Sedat Şenermen ve Hakkı Yılmaz'ın iki değerli kitabı
Sedat Şenermen'in kitabının adı: "Atatürk, İslam ve Laiklik", Elmadağı Yayınları tarafından yayımlanmış.
Sedat Bey, kanımın ısındığı bir değerli dosttur. İlahiyatçıdır. Daha önce "İslam'da Beyin", "İslam'da Adalet" ve "Kitlenme" adlı kitaplarını tanıtmıştım.
Tanıtmıştım ya, her konuda bu dostum gibi düşünmemekteyim.
Sözgelimi Sedat Bey, Yaşar Nuri Öztürk'ün yaklaşımını aynen benimseyerek laikliğin "din ve dünya işlerinin" değil "din ve devlet işlerinin" ayrılması olduğunu savunuyor. Benim bu konuda diyecek sözüm çoktur çünkü "Kartal Gözüyle Laiklik" adlı bir kitabım var, bu bağlamda o kitaptan bazı alıntılar yapmam gerekecek:
Falih Rıfkı Atay, Çankaya adlı ünlü eserinde şunları der: "Atatürk devri laiktir. Laisizm, din ve dünya işlerini ayırmak demektir. Daha ilk günden laisizm halk yığınlarına 'dinsizlik' hareketi diye telkin edilmiştir. Halk camilere gidiyordu. Dinî görevlerini yapıyordu. Fakat kendisine kılavuzluk edecek devrimci din adamları yetiştirilemediği için, eski hocalık hiçbir zaman olmadığı kadar kaba, cahil ve mutaassıp bir yobazlık halini alıyordu. İmam-Hatip okullarında ilk öğrenilecek şey, laisizmin bizzat Müslümanlığın da kurtuluş dâvâsı olduğu idi."
Ahmet Hamdi Başar da anılarında Atatürk laikliğinin din ve dünya işlerinin ayrı olması esasına dayandığını anlatır.
Peyami Safa bile "din ve dünya işleri ayrılığını" kabul eder, ancak yaklaşımı farklıdır: "Din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması, din realitesinin okullarda topyekûn inkâr edilmesi için bir sebep değildir."
Benim kitabımda "Din ve dünya işleri İslam'a göre de ayrılabilir, ayrılmıştır da" başlıklı bir bölüm de vardır, uzundur, buraya sığmaz.
Bu farkları böylece ortaya koyduktan sonra, sevgili Dostumun, kitabından, son derece önemli bulduğum iki alıntıya yer vereceğim. Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı "Din görevlilerinin din hizmetlerini yürütme ve halkı din bilgileri açısından aydınlatmanın dışında din adına bağlayıcı ve emredici hiçbir yetkileri yoktur" diyor, mükemmel bir tespit, ancak uygulama tarih boyunca böyle olmamıştır, bugün de böyle değildir. İkinci alıntı ise Prof. Dr. Hüseyin Atay'dan, o da "İslam'da hilafet diye kutsal bir makam yoktur" diyor. Keşke halkımızın, aydınımızın, siyasetçimizin ve de din adamlarımızın büyük çoğunluğu bu anlayışta olsalardı.
Evet... Konu laiklik olunca bana kitap beğendirmek zor oluyor, kusura bakmasın güzel dostum.
Hakkı Yılmaz Beyefendi'nin kitabına gelelim, adı: "Kur'an'daki Önemli Sözcük ve Kavramlar", Nergiz Yayınları arasından çıkmış. Kitap tam 709 sayfa, içinde yüzlerce İslamî kavramın geniş açıklaması var. Kur'an'a inanan da, inanmayan da okumalı ki doğruyu bile. Biz bunu bilir, bunu söyleriz. Bu kitaba da kısa bir eleştirim olacak. Hakkı Bey, değişik müfessirlerce Oğuz Han'dan Büyük İskender'e kadar birçok kimseyle özdeşleştirilen Zülkarneyn'in aslında Hazreti Muhammed olduğunu öne sürüyor. Kehf Suresinde "Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar" diyor Tanrı, peygambere. Hakkı Bey, diyor ki "Bu soruya cevabı Resullah değil, bizzat Allah vermiştir". Allah vermiştir de Hakkı Bey, Allah "Zülkarneyn sensin" demiyor, Hz.Muhammed de "Ben Zülkarneyn'im"demiyor.
Siz nasıl diyorsunuz, anlamadım.