Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın, “saat koleksiyonu” hobisi fobiye dönüştü. 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının koltuğundan ettiği Zafer Çağlayan’ı kamuoyunda ünlendiren de rüşvet olarak aldığı öne sürülen 700 bin dolar değerindeki saat oldu...
Sokakta, Meclis’te meşhur “saat” ile ilgili espriler, yeri geldiğinde dokundurmalar Çağlayan’ı çileden çıkarmaya yetip de arttı.
Ankara’da Çayyolu’nda lüks bir lokantada yemek yiyen bir grup gencin yanlarından geçen Çağlayan’a “Saat kaç?” sorusu sorması üzerine yaşanan tartışma unutulmadan yeni krizin merkezi de 14 Ekim’de TBMM oldu.
CHP Bolu Merkez İlçe Başkanı Hüseyin Yıkılmaz ile CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması için grup salonuna doğru giderken Zafer Çağlayan’ın da olduğu 6 kişilik grupla yolları kesişti. Yıkılmaz’ın gözü, kolundaki saate kayınca Çağlayan’ın çok sinirlendiği öne sürüldü. Karşılıklı atışmaların kavgaya dönüşmesini CHP Bolu Milletvekili Tanju Özcan engelledi.
Çağlayan’ın “saat” alerjisi vekiller arasında da espri konusu oldu. Kuliste karşılaşan bazı CHP’li vekiller birbirlerine ya “Saat kaç” ya da “Aman saatini kapat Zafer bey geliyor” diye espri yaptılar.
Bu arada Özcan, tartışmanın kahramanı Bolu Merkez İlçe Başkanı Hüseyin Yıkılmaz’ı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile de görüştürdü.
Özcan, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’na “Zafer Çağlayan ile Hüseyin Bey arasında tartışma yaşandı” diye söze girdi.
Kemal Kılıçdaroğlu, Özcan’ın sözlerini tamamlamasını beklemeden “Meşhur saat olayı mı” sorusunu yöneltti.
Olumlu yanıt almasının ardından da Hüseyin Yıkılmaz’a dönerek, “Saat sayesinde sen de meşhur oldun” diye takıldı.
Millet vekilinden ne ister
Milletvekili olmanın elbette ki ayrıcalıkları var. O ayrıcalıkların yanında mükellefiyetleri(!) de unutmamak gerekiyor.
Kimi TBMM’de mutlaka yemek yemek ister, kimi iş, kimi yol, kimi hastane parası. Konaklama ücreti istemek ise ana sütü kadar ak ve helal.
Bazen de “bu kadarı da olmaz” denilen istekleri sabırla dinlemek de vekilin rutin işleri arasında..
İşte onlardan biri de CHP Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın başına geldi.
Finike’den bir tanıdığı telefon açtı Kaptan’a...
Hal hatır faslı geçildi.
Sıra istek ve temennilere geldi.
Seçmen emekli öğretmendi, duldu, derdi de büyüktü.
Evlenmeyi kafasına koymuş, münasip bir eş aramaya başlamıştı.
Aradığı eşe de Esra Erol’un sunduğu “İzdivaç” programında rastlamıştı.
Ancak hocanın derdi de işte bu rastlantıdan sonra başlamıştı.
Çünkü desti izdivacına talip olduğu hanıma bir türlü ulaşamıyordu. Ne yapıp ettiyse de programa telefonla bağlanamamıştı.
İşte Kaptan’dan isteği de tam da bu noktadaydı.
“Kadını Ankara’ya çağır. İlla ki beni tanıştır.”
Gülsün mü ağlasın mı Osman Kaptan, ya sabır çekip telefonu kapattı.
Kapatır kapatmaz da yeniden çaldı. Al sana bir istek daha.
Seçmen müzik tutkunu!
Gerisini Kaptan’dan dinleyelim:
“Antalya’nın Kaş ilçesi Kınık Köyü’nde yaşayan vatandaşın TV’si, TRT 4’ü çekmiyormuş. Torunu üniversite sınavlarına çalışırken burayı izliyormuş. Müzik dinliyormuş. Çaresiz RTÜK üyelerini aradım, vericiyi yükseltiler de sorunu çözdük.”
Hükümetin kara listesine veli çalımı
Recep Tayyip Erdoğan, “Haşhaşiler” diye yüklendiği cemaate ilk darbeyi dershanelerle vurdu. Dershanelerin kapatılması için Başbakanlığı döneminde yasa çıkartan Erdoğan aynı zamanda ailelere “çocuklarınızı cemaatin okullarından ve dershanelerinden alın” çağrısı yaptı. Dershanelerin eğitim kalitesinden şüphe etmeyen ancak kara listeye de alınmasından rahatsız olan veliler ilginç bir yöntem geliştirdi.
Cemaatin dershanelerinde ısrarlı olan veliler, “sahte isimlerle” çocuklarını buralara gönderme yoluna gitti.
Ankara’nın “yeni sakallı” gazetecileri
Köşk’e çıkan Recep Tayyip Erdoğan’ın ardından AKP’nin Salı günü düzenlediği grup toplantılarında heyecan da düştü. Erdoğan, TBMM’ye gelmeden saatler önce koridorda yerlerini alan Ankara basının şahsiyetleri adeta ön sırada yer kapmak için birbirlerine hafif yollu omuz atmalar, vücut çalımı çekmeler artık yaşanmamaya başladı. Ahmet Davutoğlu’nun gelmesini bekleyen yandaşlar artık ya sağda solda öbek öbek sohbet ediyorlar ya da işlerini gördürmek için bekledikleri Bakan’ı sapa bir yerde yakalamak amacıyla erketeye yatıyorlar. İlgilinin öncü korumaları göründüğünde de yüzlerine o “masum” gülümsemeyi asıp Bakan’a ilgili ricayı iletmenin ve iş bitirmenin hazzı ile mutlu oluyorlar.
Erdoğan’dan sonra Salı selamlığında yüzler de değişti.
Eski solcu, yeni sağcı, eski cemaatçi şimdi istikbalci oldu.
Kim kimdir tanınmaz hale geldi; bu tanınmazlık kılık kıyafetten yüzlere gözlere de yansıdı.
Değişenler değiştiklerinin de farkında, çünkü hepsi okumuş çocuklar...
Hani Attila İlhan’ın “Kaptan” şiirinde yazdığı gibi; “Ben değiştim, biliyorum hem sakal bıraktım”...
Biri sohbet sırasında açıkça; “Dün Hocaefendi’yi methediyorduk, bugün küfür ediyoruz” derken de samimiydi. Samimiyetinden hiç bir şey kaybetmemiş olmak, değişenlerin insan yanı!
Bu coğrafyada zaten yaşayanlardan “dürüstlük” beklemek yanılgı; olsa olsa yalan söylememeyi ummak gerekiyor.
O kadar!
Sakalda “keramet” varmış!
Bunu da en iyi değişenler kavramış..