Bir askerî liderin bir ulusal öndere dönüşümü...
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun başlangıcı olan Mustafa Kemal Paşa’nın 16 Mayıs’ta İstanbul’dan Bandırma vupuruna binerek 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkışı ve sonraki faaliyetlerini kısa bir özet halinde sunduk. Bu yazı dizimizde Samsun’daki çalışmaları ve Ankara’da Cumhuriyete giden yolu emekli Korgeneral Cemal Enginsoy’un Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayınlanan yazısı ışığında tafsilatlı bir şekilde aktaracağız.
Samsun’da Anadolu
topraklarına çıkış:
"1919 senesi Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım..." Bu tarihî sözler, Mustafa Kemal Paşa’nın hayat hikâyesinde sadece bir dönüm noktasının dile getirilmesi değil, aynı zamanda, bir askerî liderin bir ulusal öndere dönüşümünün de başlangıcını simgeler. Gerçekten; Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a ulaşmadan önce, İstanbul’da geçen üzüntü ve hayal kırıklığı dolu 6 aylık (13 Kasım 1918-16 Mayıs 1919) bir "çözüm arayış dönemi"ni arkada bırakarak o gün, Anadolu toprakları ile kucaklaşır. Bütün varlığını kaplamış olan derin bir sevgi ile bağlı bulunduğu bu topraklar, nicedir aklını ve ruhunu dolduran bir özlemin gerçekleşmesi, daha açık bir deyişle, "vatan nasıl kurtarılabilir?" sorusunda düğümlenen bir ölüm kalım görevinin başarılması için, O’nun gözünde tek umut kaynağıdır.
Bir inanç ve hareket adamı olan Mustafa Kemal Paşa’ya göre, "...Esas, Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır..." O’nun bu inancı, hiç kuşkusuz, kişisel karakterinden kaynaklanır. Şu sözlerindeki derin anlama bakınız: "...Hürriyet ve istiklâl benim karakterimdir. Ben, yaşayabilmek için, mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım..."
Fakat; ne yazık ki, 1919 yılında Türk milletinin içinde bulunduğu koşullar çok kritiktir. O sıradaki genel durumu, Mustafa Kemal Paşa, kendine özgü kesin cümlelerle şöyle açıklar: "...Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu grup, Büyük Harpte (I. Dünya Savaşı) mağlûp olmuş... hükümet âciz, haysiyetsiz, korkak... uzun savaş yılları sırasında, millet yorgun ve fakir bir halde... halk, karanlık ve belirsizlik içinde... Osmanlı Ordusu, her tarafta zedelenmiş... elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta... her tarafta yabancı subay, memur ve özel ajanları faaliyette... Hıristiyan unsurlar, özel emel ve maksatlarının elde edilmesine, devletin bir an evvel çökmesine çalışıyorlar..."
Bu acı tabloya rağmen; Mustafa Kemal Paşa, yılgınlığa kapılmak şöyle dursun, yurdunu kurtarma azim ve iradesi daha da bilenmiş bir ruh yapısındadır. Savaş yorgunu ulusunun yeni bir ölüm kalım mücadelesinde, karşılaşmak ve yenmek zorunda olduğu güçlükleri, bir savaş adamı olarak, hiç kuşkusuz, çok iyi bilir. Ama, ulusun özgürlük ve bağımsızlığı söz konusu olunca; ne pahasına olursa olsun, amaca ulaşmanın her düşünceden önde geldiğine de bütün varlığı ile inanır. Kaldı ki bu konuda, ulusuna ve kendisine güveni de tamdır. Çünkü bu güven, insan karakterinin en gerçek deneme yeri olan savaş alanlarında, O’nun ruhunda yeşererek kökleşmiş sarsılmaz bir duygudur. Şu sözleri, bu yoldaki derin inancının en belirgin örneğidir: "Ben, 1919 senesi Mayısı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız, büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı"
(Devam edecek)