Sapla saman
Ortak bir noktamız, ortak bir değerimiz neredeyse hiç kalmadı. Siyasiler konuşuyor, sivil toplum kuruluşları konuşuyor, gazeteciler ve yazarlar konuşuyor. Yazıyorlar ve konuşuyorlar. Çoğunlukla da biri diğerinin aksini söylüyor. Kendi söyledikleri ve yazdıklarıyla çelişenler de çok. Tam bir karmaşa, tam bir sapla saman hikâyesi. Bu sebeple bu yazıda ben “genel doğrular ve kabuller neler olmalıdır” konusu üzerinde duracağım.
1. Dünyanın bugünkü siyasî ve beşerî coğrafyası kendi kendine veya masalarda alınan kararlarla oluşmamıştır. Binlerce yıldan beri devam eden insanlık macerası içinde aşiretler, kabileler, milletler ve devletler oluşmuş; çeşitli dinler ve mezhepler ortaya çıkmış; büyük göç hareketleri, savaşlar ve antlaşmalar sonucu bugünkü siyasî sınırlar meydana gelmiştir. Türkiye’nin bugünkü sınırları da birçok zaferin ve birçok felaketin ve nihaî olarak büyük bir istiklal mücadelesinin sonucudur. Bu keyfiyet hiçbir şekilde tartışma konusu olamaz.
“Türk” kime denir?
2. Türkiyenin bugünkü etnik yapısı da aynı tarihin bir sonucudur. Bu sonuca göre Türkiye Cumhuriyeti, resmî dili Türkçe olan bir Türk devleti olarak kurulmuştur ve vatandaşlarına da Türk denir. Bu durum da hiçbir şekilde tartışılamaz. Bu sebeplerle “Ne mutlu Türküm diyene!” ve “Türküm, doğruyum, çalışkanım...” gibi sözler göğsümüzü kabartır. Bunlardan gocunanlar tarihin akışını kabul etmeyenlerdir.
3. Milletlerin tarih içinde oynadıkları rol birbirine eşit değildir. Bugün dünyada birçok millet vardır ama son iki bin yılı yönlendiren millet sayısı yirmiyi geçmez. Türkler de tarihe yön veren milletlerden biridir.
4. Tarih boyunca milletler arasında düşmanlıklar ve savaşlar olmuştur. Bu olgu, bugün de düşmanlıkların devam etmesini gerektirmez. Ancak bize karşı hasmane duygular besleyen ve aleyhimize faaliyette bulunan millet ve devletlere karşı uyanık ve tedbirli olmamız gerektiği de açıktır.
Azınlıklar da Türk’tür...
5. Bir insanın mensup olduğu milleti ve devleti sevmesi, onların korunmasını ve yükselmesini istemesi son derece tabiidir. İnsanın mensup olduğu milletle övünmesi, ondan gurur duyması da tabiidir. Nasıl bir çocuk, babasının başarılarından gurur duyarsa bir insan da milletinin geçmişteki ve bugünkü başarılarından gurur duyar.
6. Milletler ortak değerlerini korurlar ve geliştirirler. Tarihteki başarı ve zaferleri temsil ettiği ve gelenekleştiği için bayramlar da ortak değerler arasındadır. Bayramlardaki toplu gösterileri faşizm zannedenler, toplumların ortak sevinç ve ortak tasalarıyla ilgili ritüellere sahip bulunmalarının sosyolojik bir vakıa olduğunu bilmeyenlerdir. Ritüellerin birçoğunun kökeninde de geçmişteki yöneticilerin kararları vardır.
7. Kökeni ne olursa olsun her Türk vatandaşı anayasamıza göre Türktür. Lozan antlaşmasına göre ülkemizde sadece birkaç gayrımüslim azınlık vardır; fakat onlar da anayasaya göre Türk vatandaşıdır. Dolayısıyla azınlık olsun olmasın herhangi bir vatandaşımızın hunharca öldürülmesi hepimizi üzer.
Marifet ve yiğitlik...
8. Sadece Hrant Dink davası dolayısıyla değil daha birçok dava dolayısıyla kamuoyunda yargıya güvenin azaldığı bir vakıadır. Hükümetin konuyu ciddi şekilde değerlendirmesi ve tedbir alması gerektiği açıktır. Ancak yine de davalar tamamen bitene ve kararlar kesinleşene kadar hiçbir sanık suçlu sayılamaz. Hele yıllardır devam edip duran ve Ergenekon denilen davalarda “filanlar suçlu, filanlar suçsuzdur” gibi hükümlerde bulunmak asla doğru değildir. Ne kadar tanınmış gazeteci olursa olsun hiç kimse kendini mahkeme yerine koymamalıdır. Kaldı ki Ergenekon adlı bir örgütün bulunup bulunmadığı da mahkemece karara bağlanmış değildir.
9. Kenan Evren ve arkadaşlarının 12 Eylül ihtilaliyle kurdukları yönetim ve vatandaşın % 90’dan fazlasının evet dediği (ben göğsümü gere gere hayır dedim) anayasa yıllarca bu ülkeyi idare etti. Tarihimizin uzunca bir dönemini başlatanları mahkeme huzurunda yargılamak, o dönemde ve bu anayasaya göre yapılan bütün işlemleri yargılamak anlamına gelir. Marifet ve yiğitlik darbeye karşı zamanında dik durmaktır.