Sahada askerin varsa masada yerin vardır
Libya için liderler Berlin'de toplanacaklar. "Berlin" deyince tedirgin olmamak elde değil.
Hafter'e bir "güç" gösterilmediği müddetçe netice alınacağını düşünmüyorum. Adam Sirte'ye kolayca girmiş, sonra 450 km. uzağındaki Trablus'a dayanmış.
Sirte teslim edilmemeliydi. İsyancı elini güçlendirdi. Türkiye'nin müdahalesi bir yere kadar. Askerimiz Libya'da. Cepheye sürecek miyiz? Sanmıyorum. 1911'de, İtalyan işgalinde, gönüllülerin yolu takip edilecektir. O dönem Libya'ya giden askerler iki üç kişi değil; sayı kabarık. Halktan da çok insan gönüllü gitmek için kuyruk olmuştu.(Bkz. Dr. Nejdet Karaköse, Nuri Paşa-Enver Paşa'nın Kardeşi, s. 29 vd.)
Bu gidenlere dört misli maaş verildiğini hatırlatayım.
"Libya'da askerimizin ne işi var!", "Suriye'de askerimizin ne işi var!" denmesi beni rahatsız ediyor! Sahada askerin varsa masada yerin olur!
Teşkilât-ı Mahsusa'yı ve fonksiyonunu çok iyi incelemek gerekir. Enver Paşa, "Umûr-ı Şarkiye Dairesi" resmiyeti altında Teşkilât-ı Mahsusa'yı kurduruyor ve askerini sokmadığı yere ajanlarını sokuyor. Bu teşkilâtın fonksiyonunu, zamanımızda, çok bilmiş allâmemiz küçümsemeye kalkar. Önce böyle teşkilât olmasaydı ne olurdu diye düşünmeliyiz.
Gizliliğinden dolayı pek bilmiyoruz. Birileri Teşkilât-ı Mahsusa'yı inceleyip akıl vermiş olmalı ki, çıkan/sızdırılan haberlere bakılırsa bu sıralar MİT'in ilgi ve tesir alanı geniş yer tutuyor. Geç bile kalındı. Yapılması gereken bu idi.
Elin Amerikalısı, elin Rus'u ta nerelerden gelip, Orta Asya Türklerinin ifadesiyle söylersek, toprakları egalliyorlar. ("Egallemek" (sahiplenmek) deyince... Bu, gramerde iyelik eki dediğimiz sözdeki kelime. "Aitlik" yerine kullanılmıştır. Hani "ait" Arapça ya... Masa başında oturmuşlar, eski Türkçeden biraz haberi olan biri,"Ha buldum... Eyelik/iyelik." demiş, olmalı.)
Libya bizim için çok şey ifade ediyor. Artık bize uzak, bırakalım kalsın demedik. Gerçi sonra Uşi Antlaşması'yla askerlerimizi çeksek de gönlümüz hep Libya'da idi. Burada bahsettim, Türk soylu Kuloğulları (Koroğulları)'nın bir ağırlığı var. Biz Libya'da işgalci, emperyalist değiliz; toprağımıza sahip çıkıyoruz.
Libya'nın bir başka hüzünlü hatırası edebiyatımızda bile işlenmiştir. Sürgün yeri Fizan (Fezzan) idi.
Rusların Sibirya'sı ne ise, bizim Fizan da o idi. Siyasî sürgünler, denize 600 km. uzaklıktaki Fizan'a yollanırlardı. Kaçmaya kalkmak öyle kolay değildi. Kum fırtınası, kızgın güneş, yol bulamama, aşılamayan dağlar... Kaybolup giderlerdi. Sibirya'nın dondurucu soğuğu ne ise, tam tersine Fizan'ın kızgın güneşi de o idi.
Berlin buluşması dedik. 11 ülke katılacak görünüyor.
1878'de Berlin Antlaşmasıyla neleri kaybettiğimiz biliyorsunuz. Yüreğimizin sızısıdır.
Bir başka Berlin Konferansı'nda Batı Afrika bölüşülmüştü. Berlin Batı Afrika Konferansı (15 Kasım 1884-26 Şubat 1885)'nı Otto von Bismarck (1815-1898) topladı. Bu Otto, Alman birliğini kuvvetlendirmiş, Almanya'yı tek ülke hâline getirmiştir.
Markel, Otto von Bismarck'ın yolunda ilerliyor.
Son sözümüz Otto von Bismarck'tan:
"En zayıf olduğunuz an bütün herkes tarafından desteklenir gibi göründüğünüz andır. Aslında hiç kimse desteklememektedir sizi; size verilen evet sadece bir bekleyişi dile getirmektedir, ve o evetin ardında daima fırtınalı bir gün yatar."