Safranbolu Kongresi üzerine notlar
Bir ‘başarı’yı sürdürülebilir kılmak, o başarının kendisi kadar önemli... Dergi çıkar, arkası gelmez... Gazeteyi sadece gazete satışıyla yaşatamazsın... Televizyon için de aynı olumsuzluk geçerli... Özel okulun yoktur, başkalarının okullarına gıpta edersin... En iyi eseri üretsen bile başkalarının prodüksiyon firmalarına veya yayınevlerine mahkûmsun, takdir ederlerse hayata geçirebilirsin... Son derece iyi niyet ve heyecanla kurduklarını yaşatmakta zorlanırsın...
‘Millî düşünce’nin dramı bu aslında... 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü bu anlamda kalıpları kıran bir direnç içinde... Başarıyı sürdürülebilir hâle getirmiş durumda... Ülkede onlarca strateji kuruluşu var... Bunların önemli bir kısmı, günlük siyasetle iç içe ve daha çok iktidar lehine ‘algı oluşturulması’ için var olan kuruluşlar... Bir yandan ‘iktidar partisi’ne fikir ve psikoloji üretirken, diğer yandan o düşünceleri medyada paylaşmaya, daha sonra da aktif siyasetin içinde yer almaya hazır ‘yıldızlar’pazarlıyorlar...
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, bu anlamda istisnalardan birini oluşturuyor... Siyasî mensubiyet bağlarının ötesinde, ülke için düşünce üretiyor... Aktif siyasetin ‘fikri boğucu’taassubundan uzak bir atmosferde, ülkenin genel meseleleri üzerine, herkesin yararlanabileceği perspektif oluşturmaya çalışıyor... Bu anlamda, yetiştiriyor, tartışıyor, üretiyor, yayınlıyor, sergiliyor... Siyasetin emrinde bir ‘pazar’oluşturma veya ‘politika onaylatma’gibi bir önceliği olmadığı için de son derece verimli çalışmalara imza atıyor...
Hafta sonu bu amaçla Safranbolu’daydık, 4. Safranbolu Kongresi için... Kongrenin bu yılki konusu ‘100. Yılında Birinci Dünya Savaşı’ydı... Hoş geldiniz konuşmasını Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, açılış konuşmasını Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın yaptığı kongrede, birinci oturumu ‘Savaşa giden yol’, ikinci oturumu ‘Askerî ve stratejik açıdan cepheler’, üçüncü oturumu ‘Diplomasi savaşları’, dördüncü oturumu ‘Birinci Dünya Savaşı’nda istihbarat ve etnik gruplar’, beşinci oturumu ise ‘Savaşın sonuçları’ başlıkları oluşturdu...
İsimlerini tek tek yazmamız durumunda bu köşenin yetmeyeceği sayıda çok değerli ve alanlarında uzman akademisyen, emekli asker ve siyasetçilerden oluşan konuşmacılar, istihbarattan panislamizme, savaş öncesinin dünya dengelerinden dünya ve Osmanlı ekonomisine, savaş tekniklerinin dönüşümünden savaş öncesi Abdülhamit’in diplomasi ve istihbarat çalışmalarına kadar geniş bir alan üzerine tebliğlerini sundular...
Oturumlar bu başlıklarla sınırlı değildi elbette... Savaş sırasındaki İngiliz ve Fransız diplomasisi... Bolşevikler... Osmanlı ve Avusturya-Macaristan iktisadî ilişkisi... Mısır-Suriye-Filistin cephesi... Çanakkale cephesi... Irak cephesi ve Türk-İngiliz Muharebeleri... Kafkaslar ve Rusya’nın yayılmacılık politikası... Savaşın Doğu Asya’ya yansımaları... Alman-Rus cephesi... Türk ordusunun Balkan savaşı sonrasında reorganizasyonu... Petrol paylaşım mücadelesi... İrlanda ayaklanmasının İngiltere üzerindeki etkisi... Rus ordusundaki Türk grupları... Ermeni meselesi... Birinci Dünya Savaşı’nın Türkiye ve Avrupa açısından sonuçları... Ele alınan diğer başlıklardı bunlar...
Safranbolu gerçekten oldukça verimli bir kongreye ev sahipliği yapmış oldu... Tebliğler, Enstitü tarafından zaten kitaba dönüştürülecek ve ilgililerin hizmetine sunulacaktır... Burada bizi heyecanlandıran, içeriğin zenginliği ve kalitesinin ötesinde, bir hizmetin istenildiğinde nasıl kalıcı hâle getiriliyor olduğunu görmekti...
Dördüncüsü biterken beşincisinin planlanıyor olması, yazının başında ifade etmeye çalıştığımız ‘başarının sürdürülebilir kimliğe kavuşması’anlamında önemliydi... Kamu imkânlarına doğrudan veya dolaylı yaslanmadan bunu mümkün kılmak, zaman zaman karamsarlığın hâkim olduğu bir toplumsal atmosferde çok değerliydi...
İnsanların elbette hepsi aynı şeyleri düşünmek zorunda değil... Önemli olan, farklı düşüncelere rağmen ‘millî’ olanda mutabakat ve karşılıklı anlayış... İlk defa katıldığımız Safranbolu Kongresi bu çerçevede hem bilgilendirici, hem de ufuk açıydı... Emeği geçen herkese teşekkürler...