Savcılar, askerler, polisler! Risk altındasınız!
Dün de görmüştük kendisini ‘yıkılmaz’ zanneden ve kibir içinde yüzen iktidar partilerini. ‘Merkez sağ’ın şımarıkları sonra yok olup gittiler düzenleriyle birlikte. Şatafatlı günlerin yerini, parti çalışanlarının birikmiş alacaklarını tahsil etmek için o partilerin seçim otobüsüne haciz koydurdukları günler aldı.
Bu devran da böyle gitmeyecek. Siyaseten ‘ölümsüzlük iksiri’ içtiğini düşünüp, halka ‘baldıran içiyoruz’ edebiyatı yapanlar da selefleri gibi silinecekler, statüleriyle birlikte. İşte o zaman, bugün ‘kanunsuz emirler’i uygulayanları hukukun elinden kurtarmak için bir günde yasa çıkaran kudret kalmamış, ‘kamu adına görev yapanlar’ın ‘fiilî’ zırhı buharlaşmış olacak!..
Başta adliye ve mülkiye teşkilatı olmak üzere bütün kamu görevlileri o ‘kaçınılmaz’ günü hesaplayarak adım atmak mecburiyetinde. Bugün ülkemizde ‘kara tarih’ yazılırken, ‘yaptıklarımız ve yapmadıklarımız’ mutlaka ensemize yapışacak. Dolayısıyla herkes bugün iktidar gücüyle görmezlikten gelinen hukuksuzlukların, gücün dağılmasıyla birlikte başa bela olacağını iyi hesaplamak durumunda.
Bu akıbet en çok cumhuriyetin savcılarını ilgilendiriyor. Aslında hepsi Apo’nun ‘yeni stratejiye uygun talimatlar’ içeren mektubunun ‘terör örgütünü yönetmeye devam’ anlamı taşıdığını ve bunun suç olduğunu biliyor olmalı. Bu mektubu organize eden, görüşmeleri sağlayan, görüşen, nakleden ve okuyanların ya ‘örgüt üyeliği’nden ya da ‘örgüte yardım ve yataklık’tan yargılanmaları gerektiğini bilmemek mümkün mü? Konuyla ilgili basında çıkan haberler bile en azından basın savcılarını harekete geçirmeliydi. Ama hiç ses yok!.. İktidarın baskın gücü kitaba uysun uymasın şimdi her şeyi örtüyor. Ya yarın? Mevcut iktidar güçten düştüğünde bugün görevlerini yapmayanların elinden kim tutacak?
Bize düşen ikaz etmek ve tarihe not düşmek. Sadece savcılara değil, valilere, kaymakamlara, emniyet amirlerine ve subaylara sorumluluk ve risklerinin büyüklüğünü hatırlatmak.
Eğer denildiği gibi ‘çekilme’ olacaksa, sorumluluk alanından teröristlerin geçtiğini görüp veya istihbarat alıp da onları yakalamayan jandarma, polis ya da talep edildiğinde operasyona izin vermeyen vali suç işlemiş olacaktır. Bu birimlerinin suç işlemekten kurtulmalarının iki yolu var: Ya müdahale edecekler ya da müdahale etmemeleri emrini ‘yukarı’dan yazılı olarak isteyecekler. Çünkü Anayasa hükmü çok açık: “Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.”
Anayasa ‘Kanunsuz emir olamaz’ dediğine göre bakalım o yazılı emri hangi otorite verebilecek? Yazılı emir olmadan, teröristleri görmezden gelip belki de ‘yol güvenliği’ni sağlamaya zorlanacak olanlar, bu ‘kara tarih’in sonunda yargılanmaktan kurtulamayacaklardır elbette.
Eskilerin ‘fecr-i kâzib’ dedikleri ‘aldatıcı şafak’ kimseyi kandırmasın. Söz konusu mektubun hiç bir yerinde ‘silah bırakmak’tan net söz edilmezken, daha okunma sırasında televizyonlarının alt yazılarında ‘Silahları bırakın’ mesajı verildiği yalanını yetiştiren medya nasıl cilalarsa cilalasın, bu hukuk dışı süreçte parmak izi olanlar yarın ‘kibir imparatorluğu’ yıkılıp hukuk tesis edildiğinde bugünlerin hesabını vermek zorunda kalacaklar...
Görünen o ki, siyasî partiler mezarlığı yeni sakinini er geç ağırlamaya başladığında, bugün görevini yapmayanlar veya yapmayacak olanlar “Ben satıcı değil, içiciydim abi” demekle işin içinden sıyrılamayacaklar. Açıkçası bu konuda risk altında olan sadece ‘ülke’ değil, sorumluluk alanında sorumluluğunu yerine getirmeyecek olan kamu görevlilerinin ‘şahsî ikbal’idir aynı zamanda.