Anayasa Mahkemesi’nin CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’a tahliye kararı vermesi, BDP’lileri farklı heveslere de sokmuştu. Terör örgütü PKK’nın paralel devlet yapılanması KCK davasından tutuklu yargılanan 5 milletvekili de tahliye istemiyle yerel mahkemelere başvurdu. BDP’li vekillerin Anayasa Mahkemesi yerine Diyarbakır, 5 ve 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuruları haliyle reddedildi.
Bunu fırsat bilen BDP’liler ayağa kalktı, İstanbul’da ayrı, Ankara’da ayrı, Diyarbakır’da ayrı hukuk olduğundan dem vurup, söylemediklerini bırakmadılar. Hızlarını alamayan HDP’liler ise Meclis’te açlık grevi yaptı. Kulislerde yanıtı aranan soru hep şu oldu; BDP’liler niye Anayasa Mahkemesi yerine önce yerel mahkemeye başvuru yaptı!
O sorunun yanıtını BDP’lileri yakından tanıyan bir isim verdi: “Onların amacı kendi tahliyelerini sağlamak değildi. Bunu isteselerdi Balbay gibi doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne başvururlardı. Yerel mahkemeye başvurarak KCK davasından tutukluların da tahliyelerini sağlamak için hinlik yaptılar. Ama mahkeme bu kumpasa düşmedi”
BDP’li milletvekilleri bu tezgâh tutmayınca, “Önce can” diyerek tıpış tıpış Anayasa Mahkemesi’ne başvurdular. Ve ardından da tahliyeler geldi.
Jandarma operasyona hazırdı yazılı emir bir türlü gelmedi...
Savcı Muammer Akkaş, gündemdeki isim. “100 milyar dolarlık Yolsuzluk ve Kara Para Aklama” operasyonunu yürütüyordu. 2. dalga için düğmeye bastı. Polise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın da aralarında bulunduğu ünlü kişileri gözaltına aldırmak istedi. Teşebbüsü eksik kaldı. Polis, emri dinlemedi hatta ikiye bölündü. İddialara göre, operasyon yapmak isteyen polisler ile karşı çıkanlar birbirlerine silah çekti.
Savcı Akkaş, bunun üzerine telefona sarıldı. İstanbul İl Jandarmanın nabzını tuttu.
Kulislerde anlatılanlara göre; Jandarma, dinledikleri karşısında şaşırdı; Savcı Akkaş, gözaltı listesini sıraladı. Yetkili Jandarma, Ankara’ya etkili ve yetkili yerlere telefon açtı. Aldığı sözlü emri anlattı, ’ne yapması gerektiğini’ sordu.
Ankara, “yazılı emir gelmesi ihtimalini de göz önünde bulundurarak hazırlıklarını yap” dedi.
Yetkili Jandarma, operasyon için tüm hazırlıklarını tamamladı, ancak o beklediği yazılı emir savcı Akkaş’tan bir türlü gelmedi.
İmralı canisi pusuya yattı
Başbakanın “İstiklal!” savaşında İmralı canisi Abdullah Öcalan da silah kuşandı. Ve cepheye Erdoğan saflarında katıldı.
Öcalan’ı bilenler için bu bir sürpriz değil! Merhum Necmettin Erbakan’ın sık sık tekrar ettiği “Her şey aslına rücu eder” sözü vardı...
Hani MİT Oslo’da PKK’lı teröristlerle pazarlık masasına oturduğu günlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da kameralar karşısına çıkıp ağlamaklı “Tapu Kadastro Lisesi’nde okurken Namaz kılan üç genç, biri Abdullah Öcalan” şeklinde konuşmuştu. Sonra o üç gençten birinin Cumhurbaşkanı Gül’ün danışmanı ve eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz olduğu ortaya çıkmıştı.
İşte o Abdullah Öcalan daha sonra büyümüş ve bir takım derin ya da bugünkü adıyla paralel devlet yapılanmasının kuruluşu olan Türkiye Fikir Ajansı’nda çaycı olarak çalışmıştı.
Sonrası malum, terör örgütü PKK’nın kurulması, Şam’da ikamet ve Kenya’dan paketlenme...
MİT’in arşivinde üç satırlık Öcalan değerlendirmesi var; “pragmatist, 160-165 cm boylarında, gözleri şaşı ve bir ayağı aksak..”
O Öcalan, “devletime hizmet için hazırım, beni öldürmeyin annem de Türk’tü” diye yalvarırken devran değişti ve İmralı sakini oluverdi. Artık ayağına devletin koca koca bürokratları gidiyor. Hatta rivayete göre ki (biz inanmıyoruz); “Başbakan Erdoğan ile karşılıklı metin imzalayacak kadar da samimi...”
İşte İmralı’daki “adamları” cemaat- Başbakan Erdoğan savaşında aslına rücu etti. Kandil’e, BDP’lilere ve dahi HDP’lilere şöyle bir talimat verdi:
“Açılımın sürmesi için Erdoğan’ın iktidarda kalması şart!(Dışarı çıkmam için) Ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ı destekleyin, yanında durun. Erdoğan’a uluslar arası operasyon çekiliyor. Paralel devlet Erdoğan’ı yıkmak için elinden geleni yapıyor. Tabii bir de ekliyor, sakın ola ki desteği fazla kaçırmayın, ne olur ne olmaz kazanan tarafta olalım!”
Şamil, bir zamanlar kankaydınız...
AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, Ümraniye ve Balyoz davalarında mangalda kül bırakmadı. Kitaplar yazdı yetmedi açık oturumlara çıktı o da yetmedi Twitter’dan kamuoyunu bilgilendirdi.
Tayyar hep aynı tezi tekrarladı; Ümraniye ve Balyoz davalarında tam bir suçüstü vardı. Üstelik derin devlet tam da AKP’ye darbe yapacakken yakalanmıştı. Sanıkların Silivri divanında delillerin sahte olduğunu, sehven yüklemeler yapıldığı, yasa dışı dinlemelere yapılan eklemelerle delil oluşturulduğu savunmaları da Tayyar’ın bir kulağından girdi öbüründen çıktı.
Ve bir gün geldi Şamil Tayyar, geçen Mayıs’ta “Gaziantep’te polisin de içinde olduğu bir suç şebekesi var. Telefonlarım dinleniyor, Bakan Fatma Şahin bile hedefte” açıklaması yaptı.. Tayyar, bu açıklamasının ardından İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e dilekçe yazarak iddialarını bildirdi. Şahin’in talimatıyla iki polis başmüfettişi iddiaları araştırdı.
Şamil Tayyar bu kadarla da kalmadı, soluğu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında aldı. Huzura çıktı, dilinin döndüğünce yasa dışı olarak dinlendiğini, cemaat ağırlıklı bir komplo ile karşı karşıya olduğunu anlattı. Tayyip Erdoğan, olgunlukla sitemi dinledi, önerileri aldı ama Tayyar’a dokundurmadan da edemedi:
“Şamil ne oldu düne kadar cemaatle kankaydınız. Şimdi ne değişti”
Bu arada, Tayyar’ın hedef gösterdiği Gaziantep Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ü.K. görevden alındı ve daha sonra Hatay’a atandı. Emniyet yetkilileri, yer değişikliğinin müdür Ü.K.’nin “yıpranmasını önlemek” amacıyla yapıldığını açıkladı.
Hatırlatalım dedik!..