Seçim akşamındaki hız, Van’a neden uğramaz?
Bölücü terör ve Van’daki 7.2’lik deprem millet olarak acımızı daha da katmerleştirdi. Yaraları sarmanın yolu elbette ‘birlik ve beraberlikten’ geçiyor. Böylesi günlerde herkesin yapabileceği bir şey vardır. Hiçbir şey yapamıyorsak, oturup dua edelim.
Zaten en fazla da duaya ihtiyacımız var:
- “Allah’ım başımızdakilere akıl
fikir ver.”
Daha depremin ilk anlarında Kandilli Rasathanesi’nin yanlış tahmini ile başladı, yetkili zevatın ‘çadır sayısı’ konusundaki çuvallamaları ile devam ediyor.
Basından takip ediyorsunuzdur, Kızılay’ın verdiği rakamlar farklı, Beşir Atalay’ın söyledikleri başka, bizzat Tayyip Erdoğan’ın söylediği daha başka.
Yaşadığımız acı ve içinde bulunduğumuz duruma bakıp, “Bunlar ufak şeyler” deyip geçiştiremeyiz.
Daha şimdiden ‘sıfır’ derecede hayatlarını sürdürmeye çalışan depremzedeler, karla birlikte inşallah perişan olmazlar.
‘Rakamlar’ konusunda kafası karışık olan hükümet yetkilileri, seçim akşamı gerine gerine sonuçların nasıl da ‘bir kaç saat içinde’ açıklandığını anlatıyordu.
Şimdi insan düşünüyor, acaba o hız, ‘ihtiyaç duyulan çadır sayısını tespitte’niye işe yaramadı?
***
Belli ki ‘parasal konular’ dışında hükümet üyelerinin rakamlarla arası pek hoş değil. Çukurca’daki hain saldırının ardından başlayan operasyonlar bunun en güzel örneği. Operasyon ‘yurt içinde’ mi yapılıyor, ‘sınır ötesinde’mi o hâlâ bir muamma.
Tam millet “Bu kez Kandil dümdüz edilecek” diye umut beslerken, bir bakıyorsunuz Genelkurmay açıklama yapıyor:
- “Yanlış anlaşıldık.”
Tabii askerin açıklaması kamuoyuna yansıyıncaya kadar, iktidar yanlıları fısıltı gazetesi aracılığıyla bombardımanı sürdürüyor:
- “Eşkıyaya çok zayiat verdirilmiş. İçeride kargaşa olmasın diye açıklanmıyor.”
Sınır ötesine geçip geçmediği hâlâ bir sır olarak duran asker, arada bir gelişmeler hakkında vatandaşı bilgilendiriyor.
Son olarak Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, 250 ile 270 arasında bölücünün öldürüldüğünü söyledi.
Elbette bunun ‘doğruluğunu test edecek’ durumda değiliz. Genelkurmay Başkanı 270 değil de, 570 dese yine inanmamız gerekiyor. Başka seçeneğimiz yok.
Ama sesli düşünme hakkına sahibiz
değil mi?
Öyleyse buyurun.
***
Deniliyor ki ABD, Irak’ta sadece ‘150 kişilik’ bir birlik bırakıp, çekip gidecek. Gelişiyle bölgeyi ‘kan deryasına’ çeviren Coni, gidişiyle de ‘bir fırtına’ estireceğe benziyor. Zira Irak’ta ‘asıl hesaplaşma’ şimdi başlayacak.
Sırtını Sam Amcası’na dayayıp orada kendilerince bir ‘devletçik’ peydah edenler, durumun farkında. ABD askerlerinin ‘gitmemesi’ için ellerinden geleni
yapıyorlar.
İddialara göre şu anda Türkiye, ABD ve Irak arasında ‘gizli görüşmeler’ sürüyor ve muhtemelen Kasım sonuna kadar ‘bölgenin kaderini’ tayin edecek kararlar alınacak.
Türkiye’den istenen ‘Kandil’deki bölücü teröristler’ için bir formül bulması. Daha doğru bir ifadeyle ‘af’ çıkarılması.
Türkiye bölücüler için af çıkarır mı, hükümet ‘böyle bir riski’ göze alır mı,
bilinmez.
Bilinen bir şey varsa, operasyon laflarına rağmen şu an Kandil’in hâlâ ‘en güvenli yer’ olduğudur.
Dolayısıyla, Genelkurmay’ın sık sık “Sınır ötesine geçmedik” ya da “Tanklarımız Irak topraklarına girmedi” açıklamaları bize göre gerçeği yansıtıyor.
Peki, ortalıktaki ‘büyük operasyon’ lafları neyin nesi o halde?
***
‘Kaç kişiye kaç adet çadır’ gerektiği ve elimizde ne kadar çadır bulunduğu gibi ‘basit bir hesabın’ içinden çıkamayan hükümet, daha çetrefilli bir konu olan bölücü terörü, ‘gaz alma’ operasyonlarıyla gündemden düşürmeye çalışıyor vesselam.