Sayın Millî Eğitim Bakanı dünyanın “mazlumlarına” ve “mağdurlarına” nasıl umut olacak?

Sayın Millî Eğitim Bakanı  dünyanın “mazlumlarına”  ve “mağdurlarına”  nasıl umut olacak?

Sayın Yusuf Tekin Türkiye’nin laik anayasal düzeninden habersiz mi acaba?

Millî Eğitim Bakanı Sayın Tekin, yeni eğitim yılının açılış gününde sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Hepimiz heyecanlıyız, ama sanırım en çok da ben heyecanlıyım. Allah yüz aklığıyla ve duaların hakkını vererek bir eğitim-öğretim yılı geçirmemizi nasip etsin. Yeni eğitim öğretim yılımız hayırlı olsun," ifadelerine yer verdi.

Göreve geldiğinden bu yana Sayın Bakan, konuşma ve açıklamalarında ‘İmam hatip ve dua’ konularını öne çıkarmaya özen gösteriyor. Birkaç hafta önceki konuşmasında da çıtayı zirveye dikerek; “İmam hatip meslek okulları üzerinden Türkiye’nin potansiyelini dünyaya yayma kararlılığında olduklarını” vurguladı:

“İmam hatip okulları, 70 yıldır Türk halkı ile dünyadaki “mazlum” ve “mağdur” milletler için bir fikir ve umut birliği vadediyor. Artık bunu salt bir vaat olmanın ötesine taşımamızın vakti geldi. Tefekkür yuvaları, ilim mektepleri niteliğindeki bu okullarımızı, bütün dünyaya evrensel alternatif bir model olarak sunma, bütün insanlığın hizmetine sunma vaktimiz geldi. İmam hatip okullarımız, zengin geçmişi, köklü gelenekleri, güçlü vizyonu ve en önemlisi sizler gibi yetişmiş ve inançlı kadrolarıyla bu hedefi rahatlıkla gerçekleştirebilecek bir potansiyele sahiptir. Bilmenizi isterim ki Millî Eğitim Bakanlığı olarak, Bakan olarak bu potansiyelin hayata geçmesi için üzerimize düşeni eksiksiz bir şekilde yerine getirmek konusunda sonsuz bir kararlılığa sahibiz. İmam hatip okulları bu ülkede geçmişle geleceğin bağlantısını kuran, bu ülkenin geleneklerini, göreneklerini ve bu ülkedeki insanların bir arada yaşamasını ve ideallerini pekiştiren bir çimentodur. Türkiye'deki bütün eğitim sistemini geliştireceğiz.”

Millî Eğitim Bakanı’nın bu açıklamalarını okuyunca insanın aklına bazı sorular geliyor: ‘Türkiye’nin Anayasasında yazılı olan laik düzen kökten değişti mi? Türkiye Laik, Demokratik, Sosyal Hukuk Devletidir. -Anayasa, Madde-2. Bu Anayasa maddesi silindi mi?Anayasanın değiştirilemez maddeleri içinde yer alan ‘Laiklik’ ilkesi yürürlükten kalktı mı? Kalkmadığına göre Sayın Bakan, din ağırlıklı eğitim veren imam hatip meslek liseleri üzerinden dünyadaki “mazlum”ve “mağdur” milletlerin haklarını, Türkiye adına savunmaya nasıl ve neye göre soyunuyor?’…

Bakan Bey’in sözlerinden, ‘bu evrensel modelin’ alıcıları tam anlaşılamıyor. Onun için açıklamasında yarar var: Kendisi imam hatip okulları üzerinden “Türkiye’nin gücünü ve itibarını” tüm dünyada nasıl yükseltecek? Hedef alıcı tüm dünya olmayacağına göre geriye hedef alıcı olarak “Emevi anlayışlı Sünni” dünyası mı kalıyor?

Endüstri 5.0 aşamasına geçmekte olan dünyaya Sayın Bakan’ın sunmaya çalıştığı tasarı, ne denli önem taşıyor?

Bilinen meseldir:

Köylünün üç oğlu, babalarına, “Baba, çil horozu çalmışlar” der. Baba hiç düşünmez:

“Hemen hırsızı bulun, hesap sorun!”

Oğullar hırsızı canı gönülden aramaz. Bir iki bakınma, bir iki kurusıkı söz… O kadar!

Bir süre geçer.

“Baba, karabaş koyunu çalmışlar.”

Babanın yanıtı aynıdır:

“Çil horozu çalanı bulun, hesap sorun!”

“Baba, sarı ineği çalmışlar.”

“Çil horozu çalanı bulun!”

Oğullar merak eder, sorarlar:

“Her neyimiz çalınsa, ‘Çil horozu çalanı bulun,’ diyorsun baba. Bu ne demek oluyor?”

“Şu demek oluyor: Çil horozu çalanı bulup hesap sorsaydınız, karabaş koyun da, sarı inek de yerinde duruyor olurdu.”

Çil Horoz Ne?

Çil horoz, uğrunda yaklaşık iki yüz yıldan çok savaşım verilen Laiklik...

Çil Horozu çalan, ABD Başkanı Carter’in “Our Boys” dediği 12 Eylül darbeci generalleri…

Zorunlu din dersleri… Okullardan kovulan, bilimlerin anası felsefe…

Öldürülen, hapse atılan, yargılanan, işinden atılan, fişlenen yaklaşık iki milyon…

Vatanına peşkeşçi, halkına kıyıcı, uygarlık değerlerine karşı generaller yolu açtı. Siviller asfalt dökmeye soyundular: Karabaş koyun gitti. Sarı inek gitti.

Oysa laiklik ilkesinin yaşama geçirilmesi için çok bedeller ödendi:

Osmanlı, aydınlanma ile tanışamamıştı. Tanıştırmaya çalışanların da başına gelmeyen kalmadı:

Şinasi, Namık Kemal, Tevfik Fikret, Osmanlıda;

Baskı, yasak, sürgün, hapis, kaçış…

Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Cumhuriyet’te;

Baskı, yasak, sürgün, hapis, kaçış… Bir de ölüm…

Uğur Mumcu, Turan Dursun, Necip Hablemitoğlu, Sinan Ateş, vb… Çil horoz çalındıktan sonra;

Öncekiler… Bir de ölüm… Bir de Hukuksuz Yargı… Bir de Laik ve bilimsel olmayan eğitim…

Avrupa’da buharlı makineler 1759 yılında kullanılmaya başlandı. Buharlı makinelerle Endüstri 1.0 çağı başladı. Osmanlı, bu çağı yakalamaya çok uzaktı. Ama yine de bazı girişimler oldu:

Kaptanıderya Cezayirli Gazi Hasan Paşa (görev yılları: 1770-1789), Avrupa’dan öğretmenler getirterek 1773 yılında Devlet Deniz Mühendisliği Okulu’nu (İstanbul Teknik Üniversitesi) açtı. Akıl, bilim, felsefe Osmanlı eğitiminin eşiğine adım attı. Adım sayısını Sultan Üçüncü Selim çoğaltmaya kalkışınca öldürüldü.

Ölümden kıl payı kurtulan Sultan İkinci Mahmut, sağlam birkaç adım attı: Tıbbiye, Harbiye…

1847… Sultan Abdülmecit, medreselerden bağımsız bir Darülfünun (üniversite) açılması kararı aldı. Açılma girişimleri başladı. 1870 yılında açılış yapılabildi.

Sultan Abdülaziz’den, Yargıtay, Danıştay, Mektebi Sultani, Darülfünun…

Atılan adımlar Osmanlı zifiri karanlığını az da olsa aydınlatmaya yetmedi:

Müdür (Rektör) Hoca Tahsin Efendi, Avrupa’da eğitim görmüş bir bilim insanıdır. Aynı yıl, canlıların oksijensiz ortamda yaşayamayacağını öğrencilere anlatmak için bir deney yapar. Küçük bir güvercini cam bir fanus içine kapatır. Öğrenciler, fanusun içindeki güvercinin oksijensizlikten yavaş yavaş ölüme doğru yol alışını izlerler. Yapılan deney “dine/şeriata aykırı” bulunur. Tahsin Efendi görevden atılır. 1900 yılına dek tam otuz yıl Darülfünun kapatılır. Geriye kalan, Tahsin Efendi’nin şu beyitidir:

Bilgisiz kalmak şart, okuyup olgunlaşmak büyük suç,

İlahi, bilim öğrenmek suçundan tövbeler olsun!

Zânu be zânu (diz dize) oturmak ya da karma eğitim:

Osmanlı, işleyiş açısından özerk, din karşısında özgür, diğer deyişle laik üniversite kurabilmekten çok uzaktır.

1919… İstanbul işgal altında… Darülfünun Müdürü/Rektörü Naim Efendi... Millî Eğitim Bakanlığı’ndan bir buyruk…:

“Kızlar Darülfünunu kapatılmış olduğundan, kız öğrencilerden isteyenlerin erkek öğrencilerle karma okuması…”

Buyruk, Naim Efendi’nin öfkeden tepesinin tasını attırır:

“Bu buyruk uygulanamaz. Kız ve erkek öğrenciler zinhar zânu be zânu oturamaz. Bu benim dinime aykırıdır,” der ve görevinden istifa eder. Öğretmenliğe döner. Yine de karma eğitim uygulamaya konur. Naim Efendi’ye karşı olan öğrenciler önüne dikilirler:

“Madem kız-erkek karma okumayı dinine aykırı buluyorsun, öyleyse bu ortamdan uzaklaşmak için öğretmenliği de bırak!”

Naim Efendi’nin yanıtı çok tanıdık bir yanıttır:

“Ben bu işi kerhen yapıyorum. Çocuklarımın ekmek parası…”

Kerhen ve emmioğlu takiyye… Yenen her uygunsuz herzeye kılıf olarak kullanılan; büyük, kara, kirli, kalın iki örtü...

Her şeye karşın Cumhuriyet kurulur. Genelde, hemen her alanda, özelde eğitimde (ki olmazsa olmazdır) Laiklik İlkesi uygulamaya konur. On beş yıllık bir çabanın sonunda Laiklik Anayasa’ya yazılır. İlk üniversite 1933 yılında İstanbul Üniversitesi adıyla açılır. Laik, Bilimsel, Özerk ve Özgür Üniversite kurma adına zorlu bir savaşım başlar.

Günümüzde savaşımın simgesi Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, öğretim üyeleri… “Derste, sırada/Dayan tırnak ile diş ile…”

2023; yüz dört yıl sonra… Meclis üyelerinden;

“Kızların, iffetleri için erkeklerden ayrı okumaları…” diyenler mi ararsın, “Laiklik de neymiş?” diyenler mi? “Dünyadaki ‘mağdur’ ve ‘mazlum’ milletlere kurtarıcı olarak” imam hatip meslek liselerini sunmaya çalışanlar mı?..

Laik Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarında kafa bulanıklığı yaratan bu gibi açıklamalarla dünyaya nasıl umut aşılanacağını gel de merak etme...

Sayın Bakan, bir an önce dünyanın ‘mazlum’ ve ‘mağdur’ ülkelerini açıklamalı.

Ha, bir de sınıflarda karma eğitim konusu var. Onu da açıklarsa…