Sarıkamış veya 'Akmezar’ın Gölgesi'
Sarıkamış Harekâtı’nı gerçekçi bir gözle görmek ve vicdanımızın sesini dinlemek yeniden ön plana geliyor.
Aylar önceki yazılarımızda belirtmeye çalıştığımız gibi; Sarıkamış Harekatı, “Çanakkale Savaşı”nı andırıyor.
Gerçekten de, Türk askeri göğsünü hem kurşuna, hem de kar ve soğuğa siper edip, tarihe bir “feragat” örneği yazdırmış bulunuyor.
Her şeyden önce, 120 veya 90 bin Türk askerinin ölmesi bilgisinin “kesin” bir şekilde doğrulanmadığını belirtmek gerekiyor. 60 bin şehidimize rağmen, 30 bin Rus askerinin öldüğü de, bizzat Genelkurmay Başkanlığı’nca açıklanıyor.
Bu arada; yeri gelmişken, Enver Paşa’nın asla bir “hain” olmadığı da ortaya çıkıyor.
Sarıkamış destanıyla ilgili Orhun Yayınevi tarafından yeni yayınlanan “Akmezar’ın Gölgesi” eserinin tanıtımından bazı satırları aktarmamızın tam zamanı yaşanıyor:
“Kimin ne için, nerede şehit olduğunu bilmemeyi sıradanlaştıran çaresiz insanlar ve geçmişine yabancı bir millet olmayı başarmak üzereyiz...
Oysa ki, atalarımız bunu hayal etmemişti.
Onlara göre bu vatan kadim uygarlıklara ev sahipliği yapmış, yüce dinimiz İslam’ın sancağını taşımış, barışı, adaleti ve iyiliği yaymış manevi bir toprak parçasıydı. Bu halk ise ecdadının ayak izlerini takip eden, kutsi öğretilerini tatbik eden, vicdani bir medeniyete ve ulvi bir davaya hizmet eden yüce bir halktı.
Onlar hayatlarını feda ettiler çünkü bizim de tıpkı onlar gibi olacağımızı düşündüler.
Onlar gibi tek bir halk olacağımızı...
Millet, sınıf, din ve mezhep ayrımı olmadan, bu kutsal toprakları tıpkı onlar gibi canımız pahasına koruyacağımızı düşündüler. Bu yüzden mücadelelerini hiç bir zaman bırakmadılar. Bu yüzden dağları aştılar ve bu yüzden şehit oldular.
Sarıkamış kuşatma harekâtı bir trajedi değildi.
Aziz bir milletin son dersiydi.
Kahraman Türk ordusunun yüz yıl sonraki torunlarına anlatmaya çalıştığı nükteli bir nasihatti. Bu vatan için nasıl fedakârlık yapmamız gerektiğini anlatan güzel bir dersti.
Akmezar’ın Gölgesi bize şu soruyu soruyor; ” Atalarımızın ve torunlarımızın arasındaki şu atıl yılları yaşarken, atalarımıza layık olmayı ve torunlarımıza rehber olmayı başarabilir miyiz? Hayatımızdan daha kıymetli bir amacımız olabilir mi?
Bu kitap Sarıkamış Kuşatma Harekâtı’nın gerçek kahramanları olan dedelerimizi ve onların verdiği destansı savaşı anlatıyor.
Bu savaş, birlik olmanın, cesur olmanın savaşıydı. Onur, erdem ve asaletin savaşıydı.
Bu savaş onların kendi iç dünyalarında verdikleri bir savaştı, kaybedenin asla olmadığı...
“Sarıkamış” bir kuşatma harekatı değil, vicdan harekatıydı... Yazar Ahmet Bahadır’ı candan kutlamak icap ediyor.