Rüzgara yön verdiğini zanneden pervaneler!
Siyaset çarşısına hareket getirecek geçişler kadar, 10 yıldır el üstünde tuttukları AKP iktidarına kıyısından köşesinden dokunduranlar da kıpır kıpır. Kimi mızmızlanıyor, kimi ‘hırlama’ kıvamında. “Ya sabır” çekeni de var, Silivri korkusu yüzünden ‘herşeyi toz pembe gösterme’ çabası içinde olanı da.
Hasılı her müşteriye uygun mal mevcut.
‘Kızılın’ ve ‘yeşilin’ tüm tonlarından harmanlanan, genetik kodları Washington’da ustaca tasarlanan bir oluşumun düştüğü zavallılığa bakın.
Arkanızda dünyanın yegane süper gücü, önünüzde memleketin bütün imkanları, bir ‘gemiciği’ salimen kıyıya ulaştıramıyorsunuz.
Hayır hayır, tespit bize ait değil.
Bu yargıya sahip olanlar, iktidarın her şartta sırtını sıvazlayıp “Yürü koçum kim tutar seni” diye ayar verenler.
Tamam yürü de, nereye kadar? İhtirasın sonu yok ki. Siz “bir” diyorsunuz, adamlar ‘beş’ adım atıyor.
Siz “Sat” diyorsunuz, adamlar bırakın elde avuçtakini, ‘memleketin yarınlarını’ bile ipotek altına aldırıyor.
Siz “Yık” diyorsunuz, adamlar deprem korkusunu bahane edip ‘camilere’ bile balyoz sallıyorlar.
İşin özünde ‘müteahhitlik’ var ya, en çok hoşlarına gideni de bu son emir.
Ağababaları da pek bir severdi yıkmayı.
İstanbul’da yol genişleştme çalışmaları için katlettikleri ‘çeşme’, ‘medrese’, ‘han’, ‘hamam’ ve ‘camilerden’ söz etmek hiç akıllarına gelmez.
Onlar yıkıyorsa, “hayır” için yıkıyordur.
Dolayısıyla kınanamazlar.
***
İktidar sahiplerinin yelkenine rüzgar pompalayan ve ömrü hayatı “dön baba dön” şeklinde görüntü veren kalemşorlardan birinin son ifşaatını duyunca katıla katıla gülmekten kendini alamıyor insan.
Çekip gidesi varmış buralardan hazretin.
Bölücü eşkıya takımının şehirli kanadına polis ‘kaba’ davranmışmış, birinin gözüne biber gazı sıkılmışmış, öbürünün saçından çekilmişmiş.
Kanına dokunmuş vallahi adamcağızın.
“Biz bunları böyle bilmiyorduk” demeye getiriyor. Hatta bir adım ilerisi, bunlar ile ‘özgürlükçü bir dünya kurma’anlamında kolkola girdiklerini, ancak yolun yarısında tekerin taşa takıldığını ima ediyor.
Keza bir başkası, ‘müskiratın mennine’ dair uygulamaların ayyuka çıkmasından bahisle, “Neyin peşindeler?” türünden yaygara koparıyor.
Bu ve benzeri yakınmalar çarşıdaki homurtuyu yükseltirken, insan kendine soramadan edemiyor:
“Sahi bunlar, bir şekilde iktidar olmuş, geçmişle husumetli güruhun mürebbiyesi olarak mı görüyorlar kendilerini?”
Öyleyse yanarız hallerine. Eğer öyle değil de “Ortak bir hedef için yola çıktık, sonra kazık yedik” diye bir düşünceleri varsa, işte orada “Durun” demek gerekiyor.
***
Durun, zira siz bu yıkım ekibinin ‘olmazsa olmaz’ parçaları değilsiniz.
Sürecin ‘çok kısa’ bir döneminde ve ‘lokal’ bir takım işler için görevlendirildiğinizi dünya alem biliyor.
Her seferinde hacıyatmaz misali ‘gücün yanında’ konumlanıp, ‘rüzgara yön verebileceğinizi’ sanmak boyunuzu aşan bir iddiadır.
Herşeyden önce insanın haddini bilmesi ve kendisi için çizilen alanda oynaması gerekir ki, ‘göbekten’ bağlı olduğunuz ABD’nin talimnameleri buna işaret eder.
Bakın, yüzde yüz Amerikancı oldukları halde sırf bu talimnamelerden ‘bazılarına’ burun kıvıranların hali ortada.
Üstelik büyük patron onların yerine ‘öyle isimler’ ikame etti ki, insanın “Bu eşyanın tabiatına aykırı” diyesi geliyor.
Oysa değil, maksat eğer ‘bir yükü birinin sırtına verip de dereyi karşıya geçirmek’ise, o kişinin kendisini ‘ne’ olarak tanımladığı hiç de önemli değil.
Son 10 yılın ortaya koyduğu hakikat bu.
Ne yazık ki, bizler ‘detaylara’takılıp kalıyoruz. İşin inceliklerini çözme, ‘oyun içinde ne tür oyun var’ onları görme merakına kapılıyoruz.
Hepsi ‘zaman kaybına’ yolaçan çabalar.
Tablo izah gerektirmeyecek şekilde açık.
***
Türkiye, bir yerden bir yere taşınacak.
Yükü sırtlanacak olanın ‘niteliği’ değil, “Hop kardeşim nereye gidiyoruz?” diyen vatandaşı ürkütmeyecek tiynette olması yeterli.
Sonrası ‘büyük patronun’ iki dudağı arasında. Bir “Deh” demesi ile birlikte nakliyat başladı.
Şimdi trafik hızlanmışken birileri ortalarda dolaşıp, çelme takarak taşınma işini aksatma sevdasında.
“Geçmiş olsun” demezler mi efendiler?