Seküler siyâset dili...
Yazdıklarıma gelen eleştirilere, yorumlara cevap verme âdetim yoktur. Çünkü zaten yazdığımız yer gizli kapaklı ya da kapalı devre yayın organı değil, günlük bir gazete sütunudur ve yazdığınız ândan itibaren peşin olarak eleştirileri de kabullenmiş oluyorsunuz. Kaldı ki yazdığımız hiçbir cümle eleştiriden berî değildir, aksine eleştiriye açıktır.
Lâkin, yazdıklarınız da karşınızdakinin anlayabildiği, anlamak istediği ya da anladığı kadardır.
'Fantastik siyâset' başlıklı yazımın sonunda kullandığım 'seküler siyâset dili' tanımlamasına gelen eleştiriler, içinde gazetemizi 'kimliksizlikle' suçlayanından tutunuz da(yazıyla ne alâkası varsa, hazır yazmışken içindekini de alâkalı alâkasız kusan bir kafa yapısı) seküler ülkücülükten geçmişte şikâyet ettiğimi samimi olarak hatırlatana kadar geniş bir skalada yer aldı, gerek alenî yorumlarla gerekse özel mesajlarla...
Öncelikle ifâde etmem gerekiyor ki ülkücülük zaten seküler bir kavram değildir, ancak hususen sekülerleştirme ameliyesine tâbi tutulabilir, bunun gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi ise tarihi süreçte ancak açığa çıkabilir. Dolayısıyla yazımda da 'seküler ülkücülük'ten bahsetmediğim gibi, 'seküler siyaset dili'nden seküler ülkücülüğü çıkarmak ancak lâfı aksi yönden anlamak ya da kötü niyetle mümkündür.
'Seküler siyâset dili'ne gelince...
Bu hususta ısrarcıyım. Geleceğin Türkiye'si 'seküler bir iç siyâset dili'ne sahip olmalıdır aynı zaman da 'gerçekçi bir dış siyâset dili'ne...
Çünkü...
Aksini yaşadığımız bir uzun dönem söz konusu, milletçe, devletçe, ülkece yaşadık bu dönemi ve yaşamaya da devam ediyoruz.
Dinî değerlerimiz üzerinden yürütülen iç siyâset dilinin ve siyaset etme biçiminin geldiği yeri târif etmek için sanıyorum bir siyâsal navigasyona ihtiyaç yoktur.
Dinî değerlerimiz üzerinden yürütülen iç siyâset dilinin ve siyâset etme biçiminin vardığı yerin adı '15 Temmuz Darbe Girişimi'dir. 15 Temmuz'da gerçekleşen darbe girişimi kötülüğü için bu ülkede 'iyi olmuş' diyen bir tek insan evlâdı, bir tek vatan evlâdı, bir tek dindar, bir tek sosyal demokrat, bir tek alevi ya da sünni, bir tek ateist ya da mütedeyyin var mıdır?
Yoktur.
Çünkü '15 Temmuz darbe girişimi' başlı başına, bizatihî, neresinden bakarsanız bakın kötülüktür, ihânettir.
Peki, Türkiye'yi 15 Temmuz darbe girişime getiren şartlar içinde devletin ve siyâsî irâdenin ne gerekçeyle olursa olsun siyâset dışı bir baskı unsuruyla, yani bir cemaat ile paylaşılması yok mudur?
'Alnı secdeli çocuklar' diye 'ne istediler de vermedik' cümlesi bu devletin en üst makamından sâdır olmamış mıdır?
Sınav sorularının çalındığı artık yine devletin en üst makamlarından itiraf edilirken, liyâkat prensibi çiğnenip, hak ve hukuk örselenmemiş midir?
'Fırat'ın kenarındaki koyun' söylemi haksızlıklara, suiistimâllere engel olabilmiş midir?
Cuma namazında okunan âyetlerin delil olarak gösterilmesine kadar varan bir pişkinlikle akrabalara iltimas gösterilmesinin önüne geçilebilmiş midir?
Dinî değerlerimizin, millî değerlerimizin, tarihî değerlerimizin nasıl örselendiğine dâir yüzlerce, binlerce örnek yaşanmıştır son yıllarda. Tek tek yazmak ancak malûmu ilan olacaktır.
Dinî değerler üzerinden oy avcılığı, millî değerler üzerinden makam tahkimâtı, tarihî değerler üzerinden vıcık vıcık bir sağcılık artık bu ülkenin geleceği olamaz, olmamalıdır.
Siyâsetçinin ve siyâsetin iç siyâset dili seküler, dış siyâset dili ise gerçekçi olmalıdır.
Milletin ve devletin gerçek hayattaki dertlerine çâre olmalıdır ve devlet vatandaş karşısında yüzde yüz tarafsız olmalıdır. Devletin vatandaş karşısında bir tek vazifesi vardır, o da vatandaşa hizmet etmektir. Ülke insanının devlet nezdindeki tek sıfatı 'vatandaş' olmalıdır, vatandaşın başka hiçbir sıfatı devletin nezdinde önemi olmamalıdır. Vatandaşın gözündeki devletin ise öncelikli ve vazgeçilemez sıfatı 'adâletli' olması lâzım gelir.
Bunların bir tek istisnâsı devletin hassas kurumlarındaki kadrolardır, istihbarat da bunun için vardır zaten.
'Seküler iç siyâset' dili millî gelirin artırılmasını, eğitimin kalitesinin artırılmasını, çevre politikalarının uygulanmasını, üretimin ve istihdamın artırılmasını, kültürü, sanatı, sporu konuşur. Mezhebi, meşrebi, cemaati, tarikati, alnı secdeliyi, alnı secdesizi değil...
Mezhebi, meşrebi ve dine dâir ne var ise konuşmak siyâsetin değil, akademilerin, entellektüellerin, ulemânın, sivil toplum kuruluşlarının, Diyânet'in işidir. Fakat bahse konu şahıs, kurum ve kuruluşlar da maalesef o kadar politize olmuşlardır ki geleceğin siyâseti ve siyâsetçilerinin işi gerçekten çok zordur...