Ramazan -Ilımlı İslam- ve Semra Özal
“12 Ayın Sultanı” Ramazan geldi hoş geldi ama, ülkenin “tepsisi” boş gelmedi. “Tepsi, tehlikelerle -dışardan ve içerden fesatlarla- dolu! Bu ay, aslında oruç tutarak nefsimize hâkim olacağımız, dinimizin zekât, fitre gibi vecibelerini ifa edeceğimiz mübarek bir ay!
Bu vesileyle, bu kutsal ve mutlu ayda, “sivil” Anayasa’yla, AKP tarafından oluşturulmaya çalışılan, 2. “Ilımlı İslam” “Cumhuriyetini” biraz irdelemek istiyorum.
“Devlet”, yeni Anayasa’da da yer alması gereken, “sosyal” devlet, aslında dinimizin icabı. Ancak bu “devlet”, “sadaka devleti” olamaz. Oysa bugün iktidarın, AKP Belediyelerinin, “iftar çadırları” kurarak,
milyonlarca yoksul vatandaşa ve bu arada onların arasına karışan bedavacılara adeta “sadaka” dağıtmaları, seçimlerden önce dağıtılan erzak kömür vb.ile dinin siyasete alet edilmesini çağrıştırıyor. “Sosyal” Devlet, vatandaşlara iş, yoksul ve muhtaçlara, belirli resmi kurallar ve örgütler vasıtasıyla aş sağlar, ama böyle “sadaka” dağıtmaz.
Büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemiz, Müslümandır ve Müslüman kalacaktır. Bu konuda kimse kimseyi aldatmasın ve de aldanmasın; insanlarımızı AKP’nin yaptığı gibi, “dindarlar ve laikler” diye bölmeye
çalışmasın. Bu ne Müslümanlığa, ne de
vatanseverliğe sığar!
Müslümanlık bu mu?
AKP, İslamı açıkça siyasete alet eden, kullanan bir parti. Ancak, uygulamada ve ruhunda ne kadar Müslüman?
Erdoğan, Birinci Tezkere kabul edilmedi diye kızdı. Oysa iktidar, ABD bağımlılığı yüzünden, bu tezkereyi geçirseydi, bırakınız binlerce ABD askerinin Güneydoğu’ya yerleşmesinin tehlikelerini, Irak’ta binlerce din kardeşimizin katledilmesine ve işkence görmesine suç ortağı olacaktı! Ve gerçekten, bir Hıristiyan Kulübü olan AB’nin dayatmalarına boyun eğmek ve bu “kulübe” üye olmaya çalışmak, sonunda da uydusu olmaya razı olmak, ne derecede Müslümanlıktır!
Bunlara karşılık, Müslümanlığın, Müslüman olmanın ölçüsü ve kanıtı, türban, takke, sakal ve potur gibi şekilden mi ibaret?
Bu düşüncelerle, sevgili okuyucularıma ” Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun “ derim.
TC , “tek devlet, tek bayrak” olarak ilelebet payidar olacak, hem “laik” hem de “Müslüman” kalacaktır. !
Ve aynen Semra Özal
Ertuğrul Özkök nadir doğru yazılarından birini, kıvırmadan yazmış; Merhum Turgut Özal’ın, yakından tanımakla mutluluk ve onur duyduğum eşi, Semra Özal hakkında!
Semra Özal Hanımefendinin “çakmağını” vesile ediyor. Özkök’ün dikkatini çekmiş; Hanımefendinin, mutadı veçhile purosunu yakarken kullandığı kıymetli çakmağının tam orta yerinde, kalp şeklinde bir boşluk var. Bu boşluğun etrafı, küçük pırlanta gibi taşlarla çevrili ve yakmak için kapağı kaldırıldığında, kalp şeklindeki o boşluğun içinde ışık yanıyor... O kalbin içinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafı var.
Özkök şaşırınca, Semra Hanımefendi, “Türkiye varlığını ona borçlu. Onun fotoğrafını kalbimizde taşımalıyız” demiş.
Ben Semra Hanımın Atatürk ilkelerine ne kadar bağlı olduğunu ve iyi bir Müslüman olmakla birlikte “laiklik” başta olmak üzere Atatürk ilkelerine ne kadar bağlı olduğunu yakından bilirim.
Ve bilirim ki, Turgut Özal’ı aynı çizgiye o çekmişti ve kardeşi köktendinci Korkut Özal’ın evlerine gelmesini menetmişti.
Özkök haklı, Semra Hanım kendi dünyasını hiçbir etki altında kalmadan yaşayan gerçekten kişilikli bir kadındır ve kendine ait hayat tarzından, eşinin ne başbakanlığı, ne de cumhurbaşkanlığı döneminde taviz
vermiştir.
Magazin medyası ve kem gözlü yazarlar onun kurduğu ve yaşattığı “Türk Kadınını Güçlendirme Vakfını”, “Papatyalar” diye dillerine dolamışlardı. Ama bu vakfın, o papatyaların sağlık otobüsleriyle halka hizmet götürdükleri, aile planlamasından toplu nikâhlara kadar yaptıkları iyi işleri, Adapazarı depreminden sonra, Semra Hanımın ve “papatyalarının” deprem alanlarında nasıl görev yaptıklarından söz edilmemiş, unutulmuştur.
Semra Hanım, müstesna bir Cumhurbaşkanı eşi ve müstesna bir insandır: Özellikle bugün, bunu ifade etmekte yarar var.
Semra Hanımı, geçen akşam telefonla aradım; namaz kılıyordu!.