Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Şehitler ölmez, vatan bölünmez!

      Türkiye'nin neredeyse bütün şehirlerinde, hatta bazı kasabalarında insanlar caddeleri ve meydanları doldurmuştur. Al bayraklar ellerinde, haykırmaktadırlar: Şehitler ölmez, vatan bölünmez!

      İlk cümle bazı kimselere anlamsız gelmektedir. Ne demek şehitler ölmez? İşte toprağa gömülüyorlar ya... Bu basit bir yaklaşım tarzıdır. Dil, Batılıların metafor dediği mecazlarla dolu bir sistemdir. O kadar ki mecazları, teşbihleri, istiareleri kaldırsanız ortada dil kalmaz. "Şehitler ölmez" de mecazi bir anlatımdır. Türk halkının, şehitlerin ölümsüz olduğuna dair inancını ifade eder. Arkalarında iz bırakan büyük adamların ve şehitlerin adları ölümsüzdür, sonsuzluğa kadar yaşar. Ayrıca dinî inanışımıza göre şehitler cennetliktir ve cennette ebedî bir hayat vardır.

      İkinci cümlenin bütün vatan sathında haykırılması, vatanın gerçekten bölünmeyeceğinin en büyük delilidir. Bunun anlamı şudur: Hayal kuranlar ayaklarını denk alsınlar; biz buradayız ve bu vatanı asla böldürmeyiz. Bizim cesetlerimizi çiğnemeden bu ülkeyi bölemezsiniz.

      Ne çözüm süreci, ne Oslo görüşmeleri, ne Dolmabahçe mutabakatı... Ne iktidarın, en yumuşak ifadeyle gafleti, ne HDP'nin talebi, ne de PKK ve KCK'ların silahlı isyanı... Hiçbiri... Bu aziz ve mübarek toprakların bölünmesi sonucunu doğuramaz. Bayrağın al rengiyle birlikte semaları dolduran on binlerin "vatan bölünmez" haykırışları, gaflet ve isyanın karşısındaki en sağlam kaledir.

      Ve fakat!...

      Yürüyüşler, gösteriler Türk'e yakışan vakar ve olgunluk içinde olmalıdır. Binaları basmak, kırıp dökmek, cam çerçeve indirmek, yakıp yıkmak, otobüsleri durdurup tahrip etmek, mahallelere saldırıp adam dövmek... Bunların hiçbiri Türk'e yakışmaz. Hele hele milliyetçiyim diyen, ülkücüyüm diyen Türk'e hiç yakışmaz. Esasen onlar 08 Eylül'de Ankara'da asaletlerini göstermişlerdir. Gösteriler medenice yapıldığı takdirde on binler, yüz binlere, hatta milyonlara ulaşabilir. Elbette Türk, gerektiğinde eline silahı alır ve düşmana gereken cezayı verir. Şu anda bunu Türk güvenlik güçleri, canlarını ortaya koyarak yapmaktadırlar.

      Şunu unutmamalıyız: Düşman, Kürt kökenli vatandaşlarımız değildir. Esasen biz onları bin yıllık tarih ve kültür kardeşliğinden dolayı kendimizden sayarız; anayasamıza göre de Türk kabul ederiz. Hatta düşman, HDP'ye oy verenler de değildir; onların büyük çoğunluğu bir başka beladan kurtulmak için gafletle HDP'ye oy vermişlerdir. Düşman, ülkeyi bölmek için eline silah alıp isyan eden PKK ve KCK militanları ile onları bilinçli olarak destekleyen, onların ülke içinde ayrı bir yönetime sahip olmalarının hak olduğunu sürekli olarak propaganda edenlerdir. Akıllıca olan da düşmanı çoğaltmak değil, düşmanı tecrit etmektir.

      Ve nihayet...

      Memleketi 13 yıldır idare edenler, amaçları ne olursa olsun, ne kadar geç kalmış bulunurlarsa bulunsunlar isyana karşı vaziyet almak zorunda kalmışlardır. Oy kaygısıyla da olsa onların bölücülüğe ve isyancı teröre karşı vaziyet almaları, kendilerine oy veren büyük kitlelerin eğiliminin de bu yönde olduğunu gösterir. Kendilerine oy verenlerin de vatanın bölünmesi tehlikesine karşı tepkili olduğunu görmüşler ve çözüm siyasetini buzdolabına koymak zorunda kalmışlardır. Bu iktidar sahiplerinin çözüm sürecini tekrar buzdolabından çıkarmaları zor görünmektedir. Kendileri bunu istese de onlara oy veren kitle, hiç olmazsa bu kitlenin büyük çoğunluğu, tekrar çözüm sürecine dönülmesine olumlu bakmayacaktır. Esasen vatandaşın büyük kısmı da çözüm sürecinin yanlışlığının ve bu vahim yanlışta AKP'nin vebali bulunduğunun farkına varmıştır. Bu farkına varış, her hâlde seçim sonuçlarına da yansıyacaktır. AKP'nin bu vahim hatasından CHP'nin de ders alması gerektiği açıktır. CHP'nin, zaman zaman HDP ile ortaklaşan söylem ve eylemlerinden vazgeçmesi ve Atatürk dönemindeki asli kimliğine dönmesi hayati bir öneme sahiptir.

                   

Yazarın Diğer Yazıları