Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Şerefli galibiyet

               Bugün biraz eski günlere dönelim, diyorum. Koca koca adamların meydanlarda ağzına geleni söylediği şu can sıkıcı manzaralar acaba eski günlerde de var mıydı diye düşündüm. Hatıralara daldım. 1950'lerin İzmir'ine, Eşrefpaşa'nın bir mahallesine doğru uzandım.

                Benzer durumlarla herkes karşılaşmış olabilir.

                Hani mahallelerde çocuklar gruplaşırlar. Diğerlerinden irice bir çocuğun etrafında toplanırlar. Çocuk irisi, diğerlerine göre biraz güçlü kuvvetli olunca âdeta padişahlığını ilan eder. Hep güçlüden yana olan zayıf ve silik kişilikli çocuklar da kahve dövücüsünün hınk deyicisi olarak onun çevresini alırlar.

                Mahallenin çocukları arasında artık hiçbir şey eşit ve âdil değildir. Kişiliklerini korumak isteyen birkaç çocuk gruba katılmamak için direnirler. Ama ne de olsa çocukturlar; onlar da oyunlara katılmak isterler ve katılırlar.

                İşte o zaman mahalle irisinin eline fırsat geçmiş olur. Adalet ve merhamet duygusu asla yoktur. Diğer çocukların şahsiyetini, haysiyetini düşünmek asla hatırına gelmez. Varsa yoksa kendi nefsi. Şimdi ego diyorlar ya işte o. Kaba kuvvet kullanmaktan çekinmez. Üstelik ağzı da bozuktur. Çevresindeki goygoycular da kendisine katılınca keyfine diyecek yoktur.

                Gruba katılmayan çocukları bulduğu yerde ezer. Bazen üzerlerine çıkıp durmadan tepinir. Goygoycular alkış tuttukça âdeta kendinden geçer. En galiz kelimeleri, küfürleri ağzından köpükler saçarak etrafa boca eder.

                Bazen de zayıf bir tarafını, kendine göre gülünç bir yanını yakaladığı bir çocuğu işaret parmağıyla hedef gösterip başını ve göğsünü arkaya vererek kahkahalarla güler. Goygoycular da yanındadır tabii. O yılların Türk filmlerinde de buna benzer sahnelere sık rastlanırdı. Çünkü o filmler bizim mahallemizin, mahallelerimizin filmleri idi.

                Benim mahallemde de böyle bir çocuk irisi vardı. Grubuna katılmayan çocukları dövmek için hiçbir fırsatı kaçırmazdı. Onlu yaşların ortalarına doğru yürüyüşü de değişmişti. Ceketini giymez, omuzlarına atardı. Bazen de tek omzuna. İri topuklu ayakkabılarının arkasına basar, salına salına yürürdü. Var mı bana yan bakan edalarında. Çevresindeki yalakalarla bir külhanbeyi takımı oluşturmuştu.

                Artık hiç kimse onlara bulaşmak istemiyordu. Uzaktan görenler yollarını değiştiriyordu. Ama bu her zaman mümkün olmuyordu. Gruplarının dışındaki bir çocuğu uzaktan görünce ulaan diye bağırıp peşine düşüyor, bir yerde kıstırıyor, hep birlikte üzerine çullanıyor, pestili çıkıncaya kadar dövüyorlardı. Zavallı çocuk kimseye bir şey söylemeden, gözyaşları içinde evinin yolunu tutuyordu.

                Külhanbeyi takımının bir de medyası vardı. Medya dediysem bugünkü gibi bir medya düşünmeyin. O zaman zaten günlük birkaç gazeteden ve radyodan başka bir şey yoktu. Ama bu takımın her sokakta birkaç taraftarı vardı. Bugün filan çocuğu şöyle dövdük, şöyle alaya aldık diye âdeta ajans muhabirliği yaparlardı. Bir araya gelip kahkahalarla gülerler, yaptıklarıyla övünürler, muhaliflerini küçük düşürdüklerini sanırlardı.

                Günlerden bir gün mahallede birkaç çocuk birleşip bunlara karşı geldi. Sayıları da eşit değildi, kuvvetleri de. Ama ne olursa olsun demişler, mahallenin irisine baş kaldırmışlardı. Şiddetli bir mahalle kavgası oldu ve tabii külhanbeyi takımı kavgadan galip çıktı. İşaret parmakları yerde yatan çocukları gösteriyor, kahkahalarla gülüyorlardı.

                Kavgaya ve manzaraya son dakikada şahit olmuştum. Hepsinden birkaç yaş büyüktüm. Hem yaşımdan, hem de mektepli oluşumdan dolayı bana saygı gösterirlerdi. Elebaşı, hadlerini bildirdik abi, diyerek bana da övündü. Sadece birkaç kısa cümleyle cevap verdim: "Sayılarınız da kuvvetleriniz de eşit değil. Sence bu şerefli bir galibiyet mi? Gurur duyulacak bir başarı mı?"

                Biraz utandı gibi geldi bana. Galiba o zamanın külhanbeylerinde bile utanma duygusu vardı. Yıllar sonra düşünüyorum da "acaba yanıldım mı?" diyorum, "bu tip adamlar o zaman da utanmaz mıydı?" 

Yazarın Diğer Yazıları