Seçim oy vermeden ibaret değildir, bir hukuku ve süreci vardır. Bu da başta anayasa olmak üzere her seçim için çıkarılmış yasalarında açıkça yazılmıştır. Kaldı ki bunların ilgili olan kısmı itibariyle neredeyse tamamı AKP iktidarı döneminde yapılmıştır. Anayasa 101/2 madde- ''''Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir'''' hükmü 2007 tarihinde konulmuş ve 16 yıldır hiç değişmemiştir. Buna göre Erdoğan''ın 3. kez adaylığı anacak anayasanın 116.maddesindeki istisnai halde mümkündür. O da dönemin bitmesinden önce TBMM''ce seçimlerin yenilenmesi kararı alınması halidir.
Meclis seçimlerin yenilenmesine ancak 360 oyla karar verebilir. İktidarın sayısı yetersizdir, muhalefet bloku 6 Nisan''dan sonraki bir tarihte yenilenmeye karşı olduğunu açıkladığından şu halde seçimlerin Meclis kararıyla yenilenmesi mümkün değildir. Anayasa 116.madde ''''Cumhurbaşkanının seçimlerin yenilenmesine karar vermesi halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir'''' Yani kendisi yenileme kararı aldığında 3.kez adaylığı da hukuken imkansızdır.
Bu hüküm AKP nin çıkardığı 25 Nisan 2018 gün ve 6271 sayılı Cumhurbaşkanlığı seçimi kanununda da aynen yazılmıştır. Madde-3- ''''Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri beş yılda bir aynı günde yapılır.Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Ancak Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir. Cumhurbaşkanı ve TBMM'' nin görev sürelerinin dolmasından önceki son Pazar günü oy verme günüdür. Görev süresi, birlikte yapılan bir önceki seçim tarihi esas alınarak belirlenir. Oy verme gününden geriye doğru hesaplanacak altmış günlük sürenin ilk günü seçimin başlangıç tarihidir.''''
Bu hükümlerin tümü AKP döneminde kanunlaşmış ve yürürlüktedir. Ortada bir Cumhurbaşkanı veya TBMM kararı olmadığından hukuken 14 Mayıs''ta erken seçim yapılacak/olacak diyemeyiz. Şayet gözü karartır ve yenileme kararını tek başına alırsa, bu kez de 6 Nisan 2022 tarihinde yapılan seçim yasalarındaki değişiklikler uygulanamayacak. Çünkü 60 gün olan seçim takviminin başlangıcı kendi yaptıkları yasaya göre (Oy verme gününden geriye doğru hesaplanacak altmış günlük sürenin ilk günü seçimin başlangıç tarihidir) seçim hukukuna tabi ve 14 Mart seçimin başlangıcı sayılacak. Bu halde de anayasa 67/son gereği bir yıl dolmamış olacak, yani uygulanamayacak.
O zaman nurtopu gibi bir oğlumuz daha olacak ve seçimin ülke barajı olmaksızın yapılması gündeme gelecek. Çünkü yüzde 10''luk barajı koyan hüküm değişti, yani artık yok. Yüzde 7''lik hüküm de anayasa gereği uygulanamıyor. Öyleyse baraj koyan bir hüküm olmadığından seçime barajsız gidilecek.
Adalet Bakanı Mayısta seçim henüz kesin değil, olursa bu erken seçim olmaz güncelleme olur dedi. Anayasa ve yasalarda olmayan bir tabiri seçim gibi çok önemli bir konuda kullanmak başlı başına zihniyet sorunudur. Daha fecisi de bunu Adalet Bakanının söylemesidir. Seçim demokrasinin temelidir, tarihi de akaryakıt fiyatlarına yapılan zammın acıtmaması için denildiği gibi güncellenmesi mümkün değildir.
Kendileri de durumun farkındalar ve böylelikle önce kamuoyunu alıştırma ve kabule zorlamaya çalışacak sonrasında duruma bakacaklar. Anayasa ve yasalarda erken seçim kavramı yoktur, seçimlerin yenilenmesi vardır. Yasal zamanında yapılmayan yani yenilenen her seçim erken sayılır.Anayasayı dolanarak kanuna karşı hile yapma taktiklerine izin verilemez. Muhalefet bir yandan TBMM de yenileme kararına karşı durmalı, diğer yandan Cumhurbaşkanının tek başına yenilemesi halinde anayasa hükümlerini ısrarla ve kararlılıkla savunmalıdır.
Buradan bir mağduriyet algısı oluşmasın ürkekliğini savunmak çok temelsizdir. Ülkeyi yirmi yıl tek başına iktidarıyla yönetenin mağduriyeti ne olabilir? Bu nasıl bir mağduriyettir? Mağdur olan israf ve yolsuzlukları nedeniyle fakirleşen halk, işsizlik bunalımına giren gençlik, tencere kaynatamayan kadınlarız, tarlasına gübre atamayan çiftçiler, yem fiyatlarından dolayı alamayıp süt ineklerini besiciler, baskılanan döviz nedeniyle fabrikasını kapatan K.Maraş''lı tekstilciler, asgari ücretten az maaşlı emekliler, hatta orta düzeyde maaşlı memurlar, mazot masrafına çalışan kamyoncular, elektrik faturasını ödeyemeyen küçük esnaf.... Daha onlarca sayılabilecek toplum kesimleri asıl mağdurlar.
Hukukun üstünlüğü ve üstün norm olan anayasanın bağlayıcılığını savunmak, 18 Haziran''da yapılacak seçimlerin öne alınmasına, anayasaya sadakate yemin etmişlere inat yemin etmemişler olarak bizim demokratik hukuk devletine olan inanç ve bağlılığımızın gereği vazifemizdir. Akıl,ahlak,adalet.