Sessiz devrim ya da sessizce bölünmek
PKK’ya sempati duyanlar, liberaller, rejimle sorunları olanlar bölücülük ve terörün “demokratik hak ve özgürlük” sorunlarından kaynaklandığından söz ederler. Bunlar liberalleşme, modernleşme ve demokratikleşmenin ayrılıkçı duyguları yumuşatacağını düşünürler.
Bunlara göre, kültürler liberalleştikçe, guruplar arası ilişkiler arttıkça, insanlar geleneksel hayatlarından aynı etnisiteden olanlarıyla daha az şey paylaşacak ve ortak bir uygarlığı paylaşmak bakımından giderek, kendinden daha farklı olanlara benzeyecektir.
Bu zevat demokratikleşmenin ayrılıkçı, etnik gerilimi ve çatışmaları azaltacağına inanırlar. Ülkelerin demokratikleştikçe, özgürleştikçe insanların etnik kimliklerine sıkıca sarılmayı bir kenara bırakacağını düşünürler. Buradan yola çıkarak bölücü hareketlerin, daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi ve daha fazla serbesti ile engellenebileceğini söylerler. Bunlar, otoriter devletlerin demokratikleştirilmesi yoluyla ayrılıkçı hareketlerin engellenebileceğini savunurlar.
Bunlara göre demokrasisi zayıf, bireysel hakların güvencede olmadığı ülkelerde ayrılıkçı hareketlerin olması doğaldır. Bu yaklaşım, makul ve mükemmel bir demokrasisi ve adil işleyen bir düzeni olan ülkelerdeki ayrılıkçı hareketlerin mantığını açıklayamaz.
Liberallerin iddialarının tam aksine demokratikleşme, etnik kimlikleri ve ayrılıkçı duyguları yumuşatmak bir yana, demokratikleşme ile yükselen etnik duygu atbaşı gider.
Bu ve benzer düşüncelere sahip olanlar, Kanada’nınQuebec eyaletinde demokratik içerikli “Sessiz Devrim Süreci” ni başlatmıştı. Başlatılan süreç, Quebec halkını devlet aygıtıyla barıştırmıştır ama bu devlet Kanada devleti değil Quebec devleti olmuştur. “Sessiz Devrim” Quebec’te etnik ayrılıkçılığı besleyen milli bir damar haline gelmiştir.
Ayrılıkçı, bölücü hareketlerin arkasındaki asıl güç, uğranılan haksızlık veya demokrasi eksikliği değil, etnik kimliktir. Adalet ve demokrasi noksanlığı yalnızca ayrılıkçıların elini güçlendiren gerekçe olmaktadır. Verilen tüm kültürel ve dille ilgili haklara rağmen, ayrılıkçı taleplerin tatmin edilmesi ve ayrılıkçı gurubun kendi milli devletini oluşturma arzusundan vaz geçirilmesi söz konusu olmamıştır.
Dil ve kültürel hakların verilmesiyle etnik taleplerin bertaraf edilmesinin mümkün olmadığını dünya uygulamaları göstermektedir.
Balkan Savaşları sırasında Osmanlının Diş İşleri Bakanı GabrielNoradungyan Efendi, “Ne kadar ıslahat yaparsak ya da yapmaya girişsek, Balkan devletleri o kadar saldırgan ve küstah oluyor” diyerek, aslında bu gerçeğe dikkati çekmişti.
Bu bağlamda Türkiye’ye karşı ırkçı ve kanlı terör faaliyeti yürüten PKK’nın demokratik paketlerle ikna edeceğini sananlar fena halde oyuna gelenlerdir.
İmralı’daki terörist başı PKK’nın 4. Kongresinde “Politik Rapor” adı altında şunları söylüyor: “Bağımsız bir kimlik kazanılmamış ki, o kimliğe dayalı politikalar; dolaysıyla, kaderini tayin hakkı, insan hakları, kültürel haklar, siyasi haklar söz konusu edilsin... Öncelikle halledilmesi gereken kimlik sorunudur. Kimlik savaşının kazanılması birincil derecede önem kazanmaktadır... Bireysel düzeyden tutalım, ulusal düzeye kadar, geliştirmeye çalıştığımız, kazanmaya çalıştığımız ulusal kimlik ve onun üzerinde gelişecek toplumsal özgürlük iradesidir” demişti. “Özgürlük Sosyolojisi” nde de “sınırlara dokunmadan millet inşa etme” projesinden bahsetmiştir. Terör yaparak sınırları değiştiremeyenler, sınırlara dokunmadan “millet” inşa etmek, ardından da inşa edilmiş olan milletin “kendi kaderini tayin etme hakkı” bağlamında harekete geçeceklerini söylemek için kahin olmaya gerek yoktur.
AKP’nin açıkladığı “demokratikleşme paketi” projesinin öncesinde “Kürdistan Meclisi” gibi çalışan DTK adına aynen şu değerlendirme yapılmıştır: “Kürdistan halkının millet olmaktan kaynaklı hakları” pazarlık konusu yapılamaz. Devamında datalep olarak’Anadilde Eğitim’, ‘Kürtlere ve diğer aidiyetlerin haklarına ilişkin anayasal güvence’, ‘Kürdistan halkının kendi kendini idare etmesi’ ve ‘Kürtçenin resmi dil olarak kabul edilmesi’ süreçten bağımsız olarak değerlendirilmesi gerekir denilmiştir.
Anlamak isteyenler için yapılan ve yapılmakta olanlar yeterince açık değil midir?