Pontus tartışması ve ilmi gerçekler

Pontus tartışması ve ilmi gerçekler

Doğu Karadeniz bölgesine yönelik sinsi bir faaliyet olarak gündemde tutulmak istenen Pontus konusu yaklaşık bir asırdır milli bütünlüğümüze yönelik malzeme olarak zaman zaman kullanılmakta. Ancak buna karşı tamamen tarihi gerçekler ve arşiv belgelerine dayalı bilimsel çalışmalar yapan ilim adamlarımız da yok değil. Mehmet Bilgin ve Salim Cöhce de Pontus konusu üzerine araştırma ve çalışmalarıyla öne çıkan isimlerin başında geliyor. Mehmet Bilgin "Karadeniz'de Postmodern Pontusculuk" kitabında şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Emperyalizm, hedef seçilen bölgede kültürel ve folklorik zenginlik olan farklılıkları, bölünme ve kavga nedeni olarak kullanarak hedefine ulaşır. Bu güçler, şartlara uygun taktikler uygular. Taktikler zamanın geregine göre geliştirilir. Kaybeden daima hedef seçilen bölgenin halkı olur. Batılı güçler, metodlarını geliştirerek, bu tür mücadelelerde araya bir paravan devlet koymayı tercih etmiştir. Böylece kendi çıkarlarının devamını sağlarken, hedef ülke ile paravan ülke düşman olarak yaşamak zorunda kalır. Bu düşmanlık emperyalist güçlere yeni hareket alanları yaratır. Yunanistan kurulduktan sonra, batılı emperyalist güçler, fakir ve muhtaç bir devlet olan Yunanistan'ı paravan olarak kullandılar. Bir yandan Osmanlı ile ilişkilerini sorunsuz sürdürürlerken, diğer yandan önce Balkanlarda, sonra da Anadolu ve Kafkaslarda Yunanistan'ı kullanarak kendilerini gizlediler. Anadolu'ya saldırırken, Pontus meselesini çıkartırken Yunanistan'ın bölgeye yönelik faaliyetlerini finanse eden yine batılı ve küreselleşmeci güçlerdir. Pontosculuk, Lazcılık ve Hemşencilik, geçmişte olduğu gibi günümüzde Güney Rusya, Kafkasya ve Anadolu üzerinde oynayan oyunun bir parçasıdır. Bu açıdan baktığımız zaman bölgedeki birçok yapılanlmanın, etnik tabanlar üzerende yapılan faaliyetin ne anlama geldiğini tam olarak anlaşılır."

Tarih boyunca kavimlerin, yaşadıkları ve geçtikleri yerlerde pek çok izler bıraktığını ve özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi'nin bu bakımdan oldukça zengin olduğuna dikkat çeken Mehmet Bilgin, ilk baskısı 2000 yılında yapılmış Ziya Gökalp Ödüllü kitabı hakkında da şu bilgiyi veriyor:

"Doğu Karadeniz; Tarih, Kültür, İnsan tarihî yanılgılara ve spekülasyonlara son verecek bir eserdir. Doğu Karadeniz'in tarihini Helen kolonileriyle başlatmaz ve Şark Meselesinin argümanlarıyla iddialarını çarpıtmaz. Zevkli üslubuyla tarih boyunca bölgede gerçekleşen olayları ve bölgeye yerleşen toplulukları gözlerinizin önünden geçirir. Yabancı gibi algıladığınız bir yer ismi tanıdık gelebilir. Soy kütüğünüzle ilgili bir ipucu bulabilirsiniz. Üzeri örtülmüş hakikatleri gün ışığına çıkaran, tarihî devamlılığın farkına varmanızı sağlayan yıllarca sarf edilen titiz emeğin mahsulü bir çalışmadır."

Mehmet Bilgin'in son olarak "Karadeniz Dünyası" kitabıyla da "Tarihsel bir olgu olan Karadeniz Dünyası'nın ulusları, farklı renkler taşımasına rağmen ortak yapı taşlarına sahiptir. Gerçeklerin yok sayılıp, çarpıtılmasıyla inşa edilmiş açıklamaların yerine; Karadeniz Dünyası'nın tarihsel gerçeklerinden hareket ederek, günümüzde Karadeniz coğrafyasındaki halklara ve devletlere dostluk içeren bir zemin sunabiliriz" önerisinde bulunuyor.

Prof. Dr. Salim Cöhce ise "Günümüzde Pontusculuk Faaliyetleri" kitabında şu önemli tespitleri yapıyor:

Kafkas coğrafyası hâlen yeryüzünün en hareketli bölgelerinden birisidir. Bu hâl pek çok devleti yörede ekonomik, siyasî ve askerî denklemlerde etkin olacağı bir zemin elde edebilme gayreti içerisine itmiştir. Bunlardan birisi de Almanya ve ABD'nin desteklediği Yunanistan'dır.

Nitekim bu devlet son yıllarda mesnetsiz, asılsız iddialar ve gerçekleştirdiği birtakım faaliyetler ile tarihe objektif bir gözle bakabilenler nezdinde gülünç bir vaziyete düşmesine rağmen Doğu Karadeniz bölgesinde bir 'Pontus Devleti' kurmak gibi olmayacak hayaller peşinde koşmaya başlamıştır.

Kan davası gütmek, intikam almak gibi hareketler Türk Milleti'nin inancına, tarihî şeref ve asaletine yakışmaz. Ancak XX. yüzyılın ilk çeyreğinde Batı Anadolu bir tarafa Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Rumların sebep olduğu facia daha unutulmamışken bugün Yunanistan'ın 'yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali bir tavır sergilemeye kalkışması görmezlikten gelinecek, savsaklanacak bir husus değildir. Aksine dünya barışı için son derece tehlikeli bir girişimdir ve bu bağlamda ana hatlarıyla da olsa gerçekleri gözler önüne sermek millî, insanî olduğu kadar aynı zamanda ilmî bir vazife ve mükellefiyettir.

Bu düşünceden hareketle, Yunan iddialarının mesnetsizliğini ortaya koymak ve günümüzde "Pontusçuluk" gibi gizli ya da açıkça yürütülen ayrımcı, yıkıcı faaliyetler karşısında Türk Milleti'ni daha dikkatli olmaya sevk etmek üzere elinizdeki kitapçık hazırlanmış bulunmaktadır.

***

Gümüşhane sevdalılarına armağan

Ömrünü Gümüşhane tarih ve kültürünü araştırmaya adayıp bu alanda çok sayıda esere imza atan Araştırmacı-Yazar Adnan Güngör Üçüncüoğlu, "Torul Nüfus Defteri / Müslim Sülaleler /Kurum-Santa-Santa-Canca-Yağlıdere-Yağmurdere/ 296 Köy-7300 Sülale" adlı yeni kitabını Gümüşhanelilere sundu. Gümüşhane kültürüne ihanet edilmemesi çağrısında bulunan  Adnan Güngör Üçüncüoğlu, sitem ve açıklamalarını şöyle sürdürdü:

 Gümüşhane Tarihi kültür varlıkları ile bölgesinde ön sıralarda olmasına rağmen, Gümüşhane tarihi  ve coğrafyasını çölleştirenlerin ihanet ettiklerini bilmeleri gerek. Gümüşhane'nin tarih ve coğrafyası ile kültür turizm merkezi olduğunu on binlerce sayfa eser binlerce sayfa makale, sitem ve eleştirilerle ortaya koymamıza rağmen bazılarının beyinlerine bunu yerleştiremedik. Gümüşhane'nin tarihi kültür varlıklarını, ipek yolunu, madenlerini, idari tarihini, toprağına gömülü şehitlerini, halkların nereden nasıl geldiklerini, hatta Gümüşhane adını dahi bilmeyenleredir sözümüz. Gümüşhane topraklarına olan sevdam, tutkum nedeniyle Gümüşhane'yi kültür şehri yapalım dediğimde yetkililer oralı bile olmamakta. Sevgi, saygı, emek ve araştırma yoksa, Gümüşhane'ye âşık olmuşsun ne fayda. Bu yeni kitabım da gerçek Gümüşhane sevdalılarına bir armağanımdır. Kitap Torul adı altında; Gümüşhane, Yağlıdere, Sadak ve Yağmurdere'ye bağlı 296 köye ait 1831 yılından başlayıp 1912 yılına kadarki bölgede yaşayan insanların nüfus kayıtlarını kapsamaktadır. Geçmişini ve atalarını kulaktan dolma bilgilerle değil, kaynaklara dayalıöğrenmek isteyenler için değerli bir rehber niteliğindedir."

İletişim: (0536) 547 99 32

***

HAFTANIN KİTABI

Bâkî kalan  hoş sadâlar

İsa Kocakaplan, 1981 yılından beri kültür hayatımızınla yaptığı röportajları "Ustalarla Konuşmalar" adlı kitabında topladı. Kitapta, Ahmet Kabaklı Hoca başta olmak üzere, ebediyete intikal etmiş, tekrar bulup konuşma imkanı olmayan ustaların söz izleri de var. Şiir ustası Mustafa Necati Karaer, musiki ustası Haydar Sanal, son Türkolog Ömer Faruk Akün, Osmanlı arşivlerini sağlam temeller üzerinde yeniden düzenleyen İsmet Miroğlu, Diyanet İslam Ansiklopedisinin kurucu genel müdürü Ahmet Gürtaş, romancılığımızın yüz akı Tarık Buğra ve Türk Dünyasının aksakalı Turan Yazgan'ı bir daha bulup konuşmak mümkün değil artık. Kocakaplan, "Onlar bu dünyadan ebedi yurtlarına göç ettiler. Bizlere kubbelerde bıraktıkları hoş sedaları, eserleri ve bu kitaptaki konuşmaları kaldı. Kitapta yer alan konuşmalardan bazıları röportaj tekniği ile kaleme alınmıştır. Mülakat ile röportaj türlerinin karıştığı ve birleştiği günümüzde, bu iki türün ayrı tekniklere dayandığını görmek ve öğrencilerine göstermek isteyenler de eserdeki metinlerden faydalanabilirler" diyor. Eserde yer alan on altı ustanın uzmanlıkları çeşitli alanlara dağılıyor: şiir, hikâye, roman, müzik, tarih, dil ve edebiyat, Türk Dünyası, iktisat, arşivcilik, kültür ve tarih turizmi, sinema… Dolayısıyla bu kitap değişik alanlara seslenen bir güldeste özelliği de taşımakta.

TEDEV Yayınları Tel:(0212) 526 16 15

***

Niye bizden korkuyorlar?

Tarihçi Orhan Koloğlu yeni kitabının öyküsünü anlatıyor: 1960'Iarın başı... Roma'da Türkiye'nin Basın Ataşesi görevindeyim.

Gazetelerin yayınlarını yakından izliyorum. "Mamma Li Turchi-Annneee Türkler" feryadına sıkça rastlamak beni şaşkına çevirmişti.

İnsanları Türk'ten korkmaya çağıran bir mesajın yaygınlaşması beni şaşırtıyordu. Papalığın arşivlerinde, İtalyan Hariciyesi'nin arşivinde ve özellikle Venedik'teki kaynaklarda derinliğine araştırmaya giriştim.

Daha sonraları, 1980'lerde de 2010'Iarda da aynı feryada rastlamak, konuya çok derin bir tarih araştırmasıyla girmek gerektiğini kanıtlıyordu.

Ben de yüzyıllar öncesine yöneldim.

 

Tarihçi Kitabevi Tel:(0216) 418 68 86

***

KÜTÜPHANEMDEN

Atayurt'tan Anadolu'ya kadar sürülen kültür izi

Kültür hayatımıza Türk Halı Sanatı üzerine yaptığı değerli çalışmalarla paha biçilmez katkılarda bulunduktan sonra, erken yaşta hayata veda eden Prof. Şerare Yetkin'in bir baş yapıtı bugün köşemizin konuğu. İlk baskısı 1974'de İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yapılan "Türk Halı Sanatı" kitabında Prof. Şerare Yetkin şu temel bilgilere temas ediyor:

"Türklerin geleneksel sanatı olan halı, sanat tarihimizde haklı olarak seçkin bir yere sahiptir. Türk halı sanatı, Türk tarihinin akışı içinde biçimlenmiştir. Halıya dokuma sanatı içinde karakterini veren düğümlü teknik, ilk kez Orta Asya'da Türklerin bulunduğu bölgelerde ortaya çıkmış, gelişimini Türklerle sürdürmüş ve tüm İslam dünyasına Türkler tarafından tanıtılmıştır. Bu geleneksel sanatımızın varlığından, sağlam tekstil motifleri ve düğüm tekniği ile günümüzde de söz edebiliriz. Türk halısının bu teknik özellikleri, düzenli ve sürekli gelişmesinin en büyük dayanağı olmuştur. Düğümlü halıların çok uzun bir geçmişi vardır. Bu tekniğin bulunuşu, göçebe bir kavmin daha kalın ve ısıtıcı bir zemin bulmak arzusu gibi, pratik bir nedene dayanmaktadır. Buluntular, düğümlü halının ilk kullanıldığı yerin Orta Asya olduğunu göstermektedir. Önemli olan,daha sonra büyük sanat değeri kazancak olan bu dokuma biçiminin, Türklerin bulunduğu bölgede ortaya çıkmış olmasıdır. Altayların eteğinde, Pazırık kurganlarının birinde bulunmuş olan halı, konunun uzmanlarını çelişik düşüncelere yöneltecek teknik ve dekoratif özelliklere sahiptir. Türk düğümü tekniği (Gördes düğümü) ile yapılmış olması, Türk halı sanatının geleneksel tekniğinin çok eski bir geçmişe dayandığını göstermektedir. Bugün için tek örnek olan bu halıyı, Hun Türklerine ait kabul etmek, hem bulunduğu yer hem de tarihlendirme bakımından -M.Ö. 3. ile 1. yüzyıl arası- uygun görülmektedir. Bu halının bulunmasından önce bilinen eski düğümlü örnekler ise, Doğu Türkistan'da ele geçmiş olan küçük parçalardır."

                                                                                                                                             (Ahmet Yabuloğlu)