Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sap saman yine karışmış

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TBMM’de şöyle konuşmuş; “Kimliğini tanıdığımız insanların bütün haklarını vereceğiz. Bir insanın kimliğini inkâr etmek o insanı inkâr etmek demektir. Kendisini Kürt kimliği ile Arap kimliği ile Boşnak kimliği ile artık ne gelirse aklınıza... Hepsi, kim, ne varsa bu topraklar üzerinde kendi kimliğini rahatlıkla söyleyecektir. O kimliğin bütün kültürel haklarını, eğitim, dil, kimlik hakkı ne varsa vereceğiz. Anayasal haklarını vereceğiz.”(21.1.2011)
Bura sap, saman karışmış, ayıralım
Bilindiği gibi kimlik, bir şeyi tanıtma, tarif etmek demektir. Ben Ankaralıyım dediğinizde, kendinizi bu şehirden olmakla tarif ediyorsunuz demektir. Kendinizi mesleğinizle, okulunuzla; aile, aşiret, ırk veya etnisite ile de tarif edebilirsiniz. Çok çeşitli ve yaygın olan bu kimlikler, her toplumun yapısında vardır. Herkes hayatını buna göre, hür bir şekilde yaşar. Kimse engelleyemez. Bu gerçeğin kabulü veya reddi diye bir şey olamaz. Çünkü bu kimlikler ve buna dayalı hayat objektif bir realitedir; tanımakla var, inkârla yok olmaz.
Eğer Arınç’ın ve diğer benzerlerinin bolca ve karıştırarak söylemek istedikleri bu ise, doğru da, çok anlamsız ve fuzuli bir gayrettir. Zira var olanı “vermek” ve “tanımak”ne demektir? İnkâr “ı mümkün müdür?
Eğer bu değil de kasıt; sosyal kesimlerin kültürel haklarını, eğitim, dil, anayasal haklarını devletin hukukuna sokacağız, egemen yapacağız ise, tamamen yanlış ve çok tehlikelidir. Geriye dönüştür. Ortaçağdan kalma bir zihniyetin tezahüründen başka bir şey olamaz.
Çünkü; etnisite, aşiret, ırk, din-mezhep ve felsefi görüş grubu gibi sosyal kesimler, millettendir. Çoğunluğa mensupturlar. Çoğunluğun tarihi, vatanı, inancı, hukuku, kültürü, dili neyi varsa, hepsi ortak paydadır. Bütün dünyada devlet yapıları ve millet oluşumları da böyledir. Şayet iddia edildiği gibi millet bütünlüğü içinde yer alan sosyal kesimler devlet hukukunda, ayrı unsurlarmış gibi; dili, kültürü ve eğitimi farklı şekilde düzenlenirse, orada birlik, bütünlük ve kardeşlik kalmaz. Millete ait olan egemenlik, milletin parçalarına dağıtılırsa orada; ırkçılık, dincilik-mezhepçilik, kabilecilik, ayrımcılık çatışması başlar.
Yakın tarihte yaşanan Yugoslavya ve bugün yaşanan Irak örneğinin hazin sonuçları ortada açıkça duruyor. Neden ders alınmıyor, bilinmez.
Aslında Ortaçağ karanlığını ve vahşetini yaşamış olan medeniyet ve kültürler, bunun acısını çok çekti. İnsanlığın bu acı geçmişi, bugünkü uluslararası hukukun doğmasını sağladı. Birleşmiş Milletler Şartı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi dünya düzenini tanzim eden temel belgeler ortaya çıktı. Bugün bir ölçüde yaşanabilen bir dünya düzeni varsa, buna borçluyuz. Bu hukuki normlar, bütün devletler ve milletler için bağlayıcıdır. Egemenlikleri; bir devlet-bir millet ve eşit birey esasına göre düzenleyen uluslararası hukukta her konu ele alınmıştır. Ancak sosyal kesimlerle ilgili herhangi bir düzenleme yoktur. Zira bunlar milletten sayılmaktadır.
Bu konuda AİHS’nin 14. maddesine aynen şöyle: “Bu Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır.”
Görüldüğü gibi Devlet, sosyal kesimlere mensup bireyleri, aidiyetlerine bakmadan eşit sayar, ayırımcılık yapmaz. Zaten birey eşit olunca, toplumdaki bütün farklılıklar da, kendiliğinden eşitlenmiş oluyor. Bütün anayasalarımız da aynen böyledir.
Arınç konuşmasında, Türkçülük de, Kürtçülük de yanlış demiş. Bu zihniyet; “Türk, Kürt, Gürcü, Arap, Laz, Roman vs.” hepsi alt kimliktir. Üst kimlik ise anayasal vatandaşlıktır zihniyetiyle aynıdır. Bir kere “vatandaşlık” hukuki, diğerleri sosyolojik kavramlardır. Cinsleri aynı değildir. Elmayla, kabak gibi. Sonra bütünü temsil eden milletle, parçayı teşkil eden sosyal kesimler aynı olamaz. Vücutla; kol, el, parmak, ayak gibi.
Onun için Türkçülük, yani Türk Milliyetçiliği milletin değerlerine dayanır, millete aittir, birleştiricidir, meşrudur. Kürtçülük ve diğer etnikçilikler ise ırkçıdır, bütüne karşı parçanın davasını güder, ayırımcıdır, çatışmacıdır, meşru olamaz.

Yazarın Diğer Yazıları