Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Yakup Krespi, 29 Ekim Dünya İnme Günü nedeniyle açıklamalarda bulundu.
İnmenin tanımını yapan Prof. Dr. Krespi, “Daha önce normal olan bir kişide, hiçbir haberci işaret olmadan aniden gelişen felç haline ‘inme’ adı verilir. İnme sırasında vücudun bir tarafında aniden ve daha önce olmayan kuvvetsizlik, kol ve bacakları hareket ettirememe, uyuşma ve karıncalanma, bozuk konuşma, geçici körlük ya da çift görme ve dengesizlik olabilir. Daha da önemlisi, inme gece uykuda bile gerçekleşebilir. Normal bir şekilde uykuya yatan bir insan, uykusundan inme geçirerek uyanabilir. Tüm bunlar veya bir kısmının gerçekleşmesi halinde, mutlaka inmeden şüphe edilmesi ve hiç vakit kaybetmeden en yakın acil servise başvurulması gerekir” şeklinde konuştu.
HIZLI TEDAVİ ERKEN DÜZELME DEMEK
İnme konusunda mutlaka toplumsal bilinci artırmamız gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Krespi, şunları söyledi:
“İnmenin başlangıcından tedaviye giden süreçte her yarım saatlik kayıp, iyi olma şansımızı yüzde 15 gibi çok büyük bir oranda azaltmaktadır. İnme tedavisi mümkün olan en kısa sürede yapılmalıdır. Beyin damarı tıkandığında, beyin dokusunda hasar oluşmaya başlar. Bu hasar bekledikçe daha da genişler. Tıkanan damar büyük olduğunda ve süre uzadığında beyin hasarı artar. Bir an önce damarın açılması ise tüm bunları engelleyerek beyin dokusunda oluşan hasarın genişlemesinin önüne geçer. Beyin dokusunda inme nedeniyle oluşan hasarı ne kadar kısıtlı tutabilirsek, o derece erken ve hızlı düzelme sağlayabiliriz.”
İLK 4.5 SAATTE İLAÇLI MÜDAHALE KRİTİK
İnme söz konusu olduğunda hızlı tedavinin erken ve hızlı düzelme sağladığının altını çizen Prof. Dr. Krespi, “İskemik inmenin tedavisi, pıhtı ile tıkanmış olan damarın zaman kaybetmeden açılmasına dayanır. Pıhtı ile tıkalı damar tek başına ilaçla (trombolitik tedavi) veya anjiyografik stentli pıhtı çıkarma yöntemi (trombektomi) ile açılabilir. İlk 4.5 saatte yapılan ilaçlı müdahale, tedavi edilen her 3 hastadan 1’inin hayatını eskisi gibi bağımsız olarak sürdürmesine yol açar. İlaçlı pıhtı eritici tedavinin 16 saate kadar da uygulanabileceği ve yararlı olduğunu biliyoruz. İlk 24 saatte uygulanan anjiyografik stentli pıhtı çıkarma tedavisi ise o denli yararlıdır ki, bu yöntem ile tedavi edilen 3 hastanın 1’i de tamamen eski hayatına dönebilir. Bu tedavi ilk 6 saatteki etkinliği ile gündeme gelmiş olsa da, günümüzde uygun koşullarda 24 saate kadar uygulanabileceği kanıtlanmıştır. Bu nedenle inme merkezilerinde yapılacak erken müdahale ile hem hastalarının hayatlarının kurtulması hem de felcin önlenmesi ihtimalleri artmaktadır.”
TANIDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
İnmenin tanısının kolay olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Krespi, “Yüzdeki felci anlamak için hastanın gülümseyip, dişlerini göstermesi istendiğinde yüz bir tarafa kayıyorsa, iki kolunu havaya kaldırdığında kollardan biri erken düşüyorsa, kişi ayağa kalkmaya çalışırken kalkamıyor, konuşmakta güçlük çekiyor ve düzgün cümle kuramıyorsa, felç geçiriyor demektir” diye konuştu.
YETİŞKİN SAKATLIĞININ BAŞLANGICI OLABİLİR
Her yıl dünyada 14 milyon insanın inmeden (felçten) öldüğünü söyleyen Prof. Dr. Krespi, “50 milyondan fazla hayatta kalan kişi ise kalıcı sakatlık ile yaşamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre inme, 60 yaş üstü insanlar için ikinci ölüm nedenidir. İnme aynı zamanda yetişkin sakatlığının da başlıca nedenidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre inme yaş, cinsiyet, etnik köken veya ülke ne olursa olsun, 116 milyon kişinin engelli yaşamından sorumludur” dedi.
55 YAŞ ÜZERİNDE DAHA FAZLA GÖRÜLEBİLİR
Ülkemizde beyin damar hastalıkları nedeniyle yılda 35-40 bin kişinin hayatını kaybettiğini ve bu sayının yıllar içinde artış gösterdiğini dile getiren Prof. Dr. Krespi, şu bilgileri paylaştı:
“Türkiye’de ölüme neden olan ilk 10 hastalık incelendiğinde inmeye neden olan beyin damar hastalıkları ikinci sırada yer almaktadır. İnme her yaşta görülebilmekle birlikte 55 yaş üzerinde ek risk faktörlerinin de eklenmesiyle katlanarak artış göstermektedir. Türkiye’de yılda yaklaşık 250 bin kişi inme geçirmektedir. Bu 250 bin inme vakasının da en az yüzde 10’unda inme, ağır nörolojik yakınmalara yol açan beyni besleyen büyük bir damarın tıkanmasına bağlı gelişmektedir.”
ERKEKLERDE RİSK DAHA FAZLA
İnmenin risk faktörlerine değinen Prof. Dr. Krespi, “Ailede hipertansiyon, yüksek kolesterol, diyabet öyküsü gibi tıbbi risk faktörlerinin olması, kötü beslenme, obeziteye eğilim, hareketsiz yaşam şekli gibi hayat tarzına bağlı risk faktörlerinin olması inme geçirme riskini yükseltmektedir. Nadiren de olsa genetik olarak geçen, kan pıhtılaşma bozukluğuna bağlı olarak da inme gelişebilir. Bu durum çoğunlukla 50 yaş altında olan kişilerde görülür. 55 yaş üstü her 10 yılda inme geçirme riski 2 katına yükselir. Erkeklerde inme geçirme sıklığı kadınlara göre fazladır. Kadınlarda inme risk faktörünün başladığı yaşlarda erkeklere göre daha az inme görülür. Ancak menopoz sonrası risk artar, erkeklere göre yaşam süreleri daha uzun olduğundan ilerleyen yıllarda inme riskleri yükselir. Daha önce inme ya da geçici inme geçirmiş olmak da riski artırır” dedi.
HAREKETSİZ YAŞAM ŞEKLİ İNMEYE NEDEN OLABİLİR
Prof. Dr. Krespi, yaşam tarzına bağlı olan risk faktörlerini ise şöyle sıraladı:
“Sigara ve aşırı alkol kullanmak,
Aşırı şişmanlık ve obezite,
Hareketsiz yaşam şekli,
Yanlış beslenme seçimi.”
İNMENİN TEKRAR ETMESİ NASIL ÖNLENİR?
İnmenin farklı sebeplerden dolayı meydana gelebileceğini belirten Prof. Dr. Krespi, “Bu nedenle ilk inme sonrası detaylı etiyolojik araştırma yapılarak inmeye yol açan pıhtıya neden olan sorun tespit edilmelidir. Hem oluşan inmenin tedavisi hem de yeni bir inmeden hastayı korumada inme nedeninin araştırılması hayati önem taşımaktadır” ifadelerini kullandı.
YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİKLERİ İLE KONTROL ALTINA ALINABİLİR
Yaş durumunun inmenin en önemli risk faktörü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Krespi, “Asıl önemli olan değiştirilebilen ya da kontrol altına alınabilecek hipertansiyon, şeker hastalığı, sigara kullanımı, yüksek kolesterol, şişmanlık, hareket azlığı, kalp ritm bozuklukları (atriyal fibrilasyon) gibi durumlardır. Bu inme risk faktörlerinin farkında olunması, uygun şekilde tedavi veya yaşam tarzı değişikleri ile kontrol altına alınması inme riskini yüzde 80 gibi çok yüksek bir oranda azaltabilir. İnme önlenebilir en önemli nörolojik hastalıktır” diyerek sözlerini bitirdi.