Rıza Nur'un dizeleriyle Türk'ün kadim destanı

Rıza Nur'un dizeleriyle Türk'ün kadim destanı

Millîi kültürümüze kazandırdığı değerli eserlerle yayın dünyasında müstesna bir yer edinen Ötüken Neşriyat, yine önemli bir projeye imza attı. Dr. Rıza Nur''un el yazması halindeki "Uğuz Kağan Destanı" Levent Gündüz''ün titiz çalışmasıyla yayına hazırlandı. Kitabın ön sözünde Dr. Rıza Nur, bu eserine verdiği önemi ve ne amaçla kaleme aldığını şu sözlerle açıklıyor:

"Türk''ün birçok millî masalı, destanı vardır. Yazık ki bu destanların, masalların bir kısmı toplanmamış, yazılmamıştır. Epeyce yazılanlar da var; fakat bunların da çoğu şiir hâlinde değildir. Bir milletin destanî masalları nice asırlar sonra toplanır, tanzim edilir. Ben de birçok asır sonra Türk destanını yazmak hevesine düştüm. Türk tarihini tetkikim esnasında bunlardan topladım. Uğuznâme''yi esas yaptım. Dünyada ne kendim için, ne de başkası için başka hiçbir arzum, emelim yoktur. Arzum sade bu. Bakalım, kaç yılda bitireceğim? Ölmeden bitirirsem gözüm arkada kalmayarak bu dünyadan giderim. Uzun yıllardan beri Türk için, mukaddes Türklük için canımın içinde bin naz ve sevgi ile beslediğim, gönlümün en kıymetli köşesinde aklı, fikri alan ve bütün varlığı kaplayıp tutan coşkun bir aşkın tatlı, altın kanatlı sırrı gibi sakladığım bu hizmeti de görünceye kadar ölüm bana aman versin..."

Destanların, millî ruhun kaynama ve oluşma devirlerinde meydana gelen olayların, tarihle efsanenin bulanık eşiğinde halk irfanı elinde işlenmesiyle doğmuş, sonraki asırlarda yetenekli ozanların çabalarıyla derlenip geleceğe intikal etmiş görkemli kahramanlık anıtları olduğuna vurgu yapan Ötüken Neşriyat, Dr. Rıza Nur''un "Uğuz Kağan Destanı" adlı önemli eserini okurlarına şöyle takdim ediyor:

Bu intikal, bazen bütünlüğünü muhafaza etmiş hâlde millî edebiyatın korunmuş bir önüncü olarak destan metninin günümüze taşınması biçiminde olur, bazen de tekrar işlenmeye hazır antik birer cevher parçası hâlinde geleceğin sanatçı ve âlimlerinin önüne heyecan uyandırıcı bakiyeler olarak destan metnini düşürür. İşte burada fikir ve sanat adamlarının şevkiyle gönenmek üzere destanın çalışılması ve işlenmesi gerekir.

Ziya Gökalp''ın küçük destan parçalarını nazım yoluyla yeniden işleme teşebbüslerinden sonra, Türk destanının Uğuz Kağan''ı merkeze alan büyük anlatısını Uğuznâmeler, Şecere-i Türk, Dede Korkut Kitabı hatta Türk kahramanlarının zikredildiği yabancı destanlar gibi tarihî kaynaklardan beslenmek suretiyle boşlukları doldurarak ilk defa ele alan Dr. Rıza Nur olmuştur. Rıza Nur, seneler boyunca Türk edebiyatı üzerine çalışmalarını sürdürdükten sonra, bugün özgünlüğü tartışılmayacak hacimli ve muhalled eserlerini ortaya koymuş, ardından bu büyük birikimi Türk millî destanının anlatı bütünlüğü içinde şiirleştirilerek inşası için son büyük mesaisinde kullanmıştır. İlmî bir çabanın, sanat yoluyla ihyası büyük Türkçü Ziya Gökalp''ın semereli mirasının da en parlak yordamlarından biridir. İşte bu çaba içinde Rıza Nur, eserini hem "Arapça ve Farsçanın yerini doldurmak" üzere zengin bir hazine olarak gördüğü Çağatay dil varlığından devşirilen kelimelerle nakış gibi işlemiş hem de Türkçülük anlayışının ve dünya görüşünün bütün cephelerini eserine yansıtarak parlak bir iş başarmış, bir nevi "Türk Şahnamesi" vücuda getirmiştir.

Rıza Nur, 20''li yıllar boyunca Şecere-i Türk ve Uğuznâme çalışmalarını tamamladıktan sonra son eseri olan Uğuz Kağan Destanı''nın iskeletini 1932 yılında Paris''te kurmuş, kendisini bütünüyle bu esere vermesi 30''lu yılların ikinci yarısında mümkün olabilmiş ve 1 Kasım 1937''de İskenderiye''de başladığı Destan''a 29 Ekim 1939''da İstanbul''da noktayı koymuştur.

Müellif hattı tek bir el yazması nüsha olarak manevi evladı ve mirasçısı Atsız Bey''in terekesinden bize ulaşan bu anıtsal eseri, Taksim Sülün Palas''ta tamamlanışından 83 yıl sonra, yine aynı muhitte, daha iyisini ortaya koyacak Türk şair ve sanatçılarının mahir ellerine emanet edilmek üzere mutlulukla neşrediyoruz.

Ötüken Neşriyat Tel: (0212) 251 03 50

***

Türkçü bir kalemden tarihimiz

Ömrünü asker, kültür ve bilim adamı olarak Türk milletine vakfetmiş biri olan Necib Asım Yazıksız''ın anıt eseri "Türk Tarihi"nin günümüz Türkçesiyle yapılan yeni baskısı Elips Kitap tarafından okurla buluşturuldu. Kitabı yayına hazırlayan Dr. Nazlı Rana Gürel, millî kültürümüzün önemli eserleri arasında yer alan eserle ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:

Bazı eserler vardır, hem yazarı hem de eserin kendisi o kadar önemlidir ki unutulmaya yüz tutmuş olmasına anlam veremezsiniz... Heyecanla, biraz da telaşla bir an önce okurla buluşsun istersiniz... Türk Tarihi ve Necib Âsım Yazıksız, işte tam da bu tarife denk düşüyor...

Peki kimdir Necib Âsım? "Türkçü Necib", "Vav''lı Türk" olarak tanınıyor en çok. Millî şuuru en zor zamanlarda uyandıranların başında geliyor. Mustafa Kemal''in, Harp Okulunda Fransızca öğretmeni de olmuş. Milletvekili, asker, tarihçi, öğretmen, yazar, dil bilimci... Ama her şeyden önemlisi Türkçülük denince ilk akla gelenlerden... Hayatı da en az eserleri kadar ilgiyi hak eden büyük bir bilim adamı...

Türk Tarihi, yazıldığı dönemde büyük yankı uyandırırken Necib Âsım da saygı ve takdirle karşılanmaktan geri kalmıyor. Yusuf Akçura''nın "Osmanlılar ve belki bütün Türkler içinde ilk Bütün Türk Tarihi yazarı olmak şerefi Necib Âsım Bey''indir." sözü de malumun ilamı gibi âdeta...

Türk Tarihi, Leon Cahun''un Asya Tarihine Medhal/Giriş adlı eseri esas alınarak yazılmakla birlikte, Doğu kaynakları ve Türk kültür tarihindeki temel kitaplar da yazar tarafından okunarak bunlardan pek çok eklemeler de kitaba dâhil edilmiştir. "Karşılaştırmalı bir tarih çalışması" olarak nitelendirmek, Türk Tarihi için en doğru tanımlama olacaktır.

ELİPS Kitap Tel:(0312) 475 40 33

***

HAFTANIN KİTABI

İstanbul Bizans iken...

Feyza Zaim, "Körler Ordusu" adlı romanında Ioannes Orfanotrofos''un dönem masallarına, kroniklere, vakayinamelere konu olan hikâyesini yeniden yazıyor. Bu sıra dışı figür üzerinden dönemin saray hayatını ve İstanbul''unu adeta bir Bizans ilahisiyle anlatıyor:

Ioannes Orfanotrofos, Orta Karadenizli (Paflagonya) mütevazı bir köylü ailesinde başlayıp Doğu Roma İmparatorluğu''nun başkentinde, "Şehirlerin Kraliçesi"nde yaşanan bir hikâyenin kahramanıdır. Kutsal Saray''da en önemli bürokratik görevlerde bulunmakla kalmamış, imparatorlara sırdaşlık, danışmanlık etmiştir ve tüm bu sebeplerden ötürü, Bizans tarihinin en önemli figürlerinden biridir. Sadece saray için değil, halk nezdinde de böyledir. Bu yüzdendir ki "Yetimlerin Hamisi" olarak anılır. Yalnızca kendisininkini değil, kardeşi Mikhail''in, Kraliçe Zoe, III. Romanos ve II. Basileius başta olmak üzere temas ettiği insanların hikâyelerini de sıra dışı bir hale getirmiştir Orfanotrofos.

Kırmızı Kedi Yayınları Tel:(0212) 244 89 82

***

Arkadaşlık başka şey

Andersen ödüllü Annie M.G. Schmidt''i dünya çapında üne kavuşturan Jip ile Janneke''nin arkadaşlığa dair bu neşeli öykülerine Fiep Westendorp''un unutulmaz siyah-beyaz çizimleri eşlik ediyor... Jip yeni komşusu Janneke''yi çitteki delikten ilk gördüğü andan itibaren ikili birlikte oynamaya başlar ve kısa sürede birbirlerinin en iyi arkadaşı olurlar. Janneke hasta olduğunda Jip hemen ziyaretine gelir. Jip yemeğini bitiremeyince Janneke bir numara icat edip ona yardım eder. Arada bir tartışsalar da çabucak barışırlar çünkü en iyi arkadaş olmak böyle bir şeydir!

Can Çocuk Yayınları Tel:(0212) 252 56 75

***

KÜTÜPHANEMDEN

Savaş yıllarına ışık tutan denemeler

Nadir Nadi''nin 2. Dünya Savaşı yıllarında kaleme aldığı "Sokakta Gürültü Var", denemelerini topladığı ilk kitabı. "Kendimize ve başkaları üstüne notlar" alt başlığını taşıyan kitap 1943''te yayımlanmış. Benim elimdeki 30 yıl sonra 1974''de Çağdaş Yayınları tarafından yapılmış ikinci baskısı. Bu basıma bir önsöz yazmış olan Melih Cevdet Anday kitabı şu satırlarla tanımlıyor:

"Sokakta Gürültü Var''da geçmiş, yaşanan olayların ya da geleceğe uzanan düşlemelerin, gözlemlerin akıl süzgecinden geçirilmiş özleri, sindirilmiş bir bilgi ve alçakgönüllü bir söyleyişle süse püse kalkışılmadan, pekyürekle ön yargılardan, dogmalardan bağımsız olarak, özgürce verilmektedir. Sokakta Gürültü Var yeniden basılmalı ve genç okurlara sunulmalıydı..."

Dilimizin, edebiyatımızın örnek diye gösterilecek bu denemeleri; 38''ler, 40''lar, 41-42''ler, o savaş yıllarından acı anımsatışlar, izlenimler, İstanbul''un o yıllarından kısa görüntüler, gözlemler, insanlar, düşünceler ve o günlerde unutulmuş anıları ihtiva ediyor.

Nadir Nadi, toplumcu görüş ve düşünüşünün öncüsü, çekirdeği sayabileceğimiz bu denemelerinde kısa, vurucu cümlelerle anlatımda etkinlik sağlayıp, özgün üslûbunu daha o yıllarda ortaya koymuştur.

İlhan Selçuk da kitap hakkında şu tespiti yapıyor: "Evet, sokakta gürültü var!.. Dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak!.. Marifet o gürültü arasında kaynayıp gitmemek..."

 

(Ahmet Yabuloğlu)