Rehineler, Türkiye ve IŞİD
Kafa kesen, kurşuna dizen, sadist, acımasız ve cani bir örgütün elinden 49 rehinenin sağ salim kurtulmuş olması önemlidir. 101 gün sonra da olsa 49 konsolosluk görevlisinin sağ salim Türkiye’ye gelmelerinden daha güzel bir haber olamaz. Rehinelerin kurtarılması operasyonunda emeği geçen herkes kutlanmayı hak etmiştir. Başta rehine aileleri olmak üzere Türk Milletine geçmiş olsun.
Rehinelerin kurtarılması konusunda farklı kavramlar kullanılıyor. Rehinelerin operasyonla mı, yoksa örgütle müzakereyle mi kurtarıldığı konusunda ayrıntı verilmemiştir. Başbakan rehinelerin “çalışma ve görüşme”, Cumhurbaşkanı ise “operasyon” sonucu kurtarıldığını söylüyor!
Yapılan imalı bazı açıklamalarda kurtarmanın operasyon biçiminde gerçekleştiği anlatılıyor. Söylendiğine göre bu operasyonda MİT’in kendi profesyonel elemanlarını, bölgedeki yerel unsurları, insansız hava araçlarını ve elektronik iletişim aygıtlarını devreye soktuğu iddia ediliyor. Rehineler için herhangi bir fidye ödenmediği, bırakılmaları karşılığında herhangi bir şart kabul edilmediği söyleniyor. Böyle olduğunu kuvvetle umut etmek istiyoruz.
Musul Konsolosluğuna yapılan baskınla konsolosluk personeli yanında Türkiye’nin dış politikası da 101 gün süreyle rehin alınmıştı. AKP hükümeti rehineler yüzünden IŞİD gibi çağlar ötesi vahşet uygulayan bir örgüte “terörist” diyememiş, silahların gölgesi altında tutulan rehinelere, uzunca bir süre rehine değil “zorunlu misafir” demek zorunda kalmıştı. Rehinelerle ilgili konuşma, yorum ve değerlendirme yapmak ise rehineler zarar görür korkusuyla mahkeme kararıyla yasaklanmıştı.
Diğer yandan, rehinelerin kurtarılması konusuna abartılı anlamlar yüklemek de yanlıştır. Hükümetin rehinelerin kurtarılmasını bir başarı hikâyesine, kahramanlık efsanesine dönüştürmek gayreti ise tam anlamıyla saçmalıktır. Kurtarma diplomatik bir başarıdır. Ancak o da Başbakan Davutoğlu’nun, Dış İşleri Bakanı iken yaptığı hatayı Başbakan olarak telafi etmesinden ibarettir.
Rehinelerin özgür kalmasını konsolosluk olayı ile ilgili olarak yapılan hataları, yanlışları ve ihmalleri gözden saklamamalıdır. AKP Hükümeti, öncelikle konsolosluk mensuplarını, kurtarılacak bir konuma düşürmüş olmasının hesabını vermelidir.
Ayrıca konsolosluk personelinin 101 gün gibi uzun bir zaman diliminde içinde kurtarılabilmiş olması da üzerinde durulacak bir husustur. Bilindiği gibi Almanya, 5 Siemens işçisini beş günde kurtardı. Almanya yaklaşık iki bin kilometre uzaktan bunu yapmıştı.
Kaldı ki Türkiye gibi bir devletin toprağı olan konsolosluğunun basılması ve bütün personelin yüz bir gün süreyle rehin olarak tutulması ülkeyi yönetenlere verilmiş ciddi bir mesajdır.
Kaldı ki iktidarın ve istihbarat unsurlarının, Türkiye’nin burnunun dibindeki gelişmeleri ve olayları önceden kestirerek Konsolosluğu zamanında boşaltmaması vahim bir kusurdur. Hatta Musul Valisinin ve Barzani yönetiminin IŞİD tehlikesi konusundaki ikazlarına yetkililerin aldırmamaları da bir diğer handikaptır. Bütün bunların hesabını iktidar vermelidir. Vermelidir ki bir daha aynı hata ve ihmaller tekrar etmesin!
Diğer yandan rehine bırakma olayının IŞİD yönünden anlamı çok başkadır. IŞİD, rehineler üzerinden kendine göre meşruiyetini pekiştirmiş, kendisini Türkiye Cumhuriyeti devletiyle meşru muhatap etmiş olduğunu düşünmüştür.
Nitekim rehinelerin serbest bırakılma biçimi de IŞİD yönünden ilginç mesajlar içermektedir. IŞİD, önce rehineleri Irak’tan Suriye’ye naklederek bölge üzerindeki hakimiyetini göstermiş oldu. Daha sonra da rehineleri İD’in başkenti olarak ifade ettiği Rakka’dan serbest bırakarak şov yapmış oldu.
IŞİD tarafından yapılan açıklamada bu durum şöyle ifade edilmiştir: Rehineler İslam Devleti’nin Türkiye devletiyle yaptığı müzakereler neticesinde serbest kalmıştır.
Böylece Türkiye devleti, İslam Devleti’ni dolaylı yollardan da olsa tanımıştır. IŞİD kaynakları, kesinlikle hiçbir fidyenin alınmadığı ve iki devletin karşılıklı masaya oturması sonucu mutabakatla serbest kaldığı ifade edildi.
Rehine sorunundan alınacak dersler vardır!