Rum ve Yunan fırsatçılığı Türkiye'nin umursamazlığı
Yönetim bugüne kadar, Yunanistan ve bu bağlamda Rum'ların, Türkiye ve KKTC aleyhinde yarattığı durumlara ciddi bir açıklama getirmemiş ve tepki de göstermemiştir.
Kıbrıs'ta bitmeyen müzakere beklentisi
Kıbrıs konusunda yıllarca müzakere yapılmış, ancak netice alınmamıştır. Sonuca en çok yaklaşıldığı ve neredeyse faciayla neticelenecek Annan Planı'nın Rumlar tarafından referandumda reddedilmesiyle, KKTC direkten dönmüştür. Bu planın kabul edilmesi için yönetimin Kıbrıs Türklerine yaptığı kuvvetli telkinler ve Millî Kahraman Rauf Denktaş'a görülen reva unutulmamıştır. Bu planın kabul edilmesiyle, egemenliğin zaman içinde Rumlara geçmesi, AB'den müzakere tarihi almaya tercih edilmiştir.
Hal böyleyken, Kıbrıs'ta yönetimlerin değişmesiyle müzakereler, büyük ümitlerle yeniden başlamıştır. Ancak müzakerelerde, Rumların reddedilen Annan Planı'ndaki kazanımları, sanki bir müktesep hakmış gibi görülmüş ve Rumlara bunun da ötesinde tavizler verilmiş, yönetim paylaşımı, garantörlük ve asker bulundurma konularına kadar gelinmiştir.
Türk tarafınca, Rumların müzakereyi terk etmemesi için asker bulundurma ve garantörlüğün dahi formüle edilebileceğine ilişkin yaklaşımlar sergilenmiş, ancak hiçbir çözümün Rumları tatmin etmeyeceği, onların amacının Enosis olduğu bir daha netleşmiştir.
Kıbrıs'ta Rumların, "Enosis'in okullarda anılması" kararının ardından, müzakerelerin yeniden başlatılması için BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Kıbrıs'a gelmiş ve yaptığı açıklamada her iki tarafın da görüşmelere istekli olduğunu ifade etmiştir.
Kıbrıs'ta müzakereye ihtiyacı olan Rum tarafıdır. Hazır Rumların masayı terk ettiği bir ortamda Akıncı, hâlâ müzakere peşinde koşmaktadır. Bu yaklaşım kabul edilemez.
Türkler için çözüm, her yönüyle tavizdir. Bağımsızlıktan, egemenlikten, can ve mal güvenliğinden, KKTC'den, yani vatanından vazgeçmektir. Türkiye'nin de güney güvenliğini, Doğu Akdeniz'deki alaka ve menfaatlerini ve bölgedeki kontrolü kaybetmesidir. Bu nedenlerle konu sadece Akıncı'ya bırakılamaz. 1974'deki durum yeniden yakalanamaz. Bu konuda hassasiyet gösterilmeli, bu düşünceyle hareket edilmelidir.
Ege'deki fiili duruma sessiz kalıyoruz
Yönetim, Ege'de 18 adacığın Yunanistan tarafından işgal edilmesine hiçbir açıklama getirmemiştir. Yunanistan, bu sessizliği fırsat bilerek, fiili duruma resmiyet kazandırma gayretindedir. İşgal edilen ada ve adacıklara yönelik Türkiye'nin nota bile vermemiş olmasından da cesaret alarak, Ege'de gerginliği planlı ve kontrollü bir şekilde tırmandırmaktadır.
Bu kapsamda, adalara asker yerleştirmekte ve yetkilileri bu adacıklarda çeşitli resimler vererek dünya kamuoyuna bunu sergilemektedir. Kriz çıkararak Kardak konusundaki eksikliğini de tamamlamaya çalışmaktadır.
Yunanistan'ın yarattığı fiili durumlar ve uluslararası anlaşmalara aykırı uygulamaları bununla da kalmamaktadır. Lozan Antlaşmasıyla silahsızlandırılmaması ve tahkim edilmemeleri şartıyla kendisine devredilen adalarda da anlaşmaları ihlal etmektedir.
Yönetim, 18 adayla ilgili fiili işgalin 2004 yılından itibaren gerçekleştirilmesine ve bu konudaki uyarılara, her ne hikmetse, bugüne kadar sessiz kalmıştır. Sadece Dışişleri Bakanı'nın "Adaların hukuki ve fiili durumunda hiçbir değişiklik olmamıştır" şeklinde inandırıcı olmayan zayıf bir ifadesinden başka bir şeye rastlanmamıştır.
Yunanistan fırsatçılık peşinde
Yunanistan'ın, önce AB uğruna verilen tavizlerden, sonra yönetimin askeri vesayeti kaldırma mücadelesi neticesinde TSK'nın etkisinin azaldığı düşüncesinden, daha sonra 15 Temmuz'un TSK'ya güç kaybettirdiği algısından, şimdi de TSK'nın PKK'yla mücadeleye ve Suriye'ye angaje olduğu anlayışından ve yönetimin de referanduma kilitlenmesinden istifade etmeye çalıştığı değerlendirilmektedir.
Güvenliğimizin ve itibarımızın her şeyin üzerinde olduğu dikkate alınmalı, bu konulardaki şüpheleri giderici tedbirler alınmalıdır. Yönetim, kamuoyunun beklentilerini sadece sözle değil, uygulamalarla da karşılamalıdır.