Sabrımıza iman, acımıza kader diyorlar
Millet olarak sorumluluk almayı sevmiyoruz. 14 Mart tarihli yazımda yazmıştım. “Ben değil o suçlu” başlıklı yazımda Dere yatakları taşarken bize mi sordu? Şimdi de şu grizu faciası, işçilerin maden ocağında olmadıkları bir zamanda olsaydı ne olurdu sanki. Ne iyi olurdu hükümeti de böylece kimse ihmalle suçlayamazdı. Sayın Başbakanımız son noktayı koydu. “Ölüm madencinin kaderi, bölge insanı buna alışkın”. Alışmazsa da bu faciaları da çözeriz biz millet olarak. Nasıl olsa “Kader” dediğimiz o olgu o kadar büyük ki doldur içini doldurabilirsen. Doldur doldur bitmiyor nasılsa. Suç grizuda...
Ya da 800 lira için ocakta ekmek parasına çalışmak zorunda kalan işçide. Her gün yerin yüzlerce metre altına ölümle kucaklaşmaya gidenlerde. Nasılsa alışkınlar...
Göreceksiniz tez zamanda bundan da sıyrılacağız. Ölenlerin öldükleri yanlarına kâr kalacak. Zira politik arenaya baktığınızda hükümet İran’ı Muhalefet de Kılıçdaroğlu’nu kurtarma derdinde.
Günlerdir bir Allah’ın kulu çıkıp koskoca ülkede 32 maden işçimiz öldü, yas ilan edelim, bizim duyarlılığımızın önemi kalmadı bari dünya kamuoyuna karşı rezil olmayalım demedi, diyemedi. Gerçi resmi yas ilan etmemiz çok zor çünkü gün geçmiyor ki toplu ölümler olmasın ülkede. Terör, olmazsa trafik, olmazsa uçak kazası, olmadı şofbenden ölürüz ya da kaçak binalar yıkılır. Dere yatakları taşmazsa deprem olur. Depremden gitmezsek heyelandan ya da gece yarısı başlayan ani yangınlardan mutlak gidebiliriz. Ama resmi yas ilan edemeyiz.
Neden?
Artık acılarımız mı ortak değil? Ya da hangi bir acımıza yas tutalım?
Özel maden ocağı olsaydı?
Bu yılın Şubat ayında Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında toplam 13 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Savcılıkta ifade verirken ocak sahibi Erhan Ortaköylü fenalaşarak hastaneye kaldırılmıştı. “Özel maden ocakları..” diye başlayan haber bültenleri anonslarından fenalık gelmişti o dönemlerde. Ocağın özel olması sanki bu işlerin başımıza gelmesine sebepmiş gibi. Peki aynı medyaya şimdi soralım bakalım. Nerde Türkiye Taş Kömürü Karadon Müessese Müdürü, yetkilileri? Sayın Bakan 32 işçimiz için dua istedi. Sorumluluktan dua isteyerek kurtulunmaz. Yapabileceğiniz çok şey varken ölenlerin arkasından bir fatiha okuyarak kurtulamazsınız. Çalışma koşullarından başlayıp bu sektörde çalışan işçilerin maddi koşullarını düzeltmeniz gerekiyor. Değilse aldıkları parayla cenazelerini dahi kaldıramaz aileleri. Teselli mi? Asla gidenleri geri getirmez söylediklerimiz. Ancak yoksulluğun, çaresizliğin değil, risk altında olan bir mesleğin imkanları sunulmalı. Yoksa daha çok “sabrımıza iman, acımıza da kader” derler.
Bu patlama hangi plana bağlanacak?
Adı lazım değil bir tv kanalı Balıkesir’in Dursunbey’deki grizu faciasını “Balyoz Eylem Planına” bağlamıştı. Günlerdir merakla takip ediyorum acaba Zonguldak Karadon Maden Ocağındaki patlamayı hangi eylem planına bağlayacaklar diye? Çünkü Baykal-Baytok kaset hadisesinden hemen sonra oldu ya mutlak bir yere bağlanması lazım. Zamanlama önemli, benden uyarması. Gerçi henüz gayrı resmi bir açıklama gelmedi.
Anası olmayan dua etsin!
Kömür ocağının önündeki anaları gördünüz mü? Onların o bekleyişleri, evlatlarının sağ salim ocaktan çıkmaları için o bakışları gördünüz mü? Oracıkta kendi canlarını isteseniz inanın eyvallah etmezler. Ama neden hep bizim analarımız ağlıyor diye de artık soramıyorum. Çünkü “analar ağlamasın” projesi kapsamında analarımızın gözyaşı hiç dinmedi. Sağ olsunlar her tür açılımla bol bol analarımızı da ağlatmaya devam ediyorlar. Memlekette anası ağlamayanı bırak inlemeyen kalmayacak. Sayın Bakanım asıl anası olmayanlar dua etsin yoksa analarımızdan bizler için bol bol dua istemeye devam edeceksiniz.