Rusya ile HDP-PKK iş birliği
Gürcistan, Kırım ve Ukrayna olayları irdelendiğinde Rusya'nın bölgede uyguladığı strateji de irdelenmiş olur. Bu strateji içeriden ülkelerde yaşayan etnik ve mezhep gruplarının kışkırtılması, dışarıdan ise Rusya'nın kurduğu baskı esası üzerine kurulu olduğu görülmektedir.
Dışarıdan kuşatmak
içeriden kışkırtmak!
Rusya'nın sınır ihlali yapan uçağının düşürülmesinin ardından Türkiye'ye karşı da aynı stratejiyi devreye soktuğu görülüyor. Bu stratejinin adı: Dışarıdan kuşatmak, içeriden kışkırtmaktır. Rusya'nın Türkiye'yi dışarıdan kuşatma stratejisi Ermenistan, Suriye, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Irak ve İran'la ilişkilerinde açık olarak gözlenmektedir.
Rusya içeriden ise başta Türkiye'nin rahatsız olduğunu açıkça ifade ettiği PYD'ye alabildiğine destek sunuyor. Türkmenleri bombalıyor. PKK'nın eli kanlı elebaşlarını Moskova'ya davet ederek görüşüyor.
Rusya tahriklerini bir adım daha ileriye taşıyarak HDP'nin eş genel başkanını Rusya'ya davet ediyor. HDP'ye destek sunarak Türkiye'ye karşı kullanacağının da işaretini veriyor.
HDP için bu durum kaçırılacak fırsat değildir. Nitekim tam da böyle bir kritik süreçte Demirtaş, Rusya'ya gidiyor. Moskova'da bakan gibi karşılanıyor.
Rusya Türk mallarına ambargo, ülkeye giden Türk iş adamlarını gözaltı uygulaması yaparken Demirtaş'a kucak açması amaçsız değildir.
Demirtaş fırsattan yararlanarak Rusya'da temsilcilik açma girişiminde bulunuyor. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov, Kürtlerin azınlık olduğundan söz ediyor. Demirtaş da kendilerini Türk iş adamlarının dışında tutarak Moskova'da Kürt İş Adamları Derneği'ni açıyor.
"Belki de Bağımsız Devlet"
Rusya'nın geleneksel Moskofluğunu göstermesi aslında kimseyi şaşırtmıyor. Demirtaş'ın tavrı da aslında PKK'yı ve bölücüleri iye tanıyanlar için çok da yadırganacak bir durum değildir.
Demirtaş, Rusya'dan aldığı moralle döner dönmez "Özyönetim" tartışmaları için toplanan DTK'nın toplantısına katılıyor. Orada şunları söylüyor: "Bu direniş zaferle sonuçlanacak. Kürtler artık kendi coğrafyasında siyasi irade olacak. Belki Kürtlerin bağımsız devleti de olacak federal devleti de, kantonları da özerk bölgeleri de" diyor.
Bir siyasi parti (!) lideri mevcut hukuk düzenine karşı silahlar, hendekler, roketatarlar ve bombalarla kalkışma içinde olanları "direnişçi" olarak niteliyor. Kahpece pusu kurmayı, bomba döşemeyi dahası insanları, tarihi ve kültürü katletmeyi direniş olarak niteliyor. Demirtaş açıkça 'Hendekçilerle beraberiz' diyor ve teröristlerin yalnız Kandil'in değil bizzat kendilerinin desteğiyle insan katlettiğini de söylemiş oluyor.
Demirtaş en sona sakladığı "Bağımsız Devlet" baklasını da Rusya'dan aldığı cesaretle dile getirmekte bir sakınca görmüyor. HDP ve onun tepesindekiler iç savaş çıkartmaya, halkı birbirine düşürmeye ve devleti zaafa uğratarak çökertmeye çalışıyor. Doğrusu bölücülük faaliyetlerini başarılı bir biçimde sürdürüyorlar.
"Beylik" halinde yaşıyorlarmış!
Aynı toplantıda DTP'li Hatip Dicle, "Öz yönetim talebimiz hakkımızdır. Alparslan Anadolu topraklarına gelince Kürtler beylikler halinde yaşıyordu", diyor.
Bir başka DTP'li Selma Irmak ise "Kürdistan alanlarında tarih yeniden yazılıyor. Sur, Cizre, Silopi, Nusaybin, Dargeçit direnişlerini selamlıyorum. Yaşamını yitirenlerin mücadelesi önünde saygıyla eğiliyorum" demekte.
Bu zevat açıkça Mehmetçik katili, cami, kütüphane yakan ve bizzat Kürtleri katleden teröristlerin önünde saygıyla eğiliyorlar. Bölücülüğün bir bütün olduğunu Kandil-HDP-PYD ya da DTK ayrımının yapılamayacağını da ortaya koymuş oluyor.
Buradan bir zamanların akil adamlarının, çözümcülerinin ve HDP'yi Türkiyelileşmeye çalışan bir parti olduğunu söyleyenlerin de alması gereken dersler olduğu da açıktır. HDP'nin "dil üzerinde yasak kalksın, ana dilde savunma yapılsın, ana dilde eğitim yapılsın vb.." taleplerinin hangi siyasi projenin ayrıntıları olduğu ortaya çıkmış oluyor. Ortaya çıkan gerçekler çözümcülerin, liberal yanaşmaların, akil adamların ve AKP iktidarının bölücüler tarafından nasıl kullanıldığının da kanıtıdır!