Bugün günlerden milletin egemenliğinin kabul edildiği gün...
Saltanatın kaldırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1 Kasım 1922’de kabul ettiği 308 numaralı “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, hukuku hâkimiyet ve hükümraninin mümessili hakikisi olduğuna dair” adlı kararnamesi ile gerçekleşmiştir. Saltanatın kaldırılmasıyla beraber Osmanlı İmparatorluğu resmen sona ermiştir.
VAHDETTİN İNGİLİZ ZIRHLISIYLA MALTA’YA KAÇTI
Saltanatın kaldırılması komisyonunda görüşülürken, hilafetle saltanatın ayrılamayacağı düşüncesi de ileri sürüldü. Saltanatın kaldırılmasının ardından TBMM, Osmanlı veliahdı Abdülmecid Efendi’yi halife seçti. Böylelikle padişahların dönemi sona erdi. Kararın ardından İstanbul Hükümeti istifa etmiş, devir ve teslim işlerine derhal başlanmıştır.
Saltanatın kaldırılma kararı üzerine, 17 Kasım 1922’de Sultan Vahdettin, İngiltere himayesine sığınarak Malaya zırhlısı ile yurdu terk etmiş ve Malta’ya gitmiştir.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN AĞZINDAN SALTANATIN KALDIRILMASI
Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta saltanatın kaldırılma sürecini şu sözlerle anlatıyor:
“Efendiler, bu konuda zabıtlara geçmiş yeterince bilgi vardır. Konunun özel yönleri ile ilgili noktalar, belki yüce hey’etinızi ilgilendirir düşüncesiyle, bazı bilgiler sunacağım:
Bilindiği gibi, «saltanat» ve «hilâfet» makamları ayrı ayrı ve birleşmiş olarak önemli meselelerden sayılmaktaydı. Bunu doğrulayan bir hatıramı anlatayım: 1 Kasım 1922 tarihinden önce, muhalifler, Meclis çevresinde benim saltanatı kaldıracağım yolunda telâşlı ve heyecanlı propaganda yapıyorlardı.
Rauf Bey, bir gün Meclis’teki odama gelerek benimle bazı önemli konuları görüşmek istediğini ve akşam Keçiören’de Refet Paşa’nın evine gidersem daha güzel konuşabileceğimizi söyledi. Rauf Bey’in teklifini kabul ettim.
Fuat Paşa’nın da orada bulunmasına izin vermemi istedi. Onu da uygun gördüm. Refet Paşa’nın evinde dört kişi toplandık. Rauf Bey’den dinlediklerimin özeti şuydu: Meclis, Saltanat makamının belki de Hilâfet’in ortadan kaldırılması görüşünün benimsenmiş olduğu endişesiyle üzgündür. Sizden ve sizin ileride benimseyeceğiniz tutumdan şüphe etmektedir.
Bu bakımdan Meclis’e ve dolayısıyla millet kamuoyuna güven vermeniz gerektiğine inanıyorum.”
1 KASIM 1928 – HARF DEVRİMİ
Harf Devrimi, Türkiye’de 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”un kabul edilmesi olarak kabul edilmektedir. Kanun 3 Kasım 1928 günü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Bu yasanın kabulüyle o güne kadar kullanılan Arap harfleri esaslı Osmanlı alfabesinin resmiyeti son buldu ve Latin harflerini esas alan Türk alfabesi yürürlüğe konuldu.
Latin alfabesine geçişle birlikte 1923 yılında yüzde 2.5 olan okuma yazma oranı giderek arttı ve 1935 yılında yüzde 20.4’e yükseldi.
“BU ÜÇ AYDA OLUR YA DA HİÇ OLMAZ”
28 Mayıs 1928’de TBMM, 1 Haziran’dan itibaren resmî daire ve kuruluşlarda uluslararası rakamların kullanılmasına yönelik bir yasa çıkarttı. Yaklaşık olarak bu yasayla aynı zamanda da harf reformu için bir komisyon kuruldu.
Yeni alfabenin hayata geçirilmesi için 5 ila 15 senelik geçiş süreçleri öngören komisyonda bulunan Falih Rıfkı Atay’ın aktardığına göre Atatürk, “Bu ya üç ayda olur ya da hiç olmaz.” diyerek zaman kaybedilmemesini istedi. Alfabe tamamlandıktan sonra 9 Ağustos 1928’de Atatürk, harfleri Cumhuriyet Halk Partisi’nin Gülhane’deki galasına katılanlara tanıttı. 11 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı hizmetlileri ve milletvekillerine, 15 Ağustos’ta da üniversite öğretim üyeleri ve edebiyatçılara yeni alfabe tanıtıldı.
Ağustos ve eylül aylarında da Atatürk farklı illerde yeni alfabeyi halka tanıttı.