırlamalıyız. Büyük Atatürk’ün bu ilkelerine kısaca “üniter-milli” devlet de diyebiliriz.
O dönemin CHF’sının Cumhûriyetçi, Milliyetçi, Hâlkçı, Devletçi, Laik ve İnkılâpçı’ programı Atatürk ilkeleri olamaz. Ziya Gökalp’in hazırladığı bu program, Devletin kuruluş yıllarında, tek parti döneminin 6 oku elbette çok önemlidir. Ama neticede programdır, hedeflere ulaşıldıkça, şartlar değiştikçe geçerliliğini kaybeder. Parti programı, devletin kuruluş ilkeleri olamaz.
Hasılı, en hayati meselelerde bile kavramları yanlış kullanmaktan kurtulamıyoruz. Egemenliği hedef seçilen Türk devleti, günümüzdeki en canlı örneği olan Irak’a benzetilmek isteniyor. Düne kadar Irak, “Irak Arap Cumhuriyeti” (üniter-milli) iken, bugün, 2003’de ABD-İngiliz emperyalizminin işgalinden sonra “Irak Federal Cumhuriyeti” (gayri milli, iki ortaklı, iki dilli, iki bölgeli) yapıldı. Ama Cumhuriyet kelimesi aynen kaldı. Kısaca, milli egemenliğin esası, yani sahibi değiştirildi. Devlet milli iken, gayri milli oldu.
Emperyalizm askeri güçle ve “soykırımla” Irak’ta yaptığının aynını, ülkemizde “demokratik” yoldan, halkı aldatarak, AB ve PKK kıskacıyla yapmaya çalışıyor. Üniter-milli devleti, çok ortaklı etnik federasyona dönüştürmek istiyor.
Bu oyunu bozmak için, önce düşüncemizi doğru kavramlar üzerine inşa edelim. Aksi takdirde, zihin karışıklığından kurtulamaz, yanlış mevzilerdeki savunma ile tehlikeyi kafalarda ve vicdanlarda bertaraf edemeyiz.
Çekinmeden, utanmadan, 1923’de yenilenen bu egemenlik bin yıldır Türk Milletine aittir, kıyamete kadar da böyle kalacaktır demeliyiz.