Servet kimde ise ağa odur!

Bizi anlayan, millet ve vatan adına duyduğumuz endişeleri paylaşanlara teşekkür ettikten sonra, “Her şeye olumsuz bakıyorsun. Bartholomeos kazandı, Ermeniler kazandı, Rumlar kazandı, daha doğrusu herkes kazandı, Türkiye kaybediyor diyorsun. Her iddianın altını dolduracağını da söylüyorsun. Mesela siz milliyetçiler Kuzey Kıbrıs’ın kaybettiğini, Rumların kazandığını inatla söylüyorsunuz. Dünkü yazında siz de Rumların kazandığından bahsetmişsiniz? Söyleyin Allah aşkına Rumlar ne kazandı?” diyenler için bir çift laf etmezsek olmaz.
O cenahın iddiaları şu:
“- Çözümsüzlüğün sebebinin Rumlar olduğu anlaşıldı. Türk tarafının haklılığı her geçen gün ortaya çıkıyor!”
İnsanın bu iddialara gülmesi mi lazım ağlaması mı bilemiyoruz. Bir kere kimsenin Rumlara “Haksızsınız” dediği falan yok. Aksine, Türk tarafı adada hâlâ işgalci görünüyor, üstelik Avrupa Parlamentosu Türk askerinin işgalci olduğu yönünde defalarca karar almış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi de İkiz Yasalar ve “AB Müzakere Çerçeve Belgesi” ile, “Tavsiye niteliğinde olan AB Parlamentosu kararlarını, uyulması mecburi müktesebat” haline dönüştürmüş, yani, Türkiye kendi eli ile, “Kıbrıs’ta işgalciyiz” demiştir. Cumhurbaşkanı Gül bile, “Rumlar Annan’ın teklifine evet deselerdi biz bugün Kıbrıs’tan askerimizi çekmiş olacaktık” dememiş miydi? Askerin çekilmesi Kıbrıs’ın Rumlaşmasından başka bir şey değildir.
Hadi bunlar ilk bakışta anlaşılmayacak şeyler. Fakat ortada Eyfel Kulesi gibi sırıtan bir gerçek var, o da Rum tarafının AB’nin üyesi olduğu gerçeğidir. Oysa daha düne kadar Rum tarafı AB üyesi değildi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Londra ve Zürich antlaşmalarından doğan garantörlük hakkı ile, Ankara izin vermediği sürece Rum tarafı AB üyesi olamıyordu. Türkiye AB üyeliği için çırpınırken Avrupalılar Ankara’dakilere, “Rumlarla olan meseleni hallet de gel” şartı koştukları halde Rumlara, “Türklerle olan problemini çöz de öyle gel” demediler. Aksine, Türkiye’ye, “N’olur şu garantörlük hakkından doğan gücünü Rumların AB üyeliğinde kullanma” telkininde bulundular, Türkiye’yi tuzağa düşürdüler. Böylece Türkiye, kendi eliyle düşmanını AB’nin bir parçası haline getirdi. Rumlarla ilgili her problemimizde artık karşımızda Kıbrıs Rum tarafı değil, Avrupa Birliği var; bu Türkiye adına büyük bir kayıp ve Rumlar adına müthiş bir kazanç değildir de nedir?
Bir de, ABD hatasını anladı, Barzani ve PKK satıldı, Türkiye yükselen değer oldu iddiaları var. İnşallah öyledir dedikten sonra, olup bitenlere aynı zaviyeden bakmadığımızı da not etmek durumundayız. Evet, birileri ABD’nin Irak’ta düştüğü durumu, Afganistan’da aldığı yarayı göz önünde tutuyor ve Türk Ordusu’nun Irak’ın kuzeyindeki operasyonlarını, Türkiye’nin yeniden dünya ölçeğinde bir güç olmak üzere olduğunu iddia ediyor. Hem de ABD’nin desteği ile?!
Biz önce “İnşallah” diyor sonra itiraz ediyoruz. PKK’nın üreticisi ve Barzani’nin cesaretlendiricisi bugün Türk askerine Irak’ta operasyon izni verdi ise, bu, onun Irak’ta hedefine ulaştığını gösterir. Irak’ın kuzeyinde Kürtlere yarı özerklik tanınmış, petrolleri millileştiren ve İsrail’i tehdit eden Saddam cezalandırılmış; petrol dahil Irak’ın nesi var nesi yoksa işgalci güçlere ait şirketlerin eline geçmiş, ayrıca Irak’ta büyük bir misyonerleştirme faaliyeti başlatılmıştır. Böyle bir fiili durumdan sonra Türkiye’ye verilen, “Irak’ta kurduğum düzeni bozma ve ben gidince buraları karıştırma” rüşvetidir.
Yani kimse “Dünya gücü bir Türkiye” istiyor falan değildir. Bunu nereden mi biliyoruz?
Çünkü biz sizler gibi PKK ve Irak’ta olanlara değil Türkiye’de olanlara bakıyoruz.
IMF ve Dünya Bankası’ndan izin almadan kendi bütçesini yapamayan ve Avrupalıların yaptığı kanunları kendi kanunlarından üstün tutan yani egemenliğini devretmiş, nesi var nesi yoksa Rum ve Yunan’ından İsrail Yahudi’sine kadar bu topraklarda Türk’ü istemeyenlerin eline vermiş bir Türkiye nasıl “Dünya gücü bir ülke” olabilir, insaf!

Yazarın Diğer Yazıları