Sen İslâma mı, İslâm sana mı?!
R. T. Erdoğan, Ankara'da, Akıllı Şehirler ve Belediyeler Kongre ve Sergisi'nde belediye başkanlarını toplamış konuşuyor. İçlerinde CHP'liler de var. Ankara'nın, İstanbul'un, İzmir'in belediye başkanları oradalar. Canlı yayın 30 dakika sürüyor. En büyük şehirlerin belediye başkanları hiç gösterilmiyor. Çünkü onlar CHP'li.
Dolaydan CHP'ye tarizde bulunuyor. Bu konuşma bir tarafa, her fırsatta CHP şunu yaptı, CHP bunu yaptı... Kendi partisinden ayrılanlar için bile ümmeti bölmekten bahsediyor.
Bir cumhurbaşkanı (halkın başkanı) nasıl derin ayırıma girebilir? Esas olan insanı kazanmak mı, yoksa kaybetmek mi? Tavır koyarsan tavır koyarlar. İkilikten, ayrışmadan kurtulamayız. "Yine biz yine biz!..." mantığıyla ülke yönetilemez.
R. T. Erdoğan'ın daha önce 6. Din Şurası'nın kapanışında yaptığı toplantıda ne demişti:"İslâm bize göre değil; biz İslâma göre hareket edeceğiz."
Kur'ân-ı Kerîm'e bakalım mı?
"Ve in cenahû li's-selmi fecnah le-hâ ..." ("Eğer onlar barışa yanaşırlarsa sen de ona yanaş...") (Enfâl, 8/61).
R. T. Erdoğan'a iltisaklanmış Diyanet'in tefsirini de verelim:
"İslâm'ın savaştan amacının ne olduğu bir de bu âyet vesilesiyle açıklanmış olmaktadır: Zulmü ve saldırı ihtimalini ortadan kaldırmak, meşrû savunmada bulunmak. Bu zaruretler yüzünden başvurulan savaş, karşı tarafın zulüm ve saldırıdan vazgeçerek barışa yönelmesiyle gereksiz hale geleceği için buna olumlu cevap verilmesi, barışmak isteyenle barışılması emrolunmuştur."
Karşındakini ne görürsen gör, Hz. Peygamber'in gerek müşriklere ve gerekse ashabından yanlış yapanlara tavrı mutedil olmuştur. Ashaptan birinin "Ben zina yapmak istiyorum!" demesine karşı, "Hadi oradan sen ne diyorsun!" olmamıştır. Verdiği misaller ve karşısındakini ikna etmesi üzerinde durmayacağım. Kendi fetvacıları, kendi Diyanet'i mutlaka bu örneği biliyorlardır ve Reis'e izah edeceklerdir. Tabiî çekinmezlerse...
R. T. Erdoğan'ın kader birliği ettiği arkadaşları da partileri dışına itildikleri veya tercihlerini başka yönde kullandıkları için ağır ithamlara maruz kalıyorlar.
Onlar iktidarları zamanının perdesi arkasını sergileseler, İslâm'ın, kendi anlayışları, daha açık yazayım, kendi menfaatleri sınırları içine çekildiği görülmeyecek mi?
Ahmet Davutoğlu'nun partisinde genel başkan yardımcısı olan Etyen Mahçupyan'ın, bazı meselelerde arıza verse bile, şu sözleri yabana atılır gibi değil:
"Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın hırsları eşiği geçti... / Erdoğan yalnız kaldığı zaman ve şu andaki gibi çapsız kadroyla yürüdüğünde oradan iyi bir strateji çıkarma şansı yok; bildiği şeyi yapmaya devam edecektir... / Ahmet Davutoğlu kendi bildiklerini ve yaşadıklarını anlatırsa bir gün bütün bu yakın tarih yeniden başka türlü yazılacak... / Bugünkü AKP 'Kendi pilotu tarafından rehin edilmiş bir uçak' gibi. Adı aynı ama karşımızda gördüğümüz başka bir oluşum... / AKP yozlaştı ve sona gelmeye başladı." (Röp. Şirin Payzın, t24).
Mahçupyan, Ak Parti gövdesinden kopmuş bir partinin yetkilisi olarak konuşsa ve ister istemez, içinden geldikleri partiye "vurmak" istese bile bir düzelebilir vaziyet olsaydı, yeni partilerle yola çıkılır mıydı? Bunu da düşünmek gerekir.
"İslâm" derken önce kendisine ve etrafına bakmalı insan!