Referandum "iyi bi'şey" midir?
Hristiyan Sosyal Birlik tarafından Bavyera'da çıkarılan referandum yasası, Eyalet Anayasa Mahkemesi tarafından "Federal Anayasa'ya aykırı olduğu" gerekçesiyle iptal edildi;
"Almanya referandumu tartışıyor."
***
Wolfgang Dick'in Deutsche Welle Türkçe'de aynı başlıkla yayınlanan haber-analizi şu satırlarla başlıyor:
"Almanlara kimse fikrini sormadı: Ne Euro'ya geçilirken, ne AB antlaşmaları onaylanırken, ne Cumhurbaşkanı seçilirken, ne de milyonlarca mülteci ülkeye kabul edilirken!
Zira Alman Anayasası'nda federal düzeyde referandum müessesesi mevcut değil. Ancak yerel çapta ve dar çevrede müsaade ediliyor..."
Alman sistemi bu durumu oldukça "geçerli" bir tarihi referansla gerekçelendiriyor/meşrulaştırıyor:
"Weimar Cumhuriyeti döneminde yaşanan olumsuz deneyim. Adolf Hitler'in iktidarını tesis edip güçlendirmesi, 1933 ve 34 yıllarında yapılan halkoylamaları sayesinde mümkün olmuştu."
***
"Halkın yanlış karar verme ihtimali"nden yola çıkmak ilk bakışta demokrasiye tamamen aykırı duruyor.
Öte yandan...
Halk oyuyla oluşabilecek "çoğunluğun tiranlığı" da tam olarak demokrasi eliyle demokrasinin defni; herkes farkında.
***
Referandumda vereceği "yanlış" karardan korkulan halk, seçimlerde de aynı şekilde "yanlış" karar verebilir pekala; o zaman "seçimleri" de mi lağvedelim!
Konu bu kadar basit değil elbette.
Keza, Almanya'daki durumu değerlendiren Osnabrück Yüksek Okulu Kamu Hukuku dalı öğretim üyesi Prof. Hermann Heußner de "Seçime gitmek iyidir, ancak referandum yapmak kötüdür" denilemeyeceğini "önemli olanın sandığa ne için gidildiği değil, hangi koşullarda gidildiği" olduğunu söylüyor.
***
Bunun ne anlama geldiğini en iyi biz biliriz.
12 Eylül 2010 referandumunu hatırlayın.
AKP, şimdi terör örgütü olarak yargılanan FETÖ'nün tam desteği hatta önderliğinde, "mezardakilere dahi oy kullandırarak", referandum tarihi olan 12 Eylül'ün toplum üzerindeki olumsuz tesirini kullanarak, hiç alakası olmadığı halde oylamayı "darbelerle hesaplaşma"ya indirgeyerek, yüzde 58'e yakın bir oranla, referanduma sunulan Anayasa değişikliği paketini onaylatmayı başardı.
Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yapıları değişti.
Yargıtay'dan Sayıştay'a, Askeri Mahkemelere kadar "yüksel yargı", A'dan Z'ye dönüştürüldü.
Millî orduya kumpas bu dönüşümün sonucuydu...
17-25 Aralık da öyle...
15 Temmuz bile...
Türk Milleti, 12 Eylül 2010 günü "aslında" ne için oy kullandığını biliyor olsaydı o sandıktan yine de "evet" çıkar mıydı?
Zinhar.
Dolayısıyla...
Boğaz vapurunun ismini, kaldırımların rengini vs. bunları kullanacak olan topluma sorabilirsiniz elbette ama devletin yapısını, rejimin şeklini belirleyecek olan düzenlemeleri bunun "ne anlama geldiğinden" bihaber /hatta özellikle bihaber bırakılmış kitlelerin tercihine bırakamazsınız.
"Yanlış" bir siyasi iktidar tercihinin bir sonraki seçimde telafisi mümkün ama 15 Temmuz'da hep birlikte ve çok dramatik biçimde tecrübe ettiğimiz üzere "devlet"i dönüştürmenin telafisi yeni bir sandıkla mümkün değil; nesiller sürecek bir yeniden inşa süreci gerekli...
Böyle bir lükse sahip mi kayıp bir dakikaya tahammülü kalmayan Türkiye Cumhuriyeti !
***
Çok rencide edici...
Evet ölümün hep garibanların payına düşmesini;
Şehit ailelerinin o kerpiç, pencereleri cam yerine muşamba kaplı, sıvasız evleri de...
Şehit çocuklarının yırtık ayakkabıları da...
Hepsini konuşalım ama...
Bir:
Evlat acısı, baba acısı, eş acısı yaşayan insanları yoksullukları/yoksunluklarından afişe edip rencide etmeden.
İki:
Şehitlerden geriye aklımızda kalan tek şeyin "yoksullukları" olmasına izin vermeden... "Millî sefaletimiz"den önce o çocukların şehit olmasına neden olan asıl ihmallerin, gafletlerin, ihanetlerin peşine düşmek gerektiğini unutmadan, unutturmadan.
***
Can pahası
"Can"a paha biçilir mi!
Dün, bu ülkede biçildi.
"Adalet mülkün temelidir" yazısının altında, evladını kaybetmiş bir ailenin yüzüne baka baka "Evet evladınızı vurmuş ama bir sorun bakalım neden..." der gibi "1 yıl, 4 ay, 20 gün" hükmünü okuyabildi hakimin biri.
Öldürdüğü genç adam mezarda; gün yüzü yok onun için bir daha... Ama, öldüren gün yüzünden mahrum kalmasın diye, açıldı cezaevinin kapıları "10 bin küsur liraya".
O kararı veren hakime sorulsun:
Evladın var mı?
Kendi evladını 10 bin liraya satar mıydın?