Rus dış politikası değişmez / Dr. Agah Oktay Güner

Rus dış politikası değişmez / Dr. Agah Oktay Güner

Panslavizm, Rusya'nın özellikle Çarlık döneminde uyguladığı, Slav ırkından olanları kendi hâkimiyeti altında bir devlet hâlinde toplama siyasetidir.

Batı Avrupa siyasi çevrelerinde Panslavizm kavramı, 1870 yıllarından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. O dönemde bu ifade ile, Slav ırkından olan kavimlerin Rusya'nın yönetiminde birleşmesi kastedilmiştir.

"Panslavizm" tabiri ilk defa 1826 yılında Slovak yazarlardan J. Herkel tarafından kullanılmıştır. Lâtince olarak kaleme aldığı ve umumi Slav diline ait olan bir eserinde "Verus Pansla-vismus" (Hakiki Panslavizm) tabirini ilmi literatüre sokmuş ve dolayısı ile bu sözün sonraları siyasi bir tabir olmasına yol açmıştır. Siyasi amaçlı bir "Slav Birliği" yaratmak fikri ise ilk defa kesin bir Slovak, Slavların batı kısmına ait, Katolik dinine mensup, Avusturya tebaasından biri tarafından şekillendirilmiştir*(1).

Bu siyasetin en hararetli taraftarları da Rusya'da gittikçe nüfuz kazanan "Panslavistler" olmuştur. Panslavizm cereyanı, Rusya'da XIX. yüzyıl ortalarına doğru süratle gelişmişti. "Türklerin zulmü altında inleyen Slav kardeşlerini kurtarma" maskesi altında hareket eden bu zümre mensuplarının esas gayeleri, Rusya'nın hâkimiyeti altında bütün Slavları birleştirmek ve İstanbul'u ele geçirmekti. Panslavistler bu maksatla "Ayasofya'ya Haç Koymak" sloganını ortaya atmışlardı. Başlangıçta Rus hükümeti tarafından desteklenmeyen bu hareket, Çar Alexander II zamanında gittikçe kuvvetlendi ve Rus siyasetine tesir etmeye başladı. Siyasi alanda Panslavistlerin en mühim şahsiyeti, 1864 de İstanbul'a elçi olarak gönderilen İgnatiyev olmuştur.

Tarihimizin son üç asırlık zaman diliminde, siyasi ve askeri yönlerden en önemli kısmını, Rusya ile olan münasebetlerimiz teşkil etmektedir. Türkiye'nin jeopolitik durumu ve Rusya tarihinin Büyük Petro'dan itibaren takip ettiği genişleme, fütuhat siyaseti icabı bu iki devlet arasında öncelikle askeri karşılaşmalar olmuştur. Türkiye ile Rusya arasında Birinci Dünya Savaşı dahil, dokuz büyük harp yapılmıştır. 1711 Prut Savaşı, 1856 Kırım Savaşı hariç, bütün harplerde Türkiye yenilmiştir. Bilhassa II. Katerina ile başlayan Rus-Türk savaşları XIX. yüzyıl sonlarına kadar Türkiye'nin büyük toprak kayıplarına uğraması ile sonuçlanmış ve 1878 Şubat'ında Rus orduları İstanbul önlerine kadar gelmiştir.

Moskova-Rus devletinin siyasi tarihi aslında Rusya'nın Türk illeri aleyhine yayılış hareketi mahiyetindedir. Korkunç İvan'ın 1552'de Kazan Hanlığını ortadan kaldırmasından sonra Ruslar durmadan yayılmışlardır. Son 350 yıl içinde hiçbir devlet ve millet Ruslar gibi devamlı harplerle, komşuları aleyhine genişlemiş değildir. Bu hareketin icabı olarak Rusların siyasi faaliyetlerinin en karakteristik vasıfları, yayılma ve komşularından toprak kazanmaktır.

Bu durumdan en çok zarar görenler, Türk kavimleri ve devletleridir. Hem coğrafi bakımdan yakınlığımız, hem de siyasi münasebetlerimizin çok çeşitli ve uzun bir maziye sahip olması sebebiyle Rusya'nın tarihini, özellikle Sovyet Rusya'nın dış politikasını ve bunun dayandığı siyasi felsefe ve ideolojiyi bilmek zorundayız.

Alman birliğini gerçekleştiren ve Alman emperyalizmini geliştirmeye hizmet eden Pangermanizm ile çok daha zayıf bir tesir gücüne sahip olabilmiş olan Pantürkizm fikir ve siyası hareketleri, vaktiyle büyük bir önem kazanmış ise de bugün her ikisi de siyasi ehemmiyeti olan birer problem olmaktan çıkmıştır. Halbuki Panslavizim II. Dünya Savaşından sonra dünya politikasında en ağıflıklı problemdir. Tito Yugoslavya'sının "Slav bloku" dışında kalmasına rağmen, Slav milletleri camiasının, en büyük Slav devleti olan "Sovyetler Birliğinin baskı ve nüfuzu altında bulunması, "Slav Milletleri" dayanışmasının fiilen varlığı ve hâlen "Panslavizim" diye bir cephenin mevcudiyeti ortadadır.

Aslında "Panslavizm"in tohumları bazı Slav tarihçileri ve şairlerinin eserlerinde çok erkenden atılmıştır. Onlardan biri 1588-1638 yıllarında yaşamış olan Raguzah (Dubrovnik'li) şair İvan Gunduliç'tir. Tassonun kurtarılmış Jerusalem (Kudüs) üslubunda yazdığı "Osman" adlı epik manzumesinde, Gunduliç, Slav kavimleri arasında karşılıklı tesanüt ve yardım görüşünü ifade etmiştir. Raguzah şair, Lehli prens Vhdislav (Sonraki kral Vladislav IV) Hotin Kalesi yanında Türklere karşı kazandığı zaferini tebcil maksadıyla kaleme aldığı bu epik eserinde, Lehlileri bu başarılarından dolayı haddinden fazla göklere çıkarırken, Leh Prensi'nin Balkanlar'daki Slavları kurtaracağı ve Stefan Duzan devrini yeniden ihya edeceği görüşünü ifade etmiştir. Bu suretle, Balkan Slavlarının Türk hâkimiyetinden "kurtulmaları "nın bir Slav devletinin müdahalesiyle mümkün olabileceği fikri ortaya konulmuş oluyordu.

Gunduliç'i Hırvat menşeli ve Katolik papazı Yurıy Krıjaniç (1618-1683) takip etti. "Rusya'nın Siyâseti" adlı eserinde: "Ey haşmetli Çar cenapları, sen elinde Musa'nın mucize yaratan asasını tutuyorsun ve bununla mucize yaratmağa muktedirsin! Sen tebaalarının mutlak hükümdarısın ve dolayısıyla onlardan mutlak bir itaat görmektesin. Sen, Tanrı'nın yardımıyla yalnız kendi devletini değil, diğer Slav ülkelerini de yükseltecek ve bu sayede devamlı bir takdir ve takdis kazanacak durumdasın. Bütün Slav milletleri nazarlarını ancak sen haşmetli Çar cenaplarına çevirmiş bulunuyorlar; darmadağınık bir hâle getirilen çocuklara bir babanın ihtiyar edeceği bir harekette bulun ve onları bir araya topla." diye haykırıyordu.

Slavlar, tarihleri boyunca ya Türk ya da Germen asıllı milletlerin siyasi ve kültürel tesirinde kalmışlardır. Bunun neticesinde Slav kavimlerinden gelecek reaksiyonların bilhassa Germenler ve Türklere karşı olması lâzım geldiği de bu şartların tabiî bir neticesi olarak telâkki edilebilir. Nitekim "Panslavizm" hareketinin doğuşu ve gelişmesi de bunu göstermektedir. Slavlar arasında milli şuur hislerinin uyanması ve gelişmesinde Alman âlimlerinin büyük hizmeti vardır. "Panslavizm" hareketi aslında Alman tarihçi, dilci ve mütefekkirlerinin hazırladıkları ilmî eserler üzerinde meydana gelmiştir.

"Slav Birliği" cereyanı, siyasi Panslavizm'den ziyâde edebî ve kültür Panslavizm'i idi. Panslavizm'in siyasi bir hareket olması Rusya'nın bu ilmi ve edebî cereyanı kendi emperyalist maksatlarına alet edinmek istemesiyle mümkün olmuştur. "Panslavizm" Rusya'da önce bir kültür meselesi şeklinde gelişmiştir. Sonra siyâsî bir renk almıştır. Bu yönden, Rusya dışındaki Slavlarla Ruslar arasında bir benzerlik vardır. Ancak Rus Panslavizm'inin bütün Slavları, Rusya'nın hegemonyası altına koymak ve Slavları "Ruslaştırmak" amacının olduğu, Prof. Hans Kohn'un tarafımdan Türkçe'ye çevrilen "Panslavizm ve Rus Milliyetçiliği" adlı eseri incelendiği zaman ortaya bir kere daha çıkacak ve geçmişin olayları ile doğrulanacaktır. Açık gerçek "Panslavizm"in, zamanla "Panrusizm" kalıbına girdiğidir.

"Slavcı" görüşün sağlam esaslara bağlanması batının felsefe mektep ve sistemlerine müracaat edilmesi yoluyla olmuştur. Bilhassa Schelling üzerinde durulmuş, Shelling'in mistik felsefesinden hareketle "Kurtarıcı Rus Felsefesi"nin esasları kurulmak istenmiştir. Bu yoldaki fikri gelişmeyi Kireyevski sağlamıştır. Kireyevski'nin "Slavcılık" ideolojisi Khomyakov ve Konstantin Aksakov tarafından işlenmiş ve tamamlanmıştır.

Slavcılık kisvesine bürünen Rus Panslavizm'i, şair Khomyakov'un şahsında kuvvetli ve tesirli bir otorite bulmuştur. Bu sıralarda Rusya'da Schelling felsefesi ve kozmopolit görüşler oldukça yayılmıştı Khomyakov bu cereyana karşı yeni bir sistem kurmaya çalıştı. Buna göre "her millet ancak mensup olduğu din esaslarını ne heyecanını, örfü, âdeti ve millî geleneklerini muhafaza etmekle ve tam bir tekâmüle erişebilirdi". Tarih sahnesine en geç çıkan Rusya ve diğer Slav kavimlerinin insanlık tarihinde esaslı bir rol oynamaları mukadderdi. Bu fikir işleniyor ve bu telkin, yayılmak isteniyordu.

Kırım Harbi sırasında alevlenen Rus aleyhtarlığı, Avrupa'daki Rus düşmanlığı, Rusya'da büyük bir reaksiyon uyandırdı. Panslavizm cereyanı birdenbire alevlendi. Tanınmış Rus tarihçisi Pogodin, bu defa "Panslavizm"in sözcülüğü rolünü üzerine aldı. Bütün Slav, Osmanlı ve Habsbourg imparatorluklarının harabeleri üzerinde, merkezi İstanbul olmak şartıyla bir "Slav Devleti" kurmaya davet ediyordu. Pogodin, bu hedefe ulaşabilmek için şunları talep ediyordu:

1-            Türkler, Avrupa 'dan kovulmalıdır,

2-            Slavlar mutlaka Türk ve diğer milletlerin hâkimiyetlerinden kurtanlmalıdır,

3-            Rusya, Avrupa'da üstün bir duruma çıkarılmalıdır,

4-            İstanbul Patrikhanesinin mevkii yükseltilmeli ve Ortodoks Kilisesine lâyık olduğu önem verilmelidir.

Panslavist maksatları bu kadar açık ve kesin bir dille Pogodin'den önce kimse ifade etmiş değildi. Pogodin tarafından ortaya atılan görüşleri benimseyen aşırı Rus milliyetçileri birleşerek 1857'de Moskova'da bir "Slav Yardım Cemiyeti" kurdular. Hükümet 1858'de Cemiyet'in statüsünü tasdik etti. Cemiyet, Güney Slavlarının kiliselerine yardım etmeyi, Kilise ve okullarına eğitim malzemesi göndermeyi, Rusya'ya tahsil için gelen Slav gençlerine her türlü yardımı yapmayı gaye edinmişti. Cemiyet hızla güçlendi, yeni şubeler açtı, yayın faaliyetine girdi.

Panslavizim, Rusya'da bir süre sonra, özellikle Lehistan'daki gelişmelerden sonra Ruslaştırmayı savunur oldu. "Tek bir dil ve tek bir din" siyasetinin tatbik edilmesini istemeye başladı Aynı politika, bir süre sonra Lehlilerden başka İslâm-Türk unsurlara karşı da tatbik edilmek istenecektir. Leh kültürü imha edildi. Varşova'da bile Leh dili yasak edildi, üniversitede de eğitim dili Rusça oldu. Bu 1863 Leh kıyımından sonra Ukrayna millî hareketi, Rus hükümeti tarafından yasaklandı. Ukrayna her türlü millî değerinden soyuldu, ezildi, Ukrayna'nın tamamıyla Ruslaştırılması programı tatbik edildi.

Kırım Harbi'nde Rusya'nın maruz kaldığı darbenin tesiri azalıp acı izleri silinince Çar hükümeti yeniden baskı siyasetine döndü. "Panslavizm" hakiki mahiyetiyle sahnede göründü. Rusya, Balkanları ele geçiremeyince Orta Asya ya doğru genişlemek siyasetine girişti.

Türkistan'da Timur'dan sonra kuvvetli bir devlet teessüs edememişti XIX. yüzyıl ortalarında Hive, Buhara ve Hokand hanlıkları namıyla üç Türk Devleti mevcuttu. Orta çağlar İslâm Şark Kültürü ve medrese zihniyeti ile taassubun hüküm sürdüğü, istibdadın sınırsız olduğu bu devletlerin, askerî ve iktisadî kudretleri de pek zayıftı. Bu üç devlet arasında eksik olmayan iç mücadele buradaki Türklerin büsbütün zayıf düşmelerine sebep olmuştur*(2).

Türkistan ve Kafkaslardaki Rus yayılışı ilerlerken Moskova'da "Panslavist" akım da kuvvetlenmekteydi. 1869'da "Şafak" adlı bir Rus mecmuasında, "Slavcılık" hakkında bir seri yazı yazan Danilevsky'nin Panslavist harekette büyük yeri vardır. Danilevsky, Slavcılığın temel vasfı olarak Ortodoksluğu alır ve "Grek-Ortodoks dini yegâne doğru olan dindir. Türklerin tarihteki rolleri ve vazifeleri Grek-Ortodoks Kilisesi'ni Latinlere karşı müdafaa ve muhafaza etmek olmuştur. Ortodoksluk bundan böyle Rusya tarafından himaye edildiğine göre artık Türkiye'nin rolü sona ermiştir." der. Danilevsky'nin 1869'da yaptığı "Rus-Slav Birliği" projesi bir asır sonra gerçekleşmiştir. Sovyetler Birliği İmparatorluğu, İstanbul ve Atina hariç projedeki bütün  ülkeleri hâkimiyeti  altına almıştır.  Sovyet Rusya'nın 1946'da "Boğazlarda üs" istemesini ve Türkiye üzerine yaptığı baskıyı ilâve edersek. Danilevsky'nin görüşlerinin tesirini hâlâ muhafaza ettiğini anlarız.

1870'de Rus Generali Fadayev'in "Şark Meselesi Hakkında, Düşünceler" kitabı "Panslavist" görüşü güçlendirmiş, eser bazı Avrupa dillerine tercüme edilmiştir. Fadayev: "Vaktiyle Avrupa için bir Türk ve İslâm meselesi vardı, şimdi ise (yani 1870 yıllarında) Şark meselesi mefhumu vardır. Dikkatler Slavlık ve Ortodoksluk üzerinde toplanmaktadır. Rusya'nın düşmanı bütün Batı Avrupa değil, Orta Avrupa, yani Almanya'dır. Alman birliği gerçekleşirse, Rusya'nın dışında kalan "Slavlar yok olmaya mahkumdur".

Fadayev'e göre Rusya'nın vazifesi, işte bu Slavları yok olmaktan kurtarmaktır. Alman İmparatorluğu'nun ilânı, İtalya Birliğinin gerçekleşmesi Panslavistleri Rusya'da çok güçlü hâle getirdi.

1864'te İstanbul'a Rus Büyükelçisi olarak gönderilen Kont İgnatiyev koyu bir Rus milliyetçisi ve aşırı bir Panslavisttir. Rus elçiliğini Panslavizm'in propaganda ve casusluk merkezi haline getirmiştir. İgnatiyev, "Osmanlı İmparatorluğu'nun pek yakında yıkılması mukadderdir." diyor ve mirasa Rusya adına el koyma hazırlıkları yapıyordu. 1856'da Boğdan ve Eflâk eyaletleri birleştirilmiş ve bir "Romanya Krallığı" tesis edilmişti, daha önce 1821'de Sırbistan ve 1830'da Yunanistan devletleri kurulmuştu. Ahalisi Ortodoks olan bu üç devletin Rusya'nın dostu olmaları ve gelecekte Rus emellerine hizmet etmeleri tabiî idi.

1866 Girit İsyanı, Osmanlı Devleti'nin zaaflarını ortaya koymuştu. Slavcılar Balkanlardaki Hıristiyan halkın Türklere karşı toptan ayaklanmaları için zamanın geldiği inanmaktaydılar. İgnatiyev'in gayretleriyle Hersek ve Bulgaristan isyanları başladı. Karadağlılar ve Sırplar 2 Temmuz 1876'da Osmanlı İmparatorluğuna harp ilân ettiler.

Lehistan hariç bütün Slav memleketlerinde Türk düşmanlığı kaynıyordu. "Slavlara Yardım Cemiyeti" Türk idaresindeki Slav kardeşleri kurtarmak için gönüllü yazmaya başladı. Türklere karşı savaşan Karadağ ve Sırp kuvvetlerinin başkomutanlığına Çevnyayev getirildi. Bu Rus generali, vaktiyle Türkistan Türkleri ile savaşmış ve çok Türk kanı akıtmıştı. Bu tâyin, Rus hükümetinin Panslavist siyaseti benimsediğinin açıkça delilidir. Nitekim Slav Komitesinin ısrarlı telkinleri ile 1877 yılında Çarlık Bâb-ı Âli'ye harp ilân etti. Rus ordulan hızla ilerledi. 1878 Ayestefanos ve ardından 1878 Berlin Kongresi ile Balkan Slavları istiklâllerine kavuşmuş oldular. Ancak Rusya İstanbul'u ve Boğazlan ele geçiremedi. Rus Panslavistleri neticeden memnun değillerdi.

1905 Rus ihtilâlinden sonra yapılan nüfus sayımı Rusya'da 107 muhtelif milletin yaşadığını, Rusların ancak nüfusun % 43. 3'ünü teşkil ettiğini ortaya koymuştur. Bu milletler daha geniş muhtariyet istiyordu. Bu yüzden "Neoslavizm" (Yeni Slavcılık) akımı doğdu.

Aslında eski "Panslavizim" görüşlerinin yeni bir tarzda canlandırılmasından ibaret olan bu hareket, önceleri kültür ve iktisat problemlerine ağırlık vermiş görünüyordu. Ancak kısa zamanda siyasi prensipler öne geçti, "Neoslavizm" Çar Nikola II. tarafından tasvip gördü ve Rus hükümetinin dış politikasının esasını teşkil etmeye başladı. Panslavist propaganda "Balkan Harbi'ni başlattı (1912-1913). Rusya'dan Bulgar ordusuna gönüllüler gidiyor, ilgili ülkelerden külliyetli para ve eşya yardımı yapılıyordu. Çekler, Avusturya Slavları ile bu konuda adeta yarış ediyorlardı. Rusya'da "Panslavist" hülyalar yeniden uyanmış ve bu defa artık Türklerin "Avrupa'dan Asya'ya kovulmaları" zamanının gelip çattığına hükmedilmişti. "Ayasofya'ya Haç koymak" Rus milliyetçiliğinin, Panslavistlerin ve bu hareketin arkasında duran Rus hükümetinin siyasi parolası olmuştu.

Birinci Dünya Harbi'nin çıkmasında, Rusya'nın "Panslavist" emeller peşinde koşmasının önemli ağırlığı vardır. Bunu Bolşeviklerin neşrettiği eski çarlık hariciye nezareti arşivinden aldıklan "Boğazlar, Türkiye ve Büyük Devletler" adlı belgeleri havi eser açıkça ortaya koymaktadır. Sovyet hükümeti Çarlık Rusyası'nın emperyalist emellerini dünyaya açıklamakta hiçbir beis görmemiştir.

Başlangıçta Bolşevik rejim, emperyalizmin aleyhinde görünüyordu. Fakat zamanla hızla emperyalist Rus milliyetçiliği platformuna kaydı. 1937'de büyük Rus şairi Puşkin'in ölümünün 100. yıl dönümü Rus milliyetçiliğinin alevlenmesi için bir vesile teşkil etmiştir. Rus tarihine dönülmüş ve millî büyüklerin, Rus milletine tanıtılıp sevdirilmesine çalışılmıştır.

Hitler'e karşı Sovyet Rusya, açıkça Slav Cephesi'nin lideridir. 1941 yılı Ağustosunda Slavların, Hitler Almanya'sına karşı müdafaasını, Sovyet Rusya yüklenmiştir.

II. Dünya Savaşı bitince Sovyet Rusya, Yugoslavya hariç bütün Slav memleketlerini fiilen işgal altına almış ve bunların mukadderatı Moskova'nın eline geçmişti. Tito'nun Moskova'dan ayrı düşmesine kadar, Moskova'nın idaresi altında fiilen bir "Slav Cephesi" meydana gelmiş ve bu cephe beynelmilel siyasette mühim bir faktör teşkil etmiştir. Yugoslavya'nın Moskova peyki olmaktan çıkması üzerine bu "Slav Cephesi" kısmen zaafa uğramıştır. Sovyet Rusya'da "Rus Milliyetçiliği" devamlı gelişmiştir. Sovyet Rus edebiyatı ve tarihinde diğer Slav memleketlerindeki milli hareketlere ve bunların bilhassa Türklere karşı mücadelelerine geniş yer verilmesi, Kremlin hâkimlerinin "Panslavizm" siyasetini terk etmediklerini gösteren kesin delillerdir *(3).

Sovyet askerî stratejisi Çarlık dönemine göre hiç değişmemiştir. Marksizm ve Leninizm Sovyet askeri doktrini üzerine çok az tesir etmiştir. Bu tesir, askeri birliklerde parti komiserli-ğinin ihdası ve moral anlayışı yönüyle sınırlıdır. Çarlık dönemi askerî doktrininin etkisi fevkalâde önemlidir *(4).

Rus dış politikasında hemen hiç değişme olmamıştır. Sovyet politikasının karakteri yalnızca Sovyetik değildir. Pek çok yönleriyle Rus dış politikasında değişmeler takip olunduğunda Ruslara has özel tavırların ve Rus hükümetlerindeki geleneğin devam ettiği görülür.

Son yıllardaki "Sulh içinde bir arada yaşama" konusuna gelince, sulh içinde bir arada bulunmak teorisi, Ruslara göre aynı zamanda savaş ve işbirliğidir. Fakat savaş ve işbirliği paralel yolları takip etmez. Coexistence, tezatlı bir bütündür. Burada savaş bazen işbirliği görünüşü alır; böylece işbirliği yarışmaya döner, işbirliği ve savaş, sulh içinde bir arada yaşama olayında birbirinden ayrılmaz. Politik işbirliği, aynı zamanda politik bir savaştır. Kültür anlaşmaları ve bu yolla kültür alışverişleri, ideolojik prensiplerin savaş alanı olarak kullanılır. İdeolojik prensipler her türlü kültür olayında vardır *(5)

Rusya'nın politikasında güneye sarkma ve sıcak denizlere çıkma değişmez stratejidir. Bu prensip Sovyetler Birliği Rusya'sında da aynen devam etmiştir. Panslavizm bu stratejinin bir aracı olmuştur. Bugün de güneye sarkmanın Doğu Anadolu, Balkanlar ve Boğazlar üzerinden gerekleşmesi hedefleri canlılığını korumaktadır.

Akdeniz'e, sıcak denizlere çıkmak, bir Rus hükümeti için geçici bir hedef değildir, olamaz. Bu esaslı problemi onun karşısına her an çıkaran coğrafi şartlardır. Boğazlara sahip olmayan bir Rusya, evinin anahtarına sahip değil, demektir." diyen Profesör Pierre Renouvin'in görüşlerinin aksini iddia *(6) etmek mümkün müdür?

1. Dünya Savaşı'yla biten zaman çizgisinde Türkiye'nin topraklannı 10 milyon km2'den 770 bin km2'ye düşüren Rus-Türk savaşlarının temelinde "Panslavizm" vardır. Bu fikir akımı, bu ideoloji yüz elli yılda mucizeleri gerçek kılmıştır. Milletler de insanlar gibi bağlı oldukları inançları terk etmezler, ihmal etseler bile bu inançlar onların hayat sisteminde yaşar. Sovyet Rusya, bütün kültür kurumlarına girmiş olan "Panslavizm"den ve Rusya'ya üstünlük sağlayan "Panrusizm"den vazgeçemez. Rus milletinin temel felsefesini iyi tanımak mecburiyetindeyiz.

Sağlam ve gerçekçi milli politikalar, ancak dünya üzerindeki ve çevremizdeki fikrî, siyasi, ideolojik ve iktisadî hareketleri bilebildiğimiz ölçüde isabetle tâyin edilebilir. Şüphesiz bu konularda bilgimiz arttıkça huzursuzluğumuz da artacaktır. Asıl olan bu huzursuzluğu ciddî araştırmalara yöneltebilmektir.

Milletimize milyonlarca şehide ve büyük toprak kayıplanna mal olmuş bir ideoloji, çevirisini yaptığım  Prof. Hans Kohn'un "Panslavizm ve Rus Milliyetçiliği"

adlı eseriyle aydınlığa çıkmaktadır.Tarihimiz ve bulunduğumuz coğrafya ile fevkalâde yakın münasebetleri olan Panslavizm, "Slav Birliği" akımı nasıl olmuş da, Moskova etrafındaki dağınık, heyecansız insanlan toplamış ve onları siyasi, edebî, ilmî büyük heyecanları aramaya ve büyük aksiyonlara götürmüştür? Bunları dikkatle araştırmak ve tarihin şaşmaz tespitlerini anlamak zorundayız. Tarih yalnız geçmişi yargılamak için değil, aynı zamanda, gelecekle ilgili sağlam hükümlere varmak için de elzemdir.

Profesör Dr. Hans Kohn'un büyük bir sabır, ilmi ehliyet ve zengin dil vukufu ile orijinal Rus, Alman, Fransız İngiliz, Polonya ve Macar kaynaklarına eğilerek kaleme aldığı bu eser, kendi dalında bir araştırma abidesidir. Türkçe'mizde maalesef Panslavizm konusunda yeterli eser yoktur. Bu eserin, Türkiye'nin geleceğini düşünenlere yardımcı olması gönülden dileğimdir.

-----------

(1) Profesör Akdes Nimet Kurat, Panslavizm, DTCF, C. XI, Sayı 2, 3, 4, 1953, Ankara

(2)Profesör Dr. Halil İnalcık, (Osmanh-Rus) Rekabetinin Menşei ve Don Vol ga Kanal, Teşebbüsü (1596) Belleten XII, 1948, Ankara.

(3)          Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Syf:332, 342, 404 vd.

(4)          Raymond L. Garthoff, La Doctrine Militaire Sovietique, Plon, 1955, Paris.

(5)          Robert C. Tucker, La Poüiique Sovietıque, Shf:ll, 211, Payot, 1967, Paris.

(6)          Prof. Dr. Pierre Renouvin Constantinople et ies Üetrcits. Documents sec-rets de L'Ancien Ministere dss Affaires Etrangeres de Rjsfje, Cip. 3-4, 1930, Paris.