RÜZGARLI SOKAK

RÜZGARLI SOKAK

Süreç masalının ardındaki gerçekler

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İmralı canisi Abdullah Öcalan ile pazarlık masasına oturdu. Özerklikten Kürtçe eğitime, Kürtçe propagandaya kadar ne istediyse verdi. Öyle ki Milli İstihbarat Teşkilatı, İmralı ile Kandil ve terör örgütünün Avrupa’daki ele başları arasında mektup taşıyan Milli Posta Teşkilatı’na dönüştü.
Terör örgütüne taviz üstüne taviz verildiği eleştirilerini yapanları Başbakan Erdoğan neredeyse vatan haini ilan etti. Erdoğan’ın eleştirilere karşı kullandığı en önemli argüman da  “Ne o, kan mı dökülsün istiyorsunuz. Bakın bir tek olay çıkmadı” oldu.
Erdoğan’a göre, şehit gelmemiş, çatışma çıkmamıştı! 
İşin aslının hiç de öyle olmadığı ortaya çıktı. Çünkü terör örgütü PKK, artık dağları bırakıp şehirlere indi, polisini, yargısını, maliyesini kurdu.  KCK Asayiş adı altında toplanan teröristler ulu orta yol kesip kimlik soruyor, hatta ve hatta trafik cezası yazıyorlar. TSK kışlasına hapsoldu, ne Türkiye sınırları içinde ne de dışında operasyon düzenleyemiyor.
TSK’yı acze düşüren, öfkelendiren sadece sınır içi ve ötesi operasyon yetkisi elinden alınması değil. Artık başta TSK personeli olmak üzere polis memurları da bölge illerinde rahat rahat dolaşamıyor. Hele özel otomobili ile yola çıkanların durumları içler acısı. Çünkü şehir içinde yol kesip kimlik kontrolü yapan teröristler en iyi ihtimalle ceplerindeki parayı alıyorlar. Direnenler karşı koyanlar tartaklanıyor.
Ankara’daki karargâh da artık isyan noktasında. 6 Mart’ta Şırnak’ın Uludere ilçesi kırsalında uzaktan kumanda ile patlatılan mayın Jandarma Uzman Çavuş Musa Somay’ı şehit etti.
Genelkurmay Karargâhı’nda  “yeter artık. Bu kadar da olmaz” isyanı yükseldi. Özellikle Ocak ayından bu yana Irak sınırına konuşlanan teröristler TSK’ya saldırı üstüne saldırı düzenleniyor ve bunlar ancak not ediliyordu. Öğrendik ki; Saldırıların ilki 10 Ocak’ta yapılmış sonrasında, 17- 21- 22- 24 Şubat,  3 ile 6 Mart tarihlerinde yaşanmıştı. Terör örgütü Irak topraklarından doçka, bixi makineli tüfek, roketatar, Kanas ve hafif silahlarla yapmıştı bu saldırıları.

 

Altay’a Kılıçdaroğlu güvencesi 
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, siyasette sakin kişiliği ile tanınıyor. Kılıçdaroğlu, zaten asıl ününü de bu sakinliği ile yaptı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melik Gökçek ile 17 Aralık 2008’de Star TV’de Uğur Dündar’ın Arena programında karşı karşıya geldi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun sakinliği ve üslubu Melih Gökçek’i zıvanadan çıkardı. Belki de Melih Gökçek, ilk kez TV ekranlarında yenilmişti.
O sakinliğinin Kılıçdaroğlu’nun tüm yaşam düsturu olduğu ortaya çıktı. Bir süre önce Kılıçdaroğlu parti çalışmaları için özel bir uçakla Ankara’dan Amasya’ya gitti. Kılıçdaroğlu’nun heyetinde CHP Grup Başkanvekili Engin Altay da vardı. Yolculuğun bir yerinde uçak hava şartları yüzünden sarsıldı, yanında bulunanlar haliyle telaşlandı. En çok telaşlanan isimlerden biri de Engin Altay oldu. Bu durumu gören Kılıçdaroğlu, ortamı yumuşatmak ve yaşanan telaşı yatıştırmak için konuşma yapma ihtiyacı hisset ve şunları söyledi:
“Endişelenmeyin Engin Bey, tecrübelerimle biliyorum ki, hiçbir uçak havada kalmaz!” 

 

Maliye Bakanı Şimşek’in çaresizliği
17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan nasibini almayan kamu kurum ve kuruluşu kalmadı. Paralel yapı adı altında başlayan operasyon kadro kıyımına dönüştü. En alttan en üste kadar değiştirilmeyen makam mevki kalmadı. Bu furyadan en fazla nasibini alan Maliye Bakanlığı oldu. Bakan Şimşek’in, canı yansa da üzülse de bu değişikliği yapmak zorunda kaldığı ortaya çıktı.
Yine bir görevden alma furyası öncesinde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, üst düzey bürokratlarıyla bir toplantı yaptı. Üzgün ve canı sıkkın olan Şimşek, elindeki iki listeyi masanın üstüne koydu. Herkes merakla Bakan Şimşek’in yapacağı konuşmayı beklemeye başladı. Bir süre oyalanan ve konuşmakta zorlanan Şimşek, sonunda dayanamadı ve şunları söyledi:“Bakın iki liste var. Biri görevden alınacaklar diğeri yerlerine gelecekler listesi. Kırılmayın, gücenmeyin benim yapabileceğim hiçbir şey yok.”  

 

Yandaş medyada tasfiye kurulu
Rüşvet ve yolsuzluk operasyonunun ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan kılıcı fena çekti. Bakanlıklar, emniyet yargı derken tasfiye operasyonları yandaş medyaya da sıçradı. Cemaat kontenjanından kadroya alınan yöneticisinden muhabirine kadar acımasızca bir kıyım başladı.
Daha önce el üstünde tutulanlar, peşinden koşulanlar birden bire ‘tu kaka’ ilan edildi.
İddialara göre, yandaş medya’da tasfiye için bir kurul oluşturuldu. Birbirinden “ünlü isimler” (!) İstanbul’da bir araya geldi. Yapılan toplantıda yandaş medyada paralel yapının elemanı olanların listesi hazırlandı. Ve ardından da kıyım başladı.
Hatta söylentilerine göre yandaş medyanın Ankara Bürosu’nda çalışan bir muhabir öyle hızlı işten atıldı ki, eşyalarını toplamasına bile izin verilmedi. Bir süre sonra özel eşyalarını almak için büroya giden muhabire kapı, duvar oldu. Muhabir, güvenlik görevlilerinden nazik (!) bir üslupla eşyalarının çöpe atıldığı bilgisini aldı.

 

AKP’nin danışman ve sekreterleri kime oy verecek 
İyiden iyiye yerel seçimlere kilitlenen Türkiye’de herkes aynı soruya yanıt arıyor; “Kim kazanacak?” 
 Kimi taksi şoförünün yaptığı yorumu gerçek belliyor, kimi de anket sonuçlarına itibar ediyor. Herkesin kendine göre de bir  “iç anketi” var..
TBMM’de de iç anketler yapılıyor. En ilginç anketlerden birisi de AKP’li vekillerin danışman ve sekreterleri ile ilgili olanı.
Bilimsel midir değil midir bilinmiyor ama kulislerde konuşulanlara göre AKP’li vekillerin danışmanlarının yüzde 50’si Ankara’da oyunu Mansur Yavaş’a vereceklerini söylerken sekreterlerde bu oran yüzde 80’e çıkıyor.