Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitri Medvedev, çarpıcı açıklamalarıyla ünlüdür, ancak iş faaliyetlere geldiği zaman söylemdeki başarısı bir anda terse döner. O zaman da yerine Rusya'nın başlıca müttefiki olan Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko geçer ve ortalığı derlemeye çalışır.
Lukaşenko'nun son zamanlarda yaptığı en unutulmaz açıklama Ermeni siyaseti hakkındaki düşünceleriyle ilgiliydi:
“Peki, bu nasıl bir siyaset? Ermenilere bizden başka kimin ihtiyacı var? Kimsenin onlara ihtiyacı yok... Ne Fransa'sı? Ne Macron'u? Yarın Macron gidecek ve herkes bu Ermenistan'ı unutacak.”
Bunun üzerine Erivan'daki protestocular Belarus Büyükelçiliğini patates ve yumurta yağmuruna tuttu. Gerilimin tırmanmasından sonra Kazak Dışişleri Bakanlığı, Belarus Büyükelçisini çağırdı.
Pek çoğumuz için önemsiz gibi görünen bu olaylar, Rusya ile eski Sovyet coğrafyasındaki müttefikleri arasındaki gerilimin keskin bir şekilde arttığını gösteriyor. Ermenistan ayrıca Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un Kafkasya'daki durumla ilgili son yorumlarından son derece memnuniyetsiz olduğunu ifade ederek ortaya çıkan gerilimi daha da arttırdı.
Ermenistan'in memnuniyetsizlikleri anlaşılabilir. Moskova 2010'ların ilk yarısında Avrasya Projesi İttifakı'nı inşa ederken, potansiyel üyelere krediler ve büyük ve birleşik bir ekonomik alana katılım umutları ile rüşvet verirken, durum bugünkünden çok farklı görünüyordu.
Ukrayna'nın Kursk Saldırısı Orta Asya'daki Rus varlığını tehdit ediyor
O zamanlar Avrupalı olarak kabul edilen Rusya, etrafına denizlere erişimi olmayan müttefikler topluyor, kendisini sadece güçlü bir ekonomi olarak değil, “Avrupa'ya köprü” olarak konumlandırıyordu. "Askeri koruyucu" iddiasından bahsetmeye gerek bile yok.
Fakat "Rusya'nın güçlü rüzgarı" on yılın sonunda tüm çekici özelliklerini kaybetmeye başladı ve günümüzde ise cazibesini toptan kaybetti.
Bu durumu ortaya çıkan etkenlerden birincisi, Moskova'nın kendi topraklarına da sıçrayan büyük bir Avrupa savaşına karışmış durumda olması. Resmi olarak savaş olarak adlandırılmasa da KGAÖ Tüzüğü, üye ülkelerin “güvenlik, istikrar ve toprak bütünlüğüne yönelik tehdit durumlarında kolektif savunma” olasılığına atıfta bulunuyor. Rusya'nın korunmak için Kırgızistan ya da Tacikistan'a başvurmayacağı kesin. Ancak yeni durum en azından bir gerilim kaynağı olacak gibi görünüyor. NATO'nun, sınırları çözülmediği için Ukrayna'yı saflarına kabul etme konusunda şüpheleri varsa, o zaman “federal tebaasının” bir kısmını kaybedebilecek Rusya'nın bütünleştirici askeri-politik birliklerdeki varlığı diğer üyeler için bir risk haline gelebilir mi? Bu soru, İran'dan insansız hava araçları ve füzeler, Kuzey Kore'den mermiler satın alan Moskova hükümetinin askeri-teknik işbirliği konusunda yeterli bir ortak olup olmadığı konusunda da ufukta şüphelerin belirmesine neden oldu.
Ekonomik olan ikinci etken ise bünyesinde daha fazla sorun barındırıyor. Elbette Rusya, savaş zamanında kendi vatandaşlarının kitlesel göçüyle BDT ülkelerinin ekonomik büyümesine geniş katkıda bulundu ve bu da 2023'te birçok eski Sovyet ülkesinde GSYİH büyüme oranının iki katına çıkmasıyla sonuçlandı. Fakat buna rağmen Avrasya Birliklerine üyelik giderek daha şüpheli hale geldi.
Batılı ortaklar, bu ülkelere yapılan her türlü mal tedarikinin Rusya'ya yapılan gizli bir ihracat olduğuna inanıyor. Bu nedenle, ortak gümrük alanıyla Avrasya Ekonomik Birliği'nin şartlarının yerine getirilmesi, şimdi olmasa bile gelecekte Batı'nın yaptırım baskısı için yeterli bir neden olacaktır. Rusya'nın en önemli avantajı olan en önemli transit ülke statüsünün, Çin'in kendi topraklarını bypass eden güzergahlar inşa etmesi, Moskova'nın boru hattı sevkiyatlarını sudan bahanelerle engellemesi ve Batı'nın Rusya üzerinden transit geçişi resmileştirmeyi reddetmesi nedeniyle geçersiz hale geldiğini de eklemek gerekir.
Üçüncü olarak, Rusya'nın göç konusunda müttefikleriyle olan işbirliği de son zamanlarda önemli ölçüde değişti. Avrasya entegrasyonunun “başladığı” yıllarda Rusya, Orta Asya'dan gelen işgücü göçünün en önemli varış noktasıydı. Tacikistan'a giden "misafir işçi dövizleri" GSYİH'nin %40'ından fazlasını oluşturuyordu. Ukrayna'da savaşın patlak vermesiyle birlikte Moskova, olası bir seferberlik kaynağı olarak göçmenlere gözünü dikti ve onları orduya almaya çalıştı. Buna ek olarak, IŞİD terörizminin artan tehdidi, eski SSCB'nin güney cumhuriyetlerinden gelen insanlara yönelik zulümde bir artışa neden olmakta. Crocus Belediye Binası'ndaki terörist saldırının ardından, en az 100.000 Tacik ve bölgedeki diğer ülkelerin vatandaşları Rusya'yı terk etmiştir. Bir zamanlar Sovyet sonrası entegrasyonun önemli bir ayağı olan Orta Asya'dan işgücü göçü artık Türkiye ve Orta Doğu'ya doğru kayıyor ve Moskova'nın buna karşı koyacak hiçbir şeyi yok.
Orta Asya Türk Devletleri sonunda birleşti. Rusya ve Çin bölgesel güç olmaktan çıkıyor
Çin'in Orta Asya'daki ve Türkiye'nin Kafkasya'daki rolündeki dramatik artışın dışında tüm bu koşullar geçen hafta gördüğümüz gibi Moskova'da ve çevresinde histeriye neden oldu. Son yıllarda Rusya dünyada en çok yaptırım uygulanan ülke ve küresel bir parya haline geldi ve bu türden bir ülkenin "entegrasyon birliklerinin" merkezi olamayacağı açık. Dolayısıyla Moskova'nın 2000'li yılların başından bu yana eski Sovyet coğrafyasında oluşturduğu yapılar çok yakın bir gelecekte çökmeye başlayacaktır. Ermenistan zaten fiilen KGAÖ'den çekildi ve AB ile işbirliğini giderek daha da arttırıyor, bunun koşulu da er ya da geç Avrasya Ekonomik Birliği'nden çekilmek olacak.
Kazakistan, AB yaptırımlarına “körü körüne” uymayacağı söylemini sık sık tekrarlasa da Rusya ile giderek daha temkinli bir işbirliği politikası güdüyor; dahası, Moskova'nın eylemlerine giderek artan bir şüpheyle yaklaşıyor. Kırgızistan ithalat-ihracat şartlarını her geçen gün sıkılaştırıyor ve yıllardır Çin mallarının Rusya'ya yarı yasal ihracatında ana aracı olduğu bir sır değil.
Batı tüm bu süreçlere mümkün olduğunca dikkatli yaklaşıyor. Kremlin, Sovyet sonrası entegrasyon için çok çaba sarf etti ve başlangıçta umutsuz olan bu projenin çökmesi, Rusya'nın Ukrayna'daki olası bir yenilgisine kadar etkili olacaktır. 2022'de başlayan savaş büyük ölçüde Putin'in "arka tarafının" güvende olduğuna ve "imparatorluğunu" yeniden inşa etmek için sadece Kiev'e ihtiyacı olduğuna inanması sayesinde mümkün oldu.
Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Avrasya Projesi'ni baltalamak batının, minimum maliyetle maksimum fayda sağlayabilecek bir görevi olarak öne çıkıyor. Burada önemli olan soru ise Rusya'dan boşalan entegrasyon merkezinin Türkiye olup olamayacağı.