Rabia Kadir'i anlamak
Doğu Türkistan tarihî Türk yurtlarından biridir ve bugün de Türk yurdudur. 18. yüzyılın ikinci yarısında Çinliler tarafından işgal edilmiştir. Doğu Türkistan Türkleri 250 yıldır bu işgali içlerine sindirememişler ve her fırsatta isyan etmişlerdir. Bazı isyanlar başarılı olmuş ve kısa süreli de olsa bağımsız Doğu Türkistan devletleri kurulmuştur. Son bağımsız devlet, 1944-1949 yılları arasındaki Şarki Türkistan Cumhuriyetidir ve bayrağı ay yıldızlı gök bayraktır. Bugünkü Çin asla kendi tarihî sınırları içinde değildir; Kuzeyde, Batıda ve Güneyde çeşitli milletlere ait topraklar üzerinde işgalci durumundadır. İşgalci bir devletin, hiçbir topluluğu terörist olarak nitelendirmeye hakkı yoktur.
Doğu Türkistan’ın hâkim Türk topluluğu Uygurlardır. Resmî Çin isatistikleri Uygurları sekiz küsur milyon gösterir. Bu asla doğru değildir; Uygurların nüfusu yirmi milyonun üzerinde olmalıdır. Doğu Türkistan’da bir milyondan fazla Kazak, 150.000 kadar da Kırgız yaşamaktadır. Az sayıda Tatar ve Özbek de vardır.
Tarihteki Uygurlar, 745-840 arasında büyük Türk kağanlığını yönetmişlerdir. 840 yılında, en az Hunlardan beri Türk yurdu olan Doğu Türkistan ve Kansu bölgelerine göç etmişler; burada Turfan (Hoço) ve Kansu Uygur hanlıklarını kurmuşlardır. Turfan Uygurları 1209’da, Kansu Uygurları 1226’da Çengizlilere bağlanmıştır.
Bugün Uygur adıyla anılan Türk halkı, sadece bu Türk devletletlerinde yaşayan tarihî Uygur boyundan gelenler değildir. Turfan Uygur Hanlığı’nın batısında Karahanlı Türk hanedanı vardı ve onların merkezi Kâşgar idi. Bilindiği gibi Kâşgar, bugünkü Doğu Türkistan’ın en önemli tarihî şehridir. Bunun anlamı şudur: Bugünkü Uygurlar, tarihî Uygurlarla birlikte, Karahanlıları oluşturan Karluk, Yağma, Çigil gibi Türk boylarının da torunlarıdır. Türk dil ve edebiyatının iki büyük eseri, Dîvânü Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig, 11. yüzyılda Kâşgar’da doğmuştur. Yalnız Çağatay edebiyatının değil, bütün Türk edebiyatının da en büyük şair ve yazarlarından olan Ali Şir Nevâi’nin babası Uygur boyundandı.
Bugünkü Uygurlar Uygur Türkçesiyle konuşup yazarlar. Bizim gibi biz, siz, sen, bu, şu derler. Ben yerine men, o yerine u zamirlerini kullanırlar. Sayılar da bizimle aynıdır; sadece bazılarında çok küçük farklar vardır: bir, ikki, üç, töt, beş, alte, yette, sekkiz, tokkuz, on, yüz, ming, milyon. Renkler ak, kara, kızıl, yeşil, boz’dur. Maviye kök, sarıya serıg derler. Ana, kişi, ogul, kız, yer, su, söz, çağ, aile, tarih, ömür gibi binlerce kelime aynıdır. Sadece d ile başlayanları t ile, g ile başlayanları k ile başlatmak gerekir: til, tiş, tiz, tağ, köz. Demek, yemek, içmek, kalmak, almak, basmak, çıkmak, kılmak gibi fiiller de aynıdır. Baştaki t ile k’ye burada da dikkat etmelidir: Turmak, tuymak, teşmek, kelmek, ketmek, kiymek, körmek. Tabii farklı olan veya farklı söylenen isim ve fiiller de var: ötmek (geçmek), söyünmek (sevinmek), bolmak (olmak), bermek (vermek), sözlemek (söylemek). Bazılarının da anlamları farklılaşıyor: ohşamak (benzemek), anglamak (duymak). Anlamak için ise ukmak fiili var. Sıfatların birçoğu da ya bizimkilerle aynı, ya benzer: az, köp (çok), uzun, kıska, tar, keng (geniş), yupka (ince), uluğ (ulu), kiçik (küçük), aççık (acı), tatlık (tatlı), tuzluk (tuzlu), kattık (katı), togra (doğru), yekın, yırak, eski, yengi. Nurgun (çok), nahayiti (çok), çong (büyük), kıyın (zor) gibi farklı sıfatlar ve zarflar da var. Geçmiş zaman neredeyse bizimkinin aynı: aldim, alding, aldi, alduk, aldinglar (aldınız), aldilar. Şimdiki zaman farklı: bilivatimen, bilivatisen, bilivatidu, bilivatimiz, bilivatisiler, bilişivatidu (biliyorlar). Bilivatimen sözünün aslı bilip yatır men şeklindedir. Kaynaşmalarla bilivatimen olmuştur. Bizdeki şimdiki zamanın oluşumu da buna benzer. Alıyorum sözünün aslı ala yorur ben şeklindedir; kaynaşarak alıyorum olmuştur. Yani birinde kullanılan yardımcı fiil yatmak, diğerindeki yorumak (yürümek) fiilidir. Uygurcada çok kullanılan ve geniş veya gelecek zaman ifade eden çekim, fiilden sonra i veya y sesleri getirilerek yapılır: bilimen, bilisen, bilidu, bilimiz, bilisiler, bilişidu (bilecekler, bilirler). Almaymen, almaysen, almaydu, almaymiz, almaysiler, almaydu (almayacaklar). Bilidu, almaydu sözlerinin sonlarında bulunan -du, durur kelimesinden gelir. Türkiye’nin Güneybatı ağızlarında da alıp duru, gelip duru derler.
Uygurcanın tipik bir özelliği açık orta hecelerin i olmasıdır. Kelmesem şart çekiminde orta hece açık olduğu için kelmisem denir. Biz de gelmeyor’u gelmiyor yapmıyor muyuz? Balalarimni (çocuklarımı) kelimesindeki açık orta heceler de i olur: balilirimni. İstanbullular da aliciyim (alacağım) demez mi? Bir de açık ilk hecede bulunan a’nın e olması var: alıp değil elip, başı değil beşi.
Rabia Kadir’i ve onun çocuklarını anlamak için biraz Uygurca çalışmak yeterli. Ben okuyuculara çok küçük bir parça verdim. Tavsiye edeceğim iki kitapta çok daha geniş bilgiler bulabilirsiniz. Biri Rıdvan Öztürk’ün Türk Dil Kurumu’ndan çıkan Yeni Uygur Türkçesi Grameri. Diğeri Akçağ yayınlarından çıkan Türk Lehçeleri Grameri. 1340 sayfalık bu kitapta tam yirmi Türk lehçesinin grameri var. Yeni Uygur Türkçesi bölümünü Habibe Yazıcı Ersoy yazmış.
Biraz Uygurca öğrenmeye ne dersiniz?