Sen kendi ittifakına bak!
Herkes, Kerkük'te ayak sesleri duyulan "çatışma"ya dair her şeyden bahsederken, sahanın PKK'ya da açılmış olduğu gerçeğini karartıyor ya...
Hâlâ, "yahu bu Barzani, PKK'dan nefret eder, ne işi olur ittifakla" yanılgısına düşülebiliyor ya...
Bazıları da, sırf 16 Nisan referandumunda kol kola verdiklerinde anlatmaya başladıkları "kötü PKK, iyi Barzani" masalının maskesi düşmesin diye, kasıtlı olarak "üç maymun" moduna aldı ya algısını...
Yok...
O iş öyle değil azizim!
Yeryüzünün yazık ki, "irade" ve "şuur"dan en az nasiplenmiş coğrafyası olan Orta Doğu'da "ebedi düşmanlıklar" olmaz; bu bile bir "tavır işidir" çünkü...
Ebedi düşmanlıkların gölgesinde riyakarlık vardır bu bölgede, döneklik vardır; çünkü "oyuncular"ın tamamına yakını, iplerini "büyük birader"in oynattığı "kukla"lardır!
İşte bu nedenle...
Barzani de...
Her ne kadar, "Büyük Kürdistan" ütopyasını bir "aile mirası" olarak görüyor ve PKK'ya yar etmek istemiyor olsa bile...
Her ne kadar, aralarında "ideolojik" bir uçurum var olsa bile...
Geçmişte nasıl, Diyarbakır'a gelip "PKK açılımı"na şahitlik ettiyse...
Nasıl, daha da geçmişte, PKK'yle "dayanışma protokolü" imzalayıp, teröristleri "Türkiye geçişi"ne kavuşturduysa...
Nasıl, ABD TSK'ya "PKK kamplarına operasyon yasağı" koyarken, Barzani, Erbil'de "PKK temsilciliği" açılmasına izin verdiyse...
İşte aynen öyle...
Şimdi de, güya çoooook farklı kulvarlarda kan döktükleri PKK'yla, aynı cephede buluşuyorlar Kerkük'te!
Bizi asıl ilgilendirmesi gereken, bu giderek büyüyen tehdide karşı, dilimizden düşürmediğimiz "kavim gardaşlık" birlikteliği nerede Türkmenlerle!
Bir şey eksik; o da...
Hafta sonu -eşsiz bir medya desteği eşliğinde vizyona giren- Cingöz Recai'yi izledim.
Yani... İşte... Eh...
Fragmanı, oyuncu kadrosu, reklam kampanyası, Peyami Safa'nın hatırı; beklentiyi öyle bir yükseltti ki -ondan belki- film, şöyle ağız dolusu bir "olmuş" dedirtemedi... Ama olmamış da değil hani... Kötü demek haksızlık olur da "eksik" sanki, tadı mı, tuzu mu bir şeyi noksan...
***
Kenan İmirzalıoğlu'ndan "Cingöz Recai" olmuş mu?
Ayhan Işık gibi bir ekolden sonra bile "olmuş".
Meryem Uzerli'den "fıstık kız" olmuş mu?
Olmuş. Hatta, her yanından dekolte fışkırmasa da olurmuş!
"Başkomiser Mehmet Rıza"ya gelince; Haluk Bilginer tecrübesini yine konuşturmuş...
Filmde topu topu on saniye gözüken oyuncu bile kendi başına "marka", film "yıldızlar karması" gibi bu anlamda.
Mekanlar, harika...
Teknik, bazen "baaak biz ne yaptık" diye fazla abartılmış olsa da başarılı...
Ama bir şey eksik işte, o da -sanırım- enerji;
Alıp götür(e)miyor izleyiciyi...
Senaryo/hikâye maalesef biraz yaya kalmış her biri çok güçlü-çok iddialı olan karakterlerin yanında...
Görülen lüzum üzerine...
Her gün yığınla "mağduruz, niye yazmıyorsunuz" mesajı geliyor.
Zeminin, karalamaya, yaftalamaya, sırf gazetecilik yapmaya çalıştığımız, "işin aslı"nı anlamaya gayret ettiğimiz için bile bizleri kolaylıkla illegal bir yapılanmaya iliştirilmiş göstermeye çok müsait olduğu bu haksız, hukuksuz, kaygan döneminde bile şahitsiz hayli yazdım "mağdur" olduğunu iddia edenlerin gerekçelerini bu köşede.
Ama sonra olanı söyleyeyim;
Aynı kişiler, "adımızı yazıdan çıkarır mısınız", "arşivden o yazıyı çıkarır mısınız" talebiyle gelmeye başladılar bu sefer de. Gerekçe:
Ya başımıza daha fazlası gelirse!
Sizin başınıza bir şey gelmesin ama bizim gelsin öyle mi?
Sahiden de "FETÖ"yle hiçbir ilgisi, alakası olmadığı halde, bu yüzden işinden, özgürlüğünden olmuş insanlar varsa, haklılar belki daha fazlasına uğramaktan korkmakta...
Ve fakat...
Kendileri için vermeye cesaret edemedikleri mücadeleyi bizim onlar için -üstelik de aynı riskleri göze alarak- vermemizi beklemeleri de akıl almaz derecede bencilce bence...