Sadece akademisyenler mi "sözde"
Şu 1128 "barışçıl akademisyen"e sormak isterim:
PKK terör örgütü, önceki gece Diyarbakır'da, Çınar İlçe Emniyet Müdürlüğü ve hemen bitişiğindeki lojmanların önünde "bomba yüklü bir aracı" infilak ettirirken "devlet" ne yapmalıydı?
O "bilgin", "öğretici" konumlarından "ilmi" bir "çözüm", "bilimsel" bir "metot" sunabilirler mi acaba bize;
- PKK terör örgütü, önünde bomba yüklü bir araç patlamış, ağır hasarlı, içinde "sivil vatandaşların" bulunduğu lojmanları 40 dakika boyunca, roketatar ve uzun namlulu silahlarla tararken "devlet" ne yapmalıydı?
PKK terör örgütü, 3 yaşındaki İrem'i 40 dakika boyunca "ağır silahlarla" tararken "devlet", "yerleşim yerlerine ağır silahlar" konuşlandırmayıp ne yapmalıydı?
O 5 aylık bebek, üzerine çöken duvarların altında can verirken, ne yapmalıydı devlet?
8 yaşındaki Sadık Efe, can çekişirken "insanı yaşatmakla görevli devlet" ne yapmalıydı mesela?
Boynuna Mahmut Hüdai'nin muskasını takıp da "ayaklanmış" halkın karşına çıkan Kösem gibi, iki elini havaya kaldırıp "durun" mu demeliydi, "yapmayın", "etmeyin"...
Ve PKK'lılar da mahçup dağılıp giderlerdi!
Ama işte bir küçük sorun var ki, "film" çevirmiyor Güneydoğu'da hem kendilerinin, hem bizim, hem de devletin hayatını korumak için "kelle koltukta" mücadele veren o askerler, polisler -devlet yani- !
Ne dersiniz?
Roket ve mermi sağanağı altındaki lojmanların camlarından karanfiller mi atmalıydı "devlet" cellatlarına;
Ben "karanfil" dedim ama öncesinde bir "müzakere" yapmak lazım tabii, "gül yaprağı" tercih ediyorlardır belki!
Belki konfeti!
"Barış"ı kutlama babında!
***
Şu 1128 "barışçıl akademisyen"den önden buyurmalarını rica ediyorum; buyurun, imzaya açıyorum:
1 yaşındaki Ecrin'in katli "kasıtlı ve planlı bir kıyım" değil mi, havaya uçmadı da, "halkların kardeşliği için silahlı siyasal mücadele(!)" verirken yanlışlıkla ellerinden havaya mı kaçtı o bebecik!
"Küçük şehit" 3 yaşındaki İrem'in katli "hukukun, uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının ağır bir ihlali" değil mi?
12 yaşındaki Alper Murat'ın katli "insan hakkı, yaşam hakkı ihlali" değil mi?
***
Ve madalyonun öteki yüzü:
Şu 1128 "barışçıl akademisyen"den biri, Ahmet İnsel, yine bu iktidar döneminde, Türkiye'ye iftira atan, Türk Milleti'ni "soykırımcı" olarak yaftalayan, Türkiye Cumhuriyeti topraklarına kast eden Ermenilerden özür dilerken hiç öyle "alçak, ahlaksız, karanlık yüzünü göstermiş" sayılmıyordu!
Şu 1128 "barışçıl akademisyen"den biri, Ahmet İnsel, "darbe anayasasının çöpe atılması yönünde önemli ilk adımdır; bu yüzden yetmez ama evet" derken hiç öyle "yalan, saptırma, propaganda" filan değildi söyledikleri!..
Şu 1128 "barışçıl akademisyen"den biri, Ahmet İnsel, AKP'nin "demokratikleşme konusunda tutarlı ve kararlı" olduğunu, "İslamcılığının, kültürel muhafazakârlık seviyesinde kalan bir 'dinî yaşam tercihi' özgürlüğü talebiyle sınırlı" olduğunu, "ayrımcılığa, dışlanmaya karşı" mücadele eden "muhafazakâr demokrat" bir yapı olduğunu savunurken, ondan iyisi Şam'da kayısıydı!
Şu 1128 "barışçıl akademisyen"den biri, Baskın Oran, bu iktidar döneminde, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu üyesi ve Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Alt Komisyonu Başkanı'ydı; imza attığı raporun Anayasa'daki "millet" tanımına bayrak açtığı, "Türkiyelilik" tavsiyesinde bulunduğu zaman "dönemin Başbakan"ına göre hiç de öyle "güruh"tan filan sayılmıyordu!
Şu 1128 "barışçıl akademisyen"den biri, Baskın Oran, yabancı gazetelere "1923'ten beri beynimizi yıkıyorlar" diye demeçler verirken, hiç öyle "devletine ve milletine kin kustuğunu" düşünmüyordu iktidar.
Şu 1128 "barışçıl akademisyen"den biri, Nilüfer Göle, "Türkiye hem Müslüman ülkelere hem de Avrupa'ya "yeni bir şekilde düşünme" fırsatı verir" diye AKP'nin koltuklarını kabartırken, "uyumlu İslam'a akademik katkıları"ndan faydalanıyorlardı; hiç öyle "kamuoyuna üslubunu dayatması"ndan yakınan yoktu, tersine her gün bir yandaş gazetenin manşetini süslüyordu!
Aynı şekilde, şu 1128 "barışçıl akademisyen"den biri, Nuray Mert, düne kadar -Oray Eğin'in yazdığına göre bölüm başına 33 bin liradan- program yapıyordu "devlet televizyonu" TRT'ye, hiç de öyle "terör örgütünün dili"nden sayılmıyordu konuşmaları!
Buna benzer daha onlarca somut "beraber yürüdüler aynı yollarda" örneği çıkar o 1128 kişilik listeden!
Benim "milliyetçi" sıfatıyla politika yapanlara naçizane tavsiyem:
İktidar sahiplerinin "sözde akademisyenler" çıkışına alkış-tezahürat destek vermek yerine, "eğer gerçekten de bu ifadelerin devlete ve millete kin kusan bir güruhun, alçak, ahlaksız, karanlık yüzünü ortaya çıkardığını' düşünüyorsanız, aynı akademisyenlerin, benzeri görüşleri savunduğu 'açılım toplantıları'nda, 'devlete ve millete kin kusanlara' neden, ne danıştınız?" diye sorardım bir önce!
Başkanlık referandumu yahut olası bir erken seçim arifesinde "milliyetçi AKP" imajına su taşımaktan çok daha "millî" bir tavır olurdu bence!