Demokrasilerde seçim her şey değil ama her şeyin başıdır. Halk dönemsel olarak sandığa gider ve belirli süre için idarecilerini seçer. Seçimlerin dürüst yapılması da anayasanın ve yürüten iktidarın sorumluluğundadır.
Eski Türkiye'de 3 ay kala görevinden istifa eden Tek Adam rejimiyle değişen yeni durumda hem İçişleri Bakanı hem de AKP'den milletvekili adayı S. Soylu, demokrasi kuramına esastan karşıtlıkla;
''14 Mayıs 2023, Batı'nın siyasi darbe girişimidir. Türkiye'yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini bir araya getirerek oluşturabilecek siyasi darbe girişimidir." dedi.
Bu Soylu'nun hezeyanı olsa da ülkemizin geldiği nokta açısından dehşetengiz bir durumdur. Seçimi öne alan kararı Erdoğan imzaladı, öyleyse darbeci kimdir? Anayasaya göre dürüstlükle yapmakla görevli Yüksek Seçim Kurulu bu darbenin neresinde? Cumhur kazanırsa-öyle bir ihtimal artık yok- kendisi de darbeci midir?
Demokrasiler; hukuk devleti, güçlü sivil toplum ve özgür medya sacayağına oturur. Türkiye, ne yazık ki uzun zamandır üç unsuru da yıprattı ve ciddi biçimde erozyona uğrattı. Bu beyana karşı o yüzden Savcılar harekete geçemedi, medya ve sivil toplum tepki veremedi, kamuoyu ayağa kalkamadı. İleri değil vasat bir demokraside bile bu sözü eden hem de bir güvenlik bakanı asla o koltukta oturamazdı. Çünkü kamuoyu bunu, en temel siyasi hakkına alenen saldırı sayar ve hukukuna sahip çıkardı.
Seçim yoluyla darbe olmaz, olamaz ama hileli seçimlerle işbaşında kalmayı düşünenler veya sandıktan çıkacak iradeyi önceden ifsat ederek, demokrasiyi zehirleyenler darbeci sayılırlar.
Demokratik hukuk devletinde bakan değil de siyasetçi bile bu lafı ettiğinde ''gel bakalım ne diyorsun sen'' diye sorulur. Ama bizde bağımsızlığını yitirmiş siyasallaşmış bir yargı düzeni var. O yüzden halkı aşağılayan, ayrıştıran, olmadı tehdit eden bu tip safsatalar hukuken yaptırımsız kalıyor. Hal böyle olunca elimizde kalan tek demokratik hakkımıza, oyumuza ve sandığa sahip çıkmaktan başka çare kalmıyor.
Siyasal iktidar senelerdir tek meşruiyet dayanağı gördüğü sandığı darbe sayacağına, demokrasinin namusu olan seçimler yerine yoksullaştırdığı halkın öfkesinden korksa daha iyi eder. Zira bugünkü Tek Adam rejimini bile sandıktan çıkmasına, seçim kazanmasına borçlu olduğunu bilen Cumhurbaşkanı, şayet bakanı gibi seçimi darbe görürse meşruiyetini kaybeder. Tüm göstergelerde gerileyen ekonomik olarak dip yapan ülkemizi yönetme kabiliyeti de biter. Bunu da en iyi Erdoğan bilir.
Siyasi partiler arasında husumet yoktur, rekabet vardır. Seçimler darbe değil, halka hesap vermedir. Adil olmayan bir yarışta bile halk o gün sandığa giderek tercihini yapacak ve yeterli oyu alan, sadece beş yıllığına yönetme yetkisi olan iktidarı kazanacak.
Seçime darbe demek bizatihi darbeciliktir. Zira seçimler darbecilerin iktidar olma yöntemi değil, demokrasinin temelidir. Akıl, ahlak, adalet..