Adli Tıp uzmanı ve biyokimya hocası Prof. Dr. Sevil Atasoy’un 14 yıl önce “İnsan, hayvan ve bitkilere, biyolojik silahlarla yapılan saldırılar henüz zamanında fark edilemiyor, fark edilse bile failin kim olduğunu bulmaya yönelik olay yeri incelemesinin nasıl yapılacağı, delillerinin nasıl toplanıp, nasıl analiz edileceği tam bilinemiyor.” uyarısında bulunduğu anlaşıldı.
Prof. Dr. Sevil Atasoy, yazarımız Arslan Bulut’un gündeme getirdiği 29 Ocak 2006 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazısında şöyle demişti:
“Önümüzdeki 20 yıl içerisinde, özellikle biyoteknoloji ve nanoteknolojideki ilerlemelerle, geleceğin açık-kapalı birçok savaşında genomik araştırmalara dayalı yeni kuşak biyolojik silahlar kullanılacağını (belki de artık kullanılmakta olduğunu) öngörmek, kesinlikle ‘komplo teorisi’ olarak değerlendirilmemeli. Nasıl mı?
‘Aptamer’ adı verilen, kısa nükleik asit zincirleri kullanılarak, nefes almamız ya da hareket etmemiz için yaşamsal önemi olan, bazı hücre reseptörleri etkisiz hale getirilebilir.
Hücrelerin belirli işlevlerini etkileyecek, DNA’yı değiştirip, parçalayacak, hastalıklara karşı direnci ortadan kaldıracak nano partikül boyutlarında ‘moleküler zehirler’ kullanılabilir.
Hastalık yapıcı etkenler, daha ölümcül, daha bulaşıcı ve bilinen tedavilere dirençli hale getirilebilir.
Belirli genetik özellikleri taşıyan kişilere karşı ‘genetik silahlar’ üretilebilir. Böylece milyonlarca kişi arasında sadece bu özellikleri taşıyanları tanınabilir ve sadece onlara zarar verilebilir. Ülkemizi ziyaret eden kimi önemli kişilerin, idrar ve dışkılarının dahi paketlenerek götürülmesinin nedenini, şimdi daha iyi anladığınızdan hiç kuşkum yok”.