Sık idrar ve idrar yaparken yanma hissiyle kendini gösteren prostat büyümesi tedavi edilmediği süreçte ciddi sonuçlara yol açabiliyor. Erkeklerde 40’lı yaşlardan itibaren kendini gösteren prosat hastalığına dikkat etmekte fayda var. Peki, Prostat nedir? Prostattan korunmak için ne yapılmalı?
PROSTAT NEDİR?
Prostat organı erkeklerde bulunan, idrar kesesinin sonunda, idrar yapma kanalını saran, aslında erkek üreme sisteminin bir parçası olan, ceviz büyüklüğünde bir bezdir. Prostat spermleri taşıyan sıvıyı salgılar. Aynı zamanda üretra adı verilen, idrarın vücuttan atılmasını sağlayan kanalı da sarmalar.
Erişkin bir erkekte ağırlığı 25-30 gram olan ve semen sıvısının yapımına katkıda bulunan prostat bezi, 40’lı yaşlardan itibaren büyümeye başlar.
Normalde bir kestane büyüklüğünde olan prostat bezi, bir mandalina hatta portakal büyüklüğüne erişebilir ve bu durum ‘İyi huylu prostat büyümesi (Benign prostat büyümesi-BPH)’ olarak adlandırılır. İyi huylu prostat büyümesi ile prostat kanseri farklı hastalıklardır. BPH prostat kanserine yol açmazken, her iki hastalık bir arada bulunabilmektedir.
PROSTAT BÜYÜMESİ NEDEN OLUR?
Prostat, erkeklerde mesane çıkım bölgesinde yer alan ve içinden idrar kanalının geçtiği bir organdır. Prostatın 50 yaş öncesi erkeklerde yaklaşık 20 ila 30 mililitre arasında bir hacme veya diğer ifade ile 20-30 gram ağırlığa sahip olması beklenir. Prostat organı hormonların etkisiyle yaş ilerledikçe az veya çok büyür. Bazı erkeklerde bu büyüme minimal düzeyde kalırken, bazılarında prostat yüzlerce grama ulaşabilir.
Prostatın büyümesi sağlıklı erkeklerde kaçınılmaz bir durumdur denebilir. İçinden geçen idrar kanalını tıkayıp idrarla ilgili problemlere yol açmadığı sürece veya içinde kanser hücresi barındırmadığı sürece, prostatın büyümesini yaşlanmanın tabii bir sonucu gibi düşünebiliriz.
Fakat büyüme ile beraber ortaya çıkan idrar sorunları özellikle 50 yaşın üstündeki erkeklerde bir hastalık tablosuna yol açabilmektedir. Prostatın büyümesi için iki temel sebep; yaşlanma ile birlikte ortaya çıkan bir takım biyolojik değişikliklerin ve erkeklik hormonlarının prostat üzerindeki uyarıcı etkisidir.
PROSTATTAN KORUNMAK İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Prostat büyümesini veya (kansere karşı iyi bilinen genel risk faktörlerinden uzak kalmak bir tarafa bırakılırsa) prostat kanserini önleyecek bir yöntem henüz maalesef bilinmemektedir. Yukarıda da değinildiği üzere, kişinin prostatının, şartlar uygunsa, zamanla büyümesi ya da vakti geldiğinde kanser olması neredeyse kaçınılmazdır. Burada önemli olan prostattaki hastalığın erkenden, yani tedavi edilebilecek aşamada iken ve geri dönüşü olmayan safhaya girilmemişken fark edilmesidir.
İyi huylu prostat büyümesi neticede hastada idrar yapmakla ilgili belirtilere ve zorluklara neden olduğu için, bu hastalar bir şekilde hekime başvuracak ve belirli bir aşamada tedaviye başlayacaklardır.
Prostat kanserinde ise durum kritiktir; kanser erken aşamada yakalandığında başarılı şekilde tedavi edilebilir ve gecikmiş tedavi çoğu kez sonuçsuz kalacaktır. Bu nedenle prostat kanserinin ilerlemeden tespit edilmesi önemlidir, fakat bu hastalık maalesef erken dönemde belirti vermez. Eğer prostat kanseri belirti vermeye başlamışsa, çoğu zaman hastalık yayılmış haldedir. Kanser prostatın etrafındaki organlara ya da başta kemikler olmak üzere diğer vücut bölgelerine yayıldığı zaman ortaya çıkan bu belirtiler hastalığın geç aşamasına rastlar, ve bu aşamada tedavinin başarı şansı düşük olacaktır. Bu sebeple, özellikle prostat kanseri açısından riskli grupta, yani aile geçmişi olanlarda 40’lı yaşlardan, sağlıklı erkeklerde ise 50''li yaşlardan itibaren erken teşhis için tarama yöntemlerinin kullanılması çok önemlidir.
Ailesel yatkınlık gibi başka sebepler de sayılabilir. Sonuç olarak, prostat büyümesi kişiye özel birçok faktöre bağlı ortaya çıkar ama yaşla beraber etkisini göstermeye başlar. Bunu, kişinin saçlarının dökülmesine ya da ağırmasına benzetebiliriz; az ya da çok her erkekte ortaya çıkabilir, ilerleyişi kişiden kişiye farklılık gösterir, herkesin kendi bedenine özgü sebepleri vardır, ailesel yatkınlık etkili olabilir, tek bir nedene bağlamak doğru olmaz, ve kayda değer bir önleyici yöntemden bahsedilemez.