Psikolojik savaşın hangi tarafındayız?

Zekâyla desteklenmeyen vatanseverlik, bazen PKK’nın bile beceremediği bir propagandayı onlar adına yapmaya yarıyor... Son Şemdinli baskın denemesiyle ilgili değişik meslek sahiplerince yapılan yorumlar bunu en bariz biçimde ortaya koyuyor...
Terörle mücadelenin sadece tankla topla topla yapılmadığı, bunu bir de ‘psikolojik’ ayağı olduğu ve bu ayağın zaman zaman diğerinden çok daha fonksiyonel değerler taşıdığı bilinmek zorunda... Üstelik bunu en çok iyi niyetinden ve vatanseverliğinden asla şüphe etmediğimiz kişiler bilmek durumunda...
Eğer bir tarihçi profesör Güneydoğu Anadolu’nun tamamen kontrolden çıktığını söyleyebiliyor ve “Şimdi kaç kişi elini kolunu sallayarak Hakkari’ye gidebilir” sorusunu sorabiliyorsa, üstelik bunu MHP milletvekili rozeti taşırken yapabiliyorsa bunu nasıl yorumlamak gerekiyor? Sorumluluk makamındaki bir kişi bu sözleriyle, psikolojik savaşın farkında olmadan ne tarafına düştüğünü hesaplayamıyorsa biz kime sitem edeceğiz?
Şüphesiz iyi niyetli ve Şemdinli çatışmaları sürerken içine düştüğü kaygı dolayısıyla böyle konuşuyor... Ama psikolojik savaşı en iyi bilmesi gerekenlerin bu derece açığa düşerek, bölgede göğüs göğüse çatışan güvenlik güçlerinin moralini bozacak, PKK ve yandaşlarına ise ‘zaferi düşmanlarca tescillenmiş’ havası verdirecek açıklamalar maalesef terörizmin işine yarıyor...
Siyasete giren ama umduğunu pek bulamayan bir emekli Paşa ne zaman çapı büyük bir olay meydana gelse, Türkiye Cumhuriyeti’nin terörizm karşısındaki adeta mağlûbiyetini ilan ettiğine yorumlanacak sözler sarf ediyor... Söz konusu Paşa işi o kadar ileri götürdü ki, Hakkari’nin elden çıktığını iddia etti.. Psikolojik savaş açısından bakıldığında PKK’nın Hakkari’ye gerçekten bayrak dikip egemenlik ilan etmesiyle, bölgede görev yapmış medyatik bir Paşa’nın ‘Hakkari elden çıktı’ açıklaması arasında ne kadar fark vardır?
Temelde iyi niyet olması bu mücadelede verilen zararı ortadan kaldırmıyor... Bu konuda somut sonuç görmek ve bu açıklamaların PKK tarafında nasıl bir zafer havasına yol açtığını, PKK militanları ve o çizgide sivil faaliyet gösterenler için nasıl bir motivasyon doğurduğunu bilmek için PKK eksenli onlarca internet sitesine göz atmakta fayda var...
Yine tirajı yüksek ulusalcı duygular taşıyan bir gazete “Artık kimse çocuğunu askerî okula göndermiyor” manşetiyle çıkabiliyor... Bu haberin gerçekliğini tartışmak bir yana, karşı tarafta ne gibi etkiye yol açtığı nasıl hesaplanamaz? İhtimal vermek istemiyorum ama eğer hesaplanarak yapılıyorsa, tartışmanın âlemi yok, bu aleni düşmanlıktır? Aksi ise tam bir aymazlık... Bir tarafta ‘gönüllü özgürlük savaşçıları’, diğer tarafta güvenlik endişesiyle, dünün gözde mesleğine artık itibar etmeyen Türk milleti!.. Sahi siyasî hırslarımızla bu hayalî fotoğrafı çekince kime hizmet etmiş oluyoruz?
Bu öyle bir kritik nokta ki, ‘iyi niyet’in hiçbir anlamı yok... Psikolojik savaşın, bilmeden de olsa karşı tarafına düştükten sonra niyetin niteliği boş bir kavrama dönüşüyor... Bütün bu sözünü ettiklerimiz Şemdinli çevresinde olaylar sürerken gerçekleşti... Peki şimdi ne oldu? Şemdinli’de PKK tarihî hezimetlerinden birini yaşadı... Onlar açısından Kavaklı Vadisi’yle beraber bir yıl içinde ikinci büyük bozgundu bu... Elbette bu her şeyin bittiği hallolduğu anlamına gelmiyor... Bundan sonra da benzer olayları yaşayacağız... Burada aslolan güvenlik kuvvetlerinin başarısıyken, olaylar sonuçlandıktan sonra psikolojik savaşın bir gereği olarak güvenlik kuvvetlerinin bu başarısı acaba ne kadar öne çıkarılabildi?
Çok sınırlı sayıda köşe yazarı bunları yazıyor... Ama aksi oldu mu dev bir koro başarısızlık senaryosu yazıyor ve işi şu sonuca bağlıyor: Güvenlikçi politikalar yine sonuç vermedi!.. Eğer Şemdinli’deki senaryo tutsaydı, “PKK’yla masaya oturmalıyız” çağrıları daha çok ağızdan ve daha gür sesle çıkıyor olacaktı... Hadi onları geçtik... Hiçbir siyasî kaygı taşımadan, hesap yapmadan o psikolojik savaşın mavi tarafında bulunması gerekenler gerektiği kadar hakkı teslim ettiler mi acaba?

***

Uzun yıllar siyasî görevim dolayısıyla bölgede bulundum... Defalarca gitmediğim il yok... Aynı durum ilçelerin çoğunluğu için de geçerli... O tecrübeye ve gözlemlerime dayanarak söylüyorum, bölgedeki durumu ‘güç’ tayin ediyor... Bunu bölge halkını eleştirmek adına söylemiyorum... Güvenlik zafiyeti ve korunamama duygusu, insanları ‘güçten yana’ topluyor... PKK çizgisindeki azınlık dışında, insanların duruşlarını o dalgalı durum belirliyor... Bu aslında anlaşılmaz bir şey değil... Tıpkı fizik kuralı gibi devletin sağlayamadığı otoriteyi ve bıraktığı boşluğu bölücü örgüt dolduruyor... İnsanlar buna direnemiyorlar, kabul edelim ki, son yıllarda direnmekten vazgeçenlerin sayısı artıyor...
Kızmak çözüm değil... Beş tane yüzü maskeli terörist, İstanbul’un göbeğinde Bağcılar’da içinde yüze yakın yolcuyu indirip, otobüsü molotofla yakarken direnmeyen vatandaşa nasıl kızamıyorsak, çok daha zor şartlarda hayatlarını sürdürmeye çalışanlara ‘diren’ demek ne kadar gerçekçidir, tartışılır...
Devlet olarak, sözünü ettiğimiz psikolojik savaşta bölgede üstünlüğü kaybettiğimiz anda bir çok şeyi daha kaybediyoruz... İşte bunun için herkese büyük sorumluluk düşüyor... Öncelikle terörle mücadele ve üniter yapı konusunda aynı hassasiyeti paylaştığımız kişilere...
“Elden çıktı” denilen Hakkari’de şu anda görev yapan Paşa’dan ere ve Emniyet’in bütün birimlerine kadar bu açıklamalardan nasıl etkilendiklerini tahmin etmek bile yeterli aslında... Artık herkes karar vermek zorunda... Farkında olarak veya olmayarak, biz bu psikolojik savaşın hangi tarafındayız?

Yazarın Diğer Yazıları