Sanatçının üzerinden bencillik taslamanın sonu komedidir

Sanatçının üzerinden bencillik taslamanın sonu komedidir

Türk resmine getirdiği bir dizi yenilik ve ‘renk’ kavramını çeşitlendirmesiyle sanatın geri dönülemez ebediyet kapısının girişine “Burada Kilroy olmuştur” diye kendi parmak izlerini bırakan İbrahim Safi’nin keşmekeşlerle dolu hayatını ve sanat serüvenini yansıtan ilk kitap 1990 yılında İstanbul’da Roche Müstahzarları’nın katkısıyla basılmıştır.

Haber: Mayis Alizade

İkinci kitap Azerbaycan’ın İstanbul Başkonsolosu Masim Hacıyev’in girişimleri ve desteğiyle Nisan 2019’da Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkmış, bununla yetinmeyen Başkonsolos Hacıyev kitabın ışık yüzü görmesinden birkaç gün sonra İbrahim Safi’nin uzun yıllar yaşadığı İstiklal Caddesi Postacılar Sokağı girişine Hatıra Levhası asılmasını sağlamıştır.

1898 yılı Nahçıvan doğumlu ünlü Türk ressam İbrahim Safi’nin sanatçı olarak Azerbaycan’da çok geç tanınması doğaldır. Çünkü İbrahim Safi Azerbaycan’ın değil Türkiye’nin ressamıdır. Nahçıvan doğumlu olması bu gerçeği asla değiştirmiyor. 1918 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’a gelerek burada İbrahim Çallı’dan Namık İsmail’e kadar o zamanın önemli fırça ustalarının atölyelerinde çalışması sayesinde kendini geliştiren Safi 1930’ların başlarından itibaren Türkiye’nin sanat çevrelerince tanınmaya başlamıştır. Hayata gözünü yumduğu 5 Mayıs 1983 yılında 100. kişisel sergisi devam ediyordu ve İbrahim Safi o zaman “Türk resim sanatına rengi getirmiş bir usta sanatçı” olarak tabloları içeride ve dışarıda büyük rağbet gören birkaç ressamdan biriydi.

İbrahim Safi’yle ilgili yazılar yazmaya, radyo programları hazırlamaya ve TV’lerde kendisiyle ilgili konuşmaya başlamamın üzerinden neredeyse çeyrek asır geçti. Sağlığında en yakın arkadaşlarından biri olmuş üç yüz elli eserinin sahibi doktor Enver Tali’yi görme fırsatı bulamazken özellikle vefatından sonra tablolarını müzayedelerden satan Duran Tantekin ile defalarca sohbet etmişliğim var. Yine sağlığında umumi kâtibi olmuş Naci Terzi, 2004-2015 yılları arasında adeta her hafta Beyoğlu’ndaki ofisime uğrarken mutlaka Safi üzerine konuşmuşluğumuz olmuş ve hepsini yazmışım. Şair, ressam ve hukuk adamı Habip Gerez ile onun evinin, benim ofisimin çok yakın olmasından dolayı sık sık buluşmuşuz. Bana verdiği son röportajda rahmetli Habip Ağabey “Safi son nefesini verir vermez Yunanlı hanımı Zahora beni arayarak imzasız büyük tablolarına imza atmamı istedi” demişti. Naci Terzi Ağabey, Zahora’nın o tabloları Yunanistan’a götürmesini hep içi yanarak anlatmıştır. (Radyo röportajlarımın ses kayıtları duruyor.)

2a304239-ad7b-4b9b-a6aa-17ebf432cb7e-001.jpg

Azerbaycanlı araştırmacı Jale Caferova birkaç sene önce sosyal medya üzerinden benimle temas kurarak İbrahim Safi’yle ilgili kitap yazdığını ifade ettikten sonra Türkiye’de temas kurabileceği kişiler konusunda bilgi istedi. Ben ilk sırada Naci Terzi ve Habip Gerez’i tavsiye ettim. Ki Türkiye’ye gelip, gerek Terzi ve gerekse Gerez ile görüşmelerinden sonra benimle de biraraya gelme isteğine rağmen rahatsızlığımdan dolayı olumlu yanıt verememiştim. Jale Caferova 2021 yılında Bakü’de “Rengleri danışdıran adam” kitabını yayımladıktan sonra Türkiye’ye gelerek tanıtımını yapmıştı, bundan da haberdar olmama rağmen yine bir araya gelme fırsatımız olmamıştı ve bugüne kadar olmamıştır. Ağustos 2023’te Sayın Caferova beni arayarak İbrahim Safi’nin doğduğu yer olan Nahçıvan’da hem ustanın 125. doğum yılını kutlayacaklarını hem de Bakü’de çıkmış kitabının tanıtımını yapacaklarını söyledi ve etkinliğe katılmam ricasında bulundu. Ben kendisine teşekkür edip katılamaycağımı ifade ettikten sonra Azerbaycan’ın İstanbul’daki eski Başkonsolosu Sayın Masim Hacıyev’i davet etmesini istedim. Galiba Masim Hacıyev’in de etkinliğe katılma fırsatı olmamıştı. İbrahim Safi konusunda incelemelerini sürdüren Jale Hanımın daha sonra başta Yunanistan olmak üzere farklı Avrupa ülkelerine gittiğini sosyal medya paylaşımlarından öğrendim. Nahçıvan’daki etkinlikler Türkiye’nin Yeniçağ gazetesinin 13 Ağustos 2023 tarihli sayısında geniş şekilde ışıklandırıldıktan sonra 19 Ağustos’ta İbrahim Safi’yle ilgili Jale Caferova ile kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdim. Birkaç ay önce İstanbul’da olduğunu yazan Jale Hanım ile biraraya gelme fırsatını yine bulamadım. Kitabını kıymetli ressam ağabeyim Timur Taştekin aracılığıyla bana göndermesinden dolayı kendisine teşekkür borcumdan çıkıyorum.

isj-001.png

Birkaç gün önce Bakü’den gelen bir haber beni asla şaşırtmadı. Haberde Nahçıvan Ressamlar Birliği Başkanı Ulviyye Hamzayeva’nın, “İbrahim Safi. Ressam-İmpresyonist” isimli kitabının çıktığı belirtiliyordu, takdirle karşıladım. Ord. Prof .Dr. İsa Habibbeyli kitaba yazdığı ön sözde “Bu, deha ressamla ilgili onun öz vatanında yazılmış ilk kitap olarak da mühim öneme sahiptir” diye bir görüş bilgi paylaşmıştır. Buna da şaşırmadım. Hayır, şaşırmamamın ilk nedeni Ord. Prof. Dr. Habibbeyli’nin, İbrahim Safi’yle ilgili neşirlerden haberdar olmaması değildir. Zaten Milletvekilliği, Bilimler Akademisi Başkanlığı ve Bilimler Akademisi’ne bağlı Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürlüğü gibi her biri günde en az 12 saat çalışmayı talep eden üç koltuğu işgal etmiş bir insanın, Ulviyye Hamzayeva’nın kitabının “Deha ressamla ilgili onun öz vatanında yazılmış ilk kitap” olmadığını bilmesi şaşırtıcı olacaktı. İşin şaşırtıcı yanı Türk resim sanatının büyük ustalarından biri İbrahim Safi üzerinde “Onun öz vatanında ilk kitabı yazdığını” iddia eden Ulviyye Hamzayeva’nın bu kitabın ön sözünü, fark etmez, Türkiye’den veya Azerbaycan’dan olsun bir sanat tarihçisine değil de her biri günde en az 12 saat çalışmayı isteyen üç koltuğu işgal etmiş Ord. Prof. Dr. İsa Habibbeyli’ye yazdırmış olmasıdır. Sayın Prof. Dr. Habibbeyli’nin bakımından yanaşırsanız burada hiçbir kabahat görülmemesi gerekir. Zira kendisi 2017 yılında Pekin’de kaleme aldığı bir şiirde Azerbaycan’ı “Petrol deposu” olarak görmüştü. Onun için Türkiye’de yazılmış yazılar, TV ve radyo progamları önemli değil, (bu yayınların en az yarısı Azerbaycan Türkçesindedir) Jale Jaferova’nın büyük özveriyle kaleme aldığı “Renkleri danışdıran adam” kitabını görmemesini doğal karşılamak gerekir.

Bir insanın yaratıcılığının değerlendirilmesi, ismi üzerindedir, onun yarattığı yerle ilintili olmalı, bunun alternatifi yoktur, olamaz. İbrahim Safi Türkiye’nin ressamıdır, Türk resim sanatının gelişmesinde müstesna hizmetleri olmuştur.

“Öz vatanına” gelince: Rahmetli Naci Terzi Ağabeyime birkaç kez “İbrahim Safi doğup büyüdüğü toprağın özlemini çekiyor muydu, bu konuda söylediği bir şeyler olmuş muydu?” diye sorduğumda “Kanı-canıyla Türkiye’ye bağlıydı. Çünkü burada sanatçı olmuştu, kendisini bu ülkenin sanatından farklı bir yerlere ait etmesi eşyanın tabiatına aykırı olurdu” diye cevap almıştım.

İbrahim Safi’yle ilgili bu kısa notları kaleme alırken akrabası, uzun süre baba-oğul ilişkisi içinde olduğumuz Prof. Dr. Nuri Muğan’a (Nuri ağabeyin Nahçıvan doğumlu babası da hem hukukçu ve hem de ressam olmuştu) Allah’tan rahmet dilerken Kerim Mehmetzade Emmimi saygıyla selamlıyorum. Kerim Emmi’nin dedesinden kalma çok değerli bir tablo(Rus ressamın çizdiği) tamir için İbrahim Safi’ye verilmiş ancak geri gelmemiştir.

Eşi Zahora’nın Atina’ya götürdüğü tabloların arasında olabilir miydi?

Haydi Ulviyye Hamzayeva araştırsın bakalım.

Kerim Mehmetzade Emmim, Bağımsız Azerbaycan Devleti’nin ilk hükümetinin Başbakanı Fethali Han Hoyski’nin Ağabeyi Hüseyin Kulu Han’ın kız torunudur.

İnternet ve Google ortamında bilgilere bu kadar kolay ulaşmak varken insanın kendini bencillik havalarına kaptırması çoğu zaman komediyle sonuçlanıyor.

Bunu idrak etmek asla zor değildir ve bunu idrak edenler zaten hep dikkatli davranırlar.