Şehitler için ne yapmalı?
“Ülkücü Milliyetçi Şehitler” adlı yazımla ilgili birçok e-posta aldım. Sözlü olarak da görüşlerini bildirenler oldu. Bunların çoğu, adları yazılmayan şehitler hakkındaydı. Bir kısmı da milliyetçilerin ihmalini dile getiriyordu. Binlerce şehidin adını bir yazı içine sığdırmanın mümkün olmadığı açıktır. Yine de insanlarımızın, yakınlarının ve dostlarının adlarını görmek istemeleri son derece tabii bir duygudur. Bu sebeple adları bana ulaştırılan bazı şehitlerimizi de aşağıya yazıyorum.
Hikmet Kılıç (1975), Recep Şirvan (1976), Metin Olgaç (1977), Hilmi Sakarya (1978), Ali Aras (1978), Necip Altınok (1978), Hacı Osman Demir (1978), Mehmet Polat (1979), Cemal Gülbay (1979), Ahmet Atıcı (1979), Ali Çelik (1979), Hasan Şahin (1979), Hüseyin Sanioğlu (1979), Şaban Eğilli (1979), Hüseyin Çelik (1979), Hüseyin Güzel (1980), Şahap Esen (1980), Nevzat Karayün (1980), Mahmut Özelkan (3 Mayıs?).
Ben bu yazıyı bir sen-ben kavgası için yazmadım. Sadece bir haksızlığa, bir tarafgirliğe dikkat çekmek ve yakın tarihi doğru bilmek için yazdım. Milliyetçi ve ülkücülerin hiçbir yabancı lidere, ülkeye bağlı olmadıklarını da özellikle belirttim. Zaten milliyetçilik, mahiyeti gereği yabancı bir güce bağlı olamaz. Milliyetçilerin, ülkücülerin yabancı bir güce bağlı olduklarını iddia edebilmek için somut deliller göstermek gerekir. Genellikle “sol” olarak etiketlenenlerin mutlaka yabancı bir güce bağlı olduklarını da asla düşünmüyorum. Türkiye’de yabancı ülkelere bağlı olmayan pek çok vatansever sosyalist vardı ve vardır. Hatta yerli Marksistler de vardı ve özellikle Sovyetlerin 1968’de Çekoslovakya’yı işgalinden sonra onların sayısı bir hayli arttı. Ancak Türkiye’de Sovyetler Birliği’ne ve Çin’e bağlı Marksistlerin ve bunların silahlı örgütlerinin bulunduğu da muhakkaktır. 12 Eylül öncesi yapılan yürüyüş ve mitinglerde orak çekiçli ve kızıl yıldızlı, Lenin portreli pankartlar gazete arşivlerinde durmaktadır. Cenk Başlamış ile Vladimir Jarov’un 1992 Martında Milliyet gazetesinde yayımladıkları “Sovyet Komünist Partisi Belgelerinde Türkiye” adlı yazı dizisinde, 17.01.1979 tarihli bir belgede Türkiye Barış Komitesi’ne dört bin ruble propaganda malzemesi verilmesi kararının bulunduğu belirtilmiştir. Yine Cenk Başlamış’ın 15-16.02.1992 tarihli Milliyet’te çıkan “Sovyet Komünist Partisinin yardım eli her yere uzanmış” başlıklı haberinde, Novoye Vremya dergisinin yayımladığı listenin 501 sıra numarasında, Behice Boran’a, 31 Ekim 1985 tarihli bir kararla 22.633 dolar gönderildiği ve aynı belgeye göre Boran’ın da parayı aldığını merkeze bildirdiği yazılmaktadır.
Artık her şey meydandadır. 1990’dan sonra doğrudan doğruya Marksistler Türkiye Komünist Partisi’ne dair pek çok araştırma ve hatıra yayımlamışlar ve Sovyetlerle ilişkileri, hatta kendi aralarındaki iç çekişmeleri yazmışlardır.
Milliyetçilere gelince. Birkaç kitap ve hatıra ile genel ağda yer alan şehit listeleri dışında bir şey yok. Ne roman, ne dizi, ne film... Varsa da bunları duyuran basın yayın organlarımız, televizyonlarımız yok. Sanki tarihe, sanata ve televizyonculuğa düşmanız.
Zararın neresinden dönülse kârdır. Şu anda milliyetçi ve ülkücü mirası siyaset sahnesinde temsil ettiği düşünülen Milliyetçi Hareket Partisi, milliyetçi-ülkücü şehitler için büyük bir anma toplantısı yapabilir. Toplantı, sadece şehitleri anmakla bitirilmez. “Konu niçin ihmal edilmiştir ve bundan sonra nasıl telafi edilebilir?” sorularına da cevap aranır. Düşünülen tedbirler de uygulanmaya başlanır.
Unutmayalım ki kendi tarihinizi siz yazmazsanız başkaları yazar; kendi hikâyenizi siz anlatmazsanız başkaları anlatır ve elbette bildikleri gibi yazarlar; diledikleri gibi anlatırlar.