Seçim akşamı sonuçlar açıklanınca o genel başkanlar istifa edecek mi?
İngiltere’de seçimi kaybeden üç siyasî partinin lideri istifa etti... Günlerce beklemediler, yetkili kurullarla görüşüp ’ikna edilmeyi’ beklemediler, sözde kitlelerin gitmemeleri için ’organize’ yakarışlarına kadar vakit kazanmayı denemediler!..
Başarısızlığı kabul ettiler ve istifa ettiler... Bu mukayeseyi yapmak zorundayız... Hem kendi saygınlıklarını koruma, hem de demokrasi adına onlar gerekeni yaparken, biz neden seriye bağlanmış başarısızlıkları ’kutsal gerekçeler’le bastırma kültürüne sahibiz...
Bu A partisinin B partisinin meselesi değil, genel bir arıza... İngiltere’deki istifalar 2011 seçimleri sonrasında paylaştığım bir bölümü getirdi aklıma: “Demokrasi şöleni dedikleri bu olsa gerek: Bizde seçimlerin mağlûbu yoktur!.. Oy oranları ne olursa olsun partilerin hepsi galiptir!.. Zaten ’şölen’ dediğiniz de, ancak böyle olursa ’şölen’olur!.. Bizde başarı liderindir de başarısızlığın sahibi pek yoktur... Şayet ortada bir ’zafer’varsa, ya da ’zafer’ diye yutturulabilecek bir durum söz konusuysa değmeyin lider ve etrafındakilerin keyfine... Ama tabana kastırılabilecek bir zafer yoksa ortalıkta, mağlubiyet cami avlusuna bırakılır, kimse sorumluluk üstlenmez...”
* * *
Gelişmiş demokrasilerde yenilgiye sırlarla dolu anlamlar yüklenmiyor ve son derece olgunlukla karşılanıyor ve partinin önünün açılması için gereği yapılıyor... Yenilenin yenilmiş olması değil, o yenilgiden sonra koltuğuna yapışık kalması ayıplanıyor...
İngiltere’deki mağlûbiyetin sahipleri bizde olsaydı eğer, muhtemelen ’zamana yayma ve soğutma’ stratejisi hayata geçirilir, ’nöbet’in kutsal olduğu ve asla terk edilmeyeceği gibi beylik lâflar gündemi oluşturur, sonra parti içinden “Bizi bırakma” temalı oyun sahnelenir ve böylelikle ’başarısız’olanın ’lutfederek’ göreve devam etmesi sağlanırdı!..
* * *
Son mahallî seçimler öncesinde sormuştuk “Bizde genel başkanların başarısızlık çıtası neden yok?” diye... Yine bir seçim öncesindeyiz, A partisi B partisi ayırmadan soralım: “Önümüzdeki seçimlerde şu oy oranının altında kalırsak kendimi başarısız kabul eder ve görevi bırakırım” diyen bir genel başkan var mı?
Bıkmadan usanmadan yine soralım: “Bizde partiler ve onların genel başkanları neden kabul edecekleri bir ’başarısızlık çıtası’ ilân etmezler? Neden bizde herhangi bir genel başkan ” Partimize ve projelerimize o kadar güveniyorum ki, (x) oranın altında kalmamız durumunda görevi bırakacağım. Şu oranın altını partim ve kendi adıma başarısızlık kabul ederim “ diyemiyor... Hem böyle bir taahhüt altına girseler, seçmen nezdindeki inandırıcılık oranları artacak hem de kendilerine ne kadar güvendikleri ortaya çıkmış olacak... Var mı buna cesaret edebilen?
AKP’nin genel başkanı ve yönetimi seçimlerde yüzde kaç alırsa, bunu ’başarısızlık’olarak kabul eder ve tabana karşı sorumluluğun gereğini yapar? Aynı durum CHP, MHP ve diğerleri için de geçerli... Evet, kendilerini ’başarısız’sayacakları ve emaneti iade edecekleri baraj nedir? Belki de en kötüsü, bırakın halka duyurmayı, kendi içlerinde belirledikleri bir ’dip’var mı acaba?
* * *
Gelişmiş demokrasilerde bırakın oy kaybetmeyi, ’yeteri kadar’ oyunu yükseltemediği ve partisi birinci çıkmadığı için istifa eden genel başkanlara bile rastlamak mümkün... Bizde ise yarım puan yükselişi bile ’iktidar yürüyüşü’ne delil sayanları mı, yerle yeksan olmayı ’bu şartlarda’ diye başlayan cümlelerle izah edenleri mi, yoksa partiye kurulmuş tuzaklardan dem vuranları mı ararsınız!..
Başarıyı ’taç’yapıp gezen anlayışın başarısızlıklar karşısında bedel ödeyeceği günleri görmeyi ümit ediyoruz; istifa müessesesinin ’enayilik’değil, ’erdem’ sayıldığı günleri... Başarısızlığa ’nöbet yerini terk etmemek ve kaleyi kaptırmamak’ gibi kutsal zırhların giydirilmediği günleri... Sosyal gerçekle, matematikle, bilimle izah edemediğimiz bu ’genel maraz’ın ’mistik siyaset’le örtülmeye çalışılmadığı günleri...
O partiyi bu partiyi ayırmadan demokrasimiz ve siyasî ahlâkımız için...